17 Aralık’ta paralel yapı tarafından startı verilen başbakanı devirme ve hükümeti yıkma projesi Allah’a şükürler olsun ki başarılı olamadı. Ülkemizin ve ümmetin geleceği açısından son derece tehlikeli bir süreç ten sonra yapılan seçimlerde milletimizin engin firaseti yapılması planlanan oyunları boşa çıkardı.

İslam adına, İslam’a hizmet adına yola çıktığını iddia eden bir yapının aslında kimlerin emrine ve kimlerin hizmetine girdiğini bir kez daha çok acı biçimde tecrübe ettik. Müslümanlar tarih boyunca bu olumsuzlukları çok defa yaşadı ve ne yazık ki bu son da olmayacak. Kıyamete kadar bu ve benzeri yapılar devam edip gidecek. Tebliğin daha ilk başlarında sahte peygamberler türedi, iktidar hırsıyla Müslümanlar karşı karşıya getirildi, hariciler zuhur etti, kaymalar başladı. Bunla bitmedi tabi ki. Sonraki yıllarda Alamut Kalesin’de haşhaşiler toplandı. Müslümanların başına büyük gaileler açtı. Bitmedi devam etti Kadiyanilik, Babailik, Bahailik, Ahmedilik gibi yapılar Müslümanlara hançer olup saplandı. Ne badireler atlatıldı. Yine Allah’ın izniyle atlatılacak. Yanlışı kim yapıyorsa elbette ki yanına kar kalmayacak.

Müslümanların parasını, emeğini, enerjisini bir noktaya kanalize edeceksiniz. Bunun adına hizmet diyeceksiniz sonra da kalkıp İslam olan, Müslüman olan, Müslümanlığı yaşayan, ümmete sahip çıkan, Müslümanların dertleriyle hemhal olan, garip gurebaya yardım eden bununla da kalmayıp ülkenin gelişmesine, kalkınmasına, ayakları üzerinde yürüyecek bir duruma gelmesine çaba ve gayret gösteren, ezilenin, horlananın yanında olan, mazluma ve mağdura kucak açan bir başbakana isyan bayrağı açacaksınız. Yahu hizmet bunun neresinde.

Kitabın neresinde yazıyor, kendini gizlemek için içki içileceğini, kitabın neresinde yazıyor kendini gizleme adına başörtüsünün çıkarılacağı. Bu din gizli yaşanmak için değil aleni ve aşikar yaşanmak için gönderilmiş bir dindir. Sözüm ona hizmetin bir bölge sorumlusunun 28 Şubat sürecinde ‘sorumluluğum içinde bulunan bölgede Allah’a şükür başörtülü kimse kalmadı’ diyerek sevinmesi dinin hangi rüknü içerisinde yer bulmaktadır. Bu nasıl kendini gizleme anlayışıdır. Kendinizi kimden gizliyorsunuz. Gizlediğiniz her ne ise Allah onu bilmiyor mu zannediyorsunuz. Unutmayın ki Allah gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi bilendir.

30 Mart seçimleriyle taşeronluğunu yaptığınız zihniyet başarılı olamadı. Bir kez daha hevesleri kursaklarında kaldı. Seçimden sonra yaptığınızdan ders çıkarır fabrika ayarlarınıza dönersiniz diye umut ettik ancak görülen o ki sizin zaten fabrika ayarlarınız bu imiş. Ne diyelim Allah hak ve hakikatı görmenizi nasip etsin.

Önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Ağustos ayında yeni Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz. Bu kez vekalet vererek değil doğrudan seçeceğiz. Doğrudan yetkilendireceğiz seçilecek Cumhurbaşkanını.

Türkiye kabuk değiştiriyor. Türkiye fabrika ayarlarına dönüyor. Kendisine biçilen kumaşın yıprandığını, o kumaşın dar geldiğini, kendisini gülünç gösterdiğini artık görüyor. Statüko değişiyor. Değişmez denilenler değişiyor. Türkiye normalleşiyor. Normalleştikçe güçleniyor ve büyüyor.

Başbakan Cumhurbaşkanı olmalı mı? Elbette olmalı. Değişen, güçlenen bir Türkiye’nin halk tarafından doğrudan seçilen bir Cumhurbaşkanı olmalı tabi ki Başbakan. Yetkilerini tam kullanan, koşan, terleyen bir cumhurbaşbakanı olmalı tabi ki başbakan.

Onlarca yıldır uyuduk, uyutulduk. Sömürüldük. Kendimiz olmaktan çıktık. Aşağılandık. Kendi medeniyetimizden uzaklaştık, değerlerimizi terk ettik. Batı medeniyeti dedik ona yapıştık. Ne oldu. Ne değişti. Ne kazandık. Müslümanların insiyatifini kaybettiği dünyada aslında kim kazandı. Bu insiyatifin kaybedilmesiyle sadece Müslümanlar değil bütün insanlık kaybetti. Bütün insanlık hüsrana uğradı.

Yeni bir dünyanın, adil bir dünyanın, paylaşımcı bir dünyanın, kan ve gözyaşının olmadığı bir dünyanın hayallerini kim kuracak. Artık bu hayallerin kurulma vakti gelmedi mi?

Yeni bir dünya, adil bir dünya, paylaşımcı bir dünya için benim Cumhurbaşkanı adayım Recep Tayyip ERDOĞAN. Hayırlı olsun.  

M. Abdulkadir YUSUFOĞLU