Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Hadis Anabilim Dalı İhtisas Toplantısına Adana ilk kez ev sahipliği yaptı. Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile Adana İl Müftülüğü tarafından düzenlenen program Adana Ramazanoğlu Camii Konferans Salonunda gerçekleşti.

Adana Valisi Mustafa Büyük, Adana Büyükşehir Belediyesi Başkanı Hüseyin Sözlü, Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kibar, yaklaşık 200 akademisyen ve birçok sivil toplum kuruluşunun katılımlarıyla gerçekleşen programda Çukurova yöresinde hadis, hadis derslerinin işlenişi, ders sunum teknikleri gibi konulara değinildi.

Vali Mustafa Büyük, toplantının açılışından yaptığı konuşmada böylesine anlamlı bir etkinliğin Adana’da düzenlenmesinden duyduğu mutluluğu dile getirerek, organizasyonun dünyaya dostluk ve barış getirmesini diledi.

Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kibar da İlahiyat Fakültelerinden yaklaşık 200 akademisyenin katıldığı toplantıya ev sahipliği yapmaktan onur duyduklarını ifade etti.

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ise “ Peygamber Efendimizin hadis ve sünneti, yaşadığımız zaman dilimi içerisinde daha iyi anlaşılmalı, iyi idrak edilmeli” dedi.

Konuşmaların ardından kürsüye Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı görevinden emekli olan, hadis konusunda akademik camianın duayeni kabul edilen Prof. Dr. Said Hatiboğlu geldi. Hatiboğlu, ilmin sonsuz kudret sahibi olan Cenab-ı Hakk’ı hakkıyla tanıyabilmeye yol açan her türlü bilgiyi ihtiva ettiğini belirterek, "Biz daha sonraları din ilmi, gayri dinî ilim gibi birtakım tasnifata gitmiş isek dahi, ne Kur’an-ı Kerim’de ne Rasulüllah’ın talimatında böyle bir ayırım söz konusudur. Bizi Allah’a layık kul olabilmeye ulaştıracak her türlü bilgi İslam’ın bizden istediği bilgidir’’dedi.

Hatiboğlu sözlerini şu şekilde sürdürdü;

’’Hamdolsun kendi gençlerimiz, kendi yetiştirdiğimiz ilim adamları da yerli bir ansiklopediyi çıkaracak bir seviyeyi bulmuşlardır. Bunlar sevindirici hususlardır ama Batı dünyasının asırlardan beri kültürel sahada yaptığı yayınların karşılığını henüz yeteri derecede verebilmiş değiliz. Bugün Batı dünyası islamlara, Türklere niye böyle bakıyor dediğimiz zaman “çünkü biz İslamiyet’i bizim âlimlerimizin yazdıkları kitaplardan okuyoruz” diye itiraf ediyorlar. Böyle bir durum karşısında bilhassa İlâhiyat Fakültesi hocalarının asırlardan beri islam’ı yanlış anlatmaya yönelik çalışmaları kendi dillerinden tanımak ve onlara ilmi cevaplar vermek vazifesini yerine getirmeleri lüzumludur.

Allah Teala insanoğlunun bu dünya hayatında kendisine layık kul olmasını emrediyor. Öyleyse bu dünya hayatının bütün meseleleri Müslüman’ın meselesidir. Müslümanlar şahıs olarak, toplum olarak kendileri İslam’ın istediği seviyeye çıkmadıkları takdirde gerçek bir İslami hayatın vücut bulması mümkün değildir. İslam araştırıcıları olarak, kendi kültürümüz, baştan sona okumuş ve tahlil etmiş ve değerlendirmiş değiliz. Mesele burada düğümleniyor.”