Yerel Seçimlere sayılı günler kaldı.

30 Mart yerel yöneticilerin seçileceği gün. 31 Mart ise hayatın devam edeceği ve bu bayrak altında, bu topraklarda yine bir arada yaşayacağımız, bu mübarek toprakların ekmeğini suyunu ve havası birlikte paylaşacağımız günlerin başlangıcı. 
Her seçim döneminde tansiyonlar bir artar, bir azalır. 

Biz bölgemizden sorumlu tutarız kendimizi. Karaman bu açıdan tüm Türkiye’ye örnek olacak güzellikleri sergiler yıllardır. Bu tür uygulamalar 1990 ların ortasında başlamıştı. O tarihlerde başlayan bu siyasi seviyeye bir nebze fikir ve uygulama katkısı koymaktan mutluyuz.

Dikkat edilirse, yerelde aday ve il yöneticileri bazında, azami dikkat ediliyor bu uygulamaya. Ama her guruptan mutlaka densizlikleri ve aşırı fanatiklerin hataları da görülmüyor değil. Sevindirici tarafı bu taşkınlıklar yaygınlık kazanmıyor ve partilerin yönetim kademelerinde tasvip görmüyor. Sadece geçtiğimiz günler de saadet Partisi İl Teşkilatı tabandan gelen bazı duyumları ile biraz yakışıksız bir açıklamada bulundu. Sanırız biraz tahrik edilmişler. Şükür ki kimse kale alıp da cevap verip, konuyu uzatmadı.

Son birkaç günden sonra demokratik kanaatler sandığa yansıyacak ve gelecek 5 yılın yöneticileri seçilecek.  Genel siyaset Ankara’dakilerin meselesi. O konuda oturduğumuz yerden ahkâm kesmek doğru olmaz. Ama yerel siyasette 45 yıllık görgü ve bilgimiz seçilenlerin başarısının kadrolarla ve fikir ekipleri ile başarılı ya da başarısız olduğunu gösteriyor bizlere.

Şu an Karaman için aday gösterilenlerden hangisi seçilirse seçilsin başarısı da bu ekip ve kadrolara bağlı.
Ancak bu gün seçim havasında olanlar, çok ama çok önemli. Tabanda öylesine bir fanatizm aldı başını gidiyor ki, sanırsınız 30 Mart kıyamet günü ve 31 Martta artık ne insanlık ne de dünya olmayacak. 

Herkes her duyduğuna inanarak, yanına 5 de katarak bir tellal edası ile yayın yapmakta. Seviye ayaklar altında, hakaretler isnatlar, karalamalar… Tartışmaların boyutları ahlak sınırlarının ötesine taşmış durumda.  Sanki insanlar 31 Marttan itibaren başka bir ülkede başka bir şehirde ve başka bir ortamda yaşayacaklar. 
Tartışma boyutları bazen öyle haller alıyor ki bu tartışmaları yapanlar aynı vatanın evlatları değil, aynı bayrağın gölgesinde yaşamıyor, aynı topraklar için can
feda etmeye hazır değiller.

Birbirlerini hiç tanımayan insanlar, birbirleri hakkında iftiralarda ithamlarda karalamalarda bulunmaktan çekinmiyor ve içlerinde birikmiş bir hıncı kusarcasına veryansın ediveriyor. 

Mevcut adaylar bu memleketin evladı, mevcut partiler bu siyasi düzenin legal kurumları, amaçları kendilerini tanıtarak vatandaşın oylarına talip olmak. Bu konuda gösterdikleri seviye de ufak istisnalar dışında çok da güzel. Peki, bu tabandaki sorumsuz yaklaşımlar nedir ki?

Bu şehir bizim. Geçmişte muhtelif partilere mensup Belediye Başkanları tarafından yönetildi. Takdiri bir sonraki seçimde bu halk, oyları ile belli etti. Her bir Başkan şöyle veya böyle bir şeyler yaparak görevini ifa etti.  

Kendisine güvenerek, inanarak oy verenler sayesinde seçilen bir başkan demokratik olarak bu şehrin başkanı olacaktır, olmalıdır. Daha seçilmeden başlayıp, seçimin hemen sonrasında devam eden yıpratmalar bu şehre zarar verir.  Bir siyasi partinin kendi içersinde “en layık budur“ denilen bir adayı sorgulamak tabana düşmez. Beğenir oy verir, beğenmez beğendiği kişiye oyunu verir. Hukuki olarak çok sağlam delillerle, bildiği bir yanlışlık ya da suç varsa da, hukuk yolarlı her zaman açıktır. Bunu ifşa etmesi de insanlık ve vatandaşlık görevidir. Ama hiçbir mesnede dayanmadan ve özellikle kişilerin cinsiyetleri, özel hayatları fiziki yapıları ile ilgili ipe sapa gelmez mülahazaları ortaya atmak geleneksel yapımıza uymaz. 
Bu gün daha seviyeli, daha vakarlı ve daha mantıklı olma günüdür. Adaylar sahnededir. Ekipleri ve kadroları bellidir. Her şeylerini ortaya koyarak kendilerini tanıtma çabasındadırlar. Onları tanıyıp, değerlendirip bir karara varmak çok kolaydır. Kendi fikir ve kanaatlerimizi diğer insanlarla paylaşmak da medeni bir yaklaşımdır. Ancak bu paylaşımı “benim gibi düşünmüyor ve inanmıyorsan lâinsin” noktasına taşımak da bu topluma yakışmaz.
Seviyeli birkaç günden sonra, büyük jüri olan seçmen jürisinin kararlarının tezahür edeceği 30 Martı seviyeli bir biçimde atlatarak, 31 Mart günü utanmadan, hicap duymadan ve muhabbetle yaşayabileceğimiz günler görmek dileği ile…