Her seherde besmele ile açılır dükkânımız 
Ahi Evran-ı Veli’dir pirimiz üstadımız
Ahi, Arapça kökenli bir kelime olup “kardeşim” anlamına gelir . Ahilik ise 12. yüzyılın ilk yarısından başlayarak 20. yüzyılın başlarına dek Anadolu’nun şehir, kasaba, hatta köylerinde esnaf ve sanatkâr kuruluşlarına eleman yetiştiren, onların işleyiş ve kontrollerini düzenleyen kurumu anlatır. Birliğin doğup geliştiği yer Anadolu’dur. İslam ahlakı ve Türk gelenekleri, birliği besleyen asli kaynaklardır. Teşkilatı kurup geliştiren kişi, üstat Ahi Evran’dır. Kayseri, bu harikulade yapının temellerinin atıldığı kutlu şehirdir. 
Ahiliğin asıl gayesi, esnaf başta olmak üzere bütün insanların dünya ve ahirette huzur içinde yaşamalarını sağlamaktır. Bu temel amaç, fütüvvetname adlı yönetmeliklerin her maddesine nüfuz etmiştir. Zengin-fakir, üretici-tüketici, emek-sermaye, ürün/hizmet-kalite arasındaki münasebeti düzenlemek birliğin öncelikli görevleri arasındadır. Aslında ahilik bir nefis terbiyesidir. Kuşkusuz bu terbiye herkes için şarttır. Başkaca söylersek ahilik, birey vasıtasıyla toplumu sağlam bir zemine oturtma anlayışıdır. 
Başlangıçta sadece “derici, ayakkabıcı, saraç” şeklinde ortaya çıkan ahi birlikleri zamanla bütün esnaf gruplarını bünyesinde toplamış, bu hareket Anadolu’nun her köşesine yayılmıştır. Işığın değdiği her noktada odalar, çarşılar tesis edilmiş, esnaf bu çarşılarda toplanmıştır. Aynı meslekte çalışanlar “Bedesten, Arasta, Uzun Çarşı” adı verilen yerlerde uyum içinde iş görmüşlerdir. Bu gelenek, bugün Karaman dâhil pek çok yerde görebileceğimiz bir uygulamadır.
Ahilik yalnızca bir esnaf dayanışması ve yardımlaşması değildir. Bu teşekküller, o dönemde bugünkü Tüketici Hakları Koruma Dernekleri gibi faaliyetler de yürütmüşlerdir. “Pabucu dama atılmak” deyimi, bu işleyişin Türkçeye de yansıyan en güzel örneğidir.
Ahi yönetmeliklerinin sonraki devirlerde daha sistemli hâle getirildiği arşivlerde bulunan nizamnamelerden anlaşılmaktadır. Bu belgelerde aşçının, terzinin, şerbetçinin, yoğurtçunun, hallacın ürününü/hizmetini hangi şartlar altında üretip satacağı açıkça ortaya konmuş, uymayanların tedip edileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla bugün de var olan oda vb. kesimlerin faaliyetlerini düzenleyen hükümlerin temelinin ahilik teşkilatının belirlediği esaslar üzerine inşa edildiği kesindir. 
Anadolu ahiliğin merkezidir. Ahiler burada birtakım vakıflar da kurarak bazı hayır işlerinin yapılmasına da öncülük etmişlerdir. Hizmetçi ve temizlikçilerin kırdığı cam eşyaların masrafını karşılayan Züccaciye Vakfı, kölelerin esaretten kurtuluşunu temin için kurulan Fidye-i Necat Vakfı bahsedilen hayır işlerinin en can alıcı misalleridir. 
Ne yazık ki bu kadar güzel işleyişe sahip Ahi birlikleri 16. yüzyılın sonlarından itibaren çözülmeye başlamış; bilhassa Tanzimat Fermanı’ndan sonra, büyük bir sarsıntı geçirmiş ve eski işlevini kaybetmiştir.
Özetle ahilik; köylere kadar yayılarak Anadolu’nun kısa sürede Türkleşip İslamlaşmasını sağlamış, göçebe Türkmenleri yerleşik hayata teşvik ederek şehirleşmeyi hızlandırmıştır. Bu kurum, Müslüman Türkleri ticaret ve sanatta söz sahibi yapmış, memlekette devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde asayişin güvencesi olmuştur. Ülkedeki ticari canlılıkla dinî ve ahlaki yapıyı koruyan manevi güç, yine ahilik olmuştur. 
Türklüğe, medeniyete, ticarete sayısız hizmetler sunan ahilik, Anadolu başta olmak üzere Türk ikliminin pek çok yerine ulaşmıştır. Anadolu’da ahiler adına kurulmuş pek çok zaviye, mescit, imaret vb. mekân vardır. Karaman beyliği toprakları (Aksaray, Akşehir, Beyşehir, Ereğli, Ermenek, Konya, Larende, Niğde) hizmetin kümelendiği noktalardır. Tarihî belgeler, Karaman’da ticaretin her dönem canlı olduğuna işaret ediyor. Mesela Evliya Çelebi 1671 yılında bu şehirde 470 işyerinin olduğu bilgisini veriyor. Şehirde imaret kültürünün yerleşmiş olması da dikkat çekici bir not. Bu canlılık ve bereketi ahi nüfuzunun etkinliğiyle ilişkilendirmek mümkün. Yani şehir, ahiliğin önemli merkezlerinden biri. Ancak 15, 16 ve 17. yüzyıllara ait kaynaklarda, Karaman’da ahi örgütlenmesine dair bilgiler yok denecek kadar azdır. Bizi ahi teşekküllerine götürecek kanıtların yetersizliğini/eksikliğini, Osmanlı-Karamanlı savaşlarında şehrin ciddi yıkıma uğramasıyla izah edebiliriz. Zarar gören unsurlar arasında ahilere ait vakıf, imaret, zaviye vb. yapıların olması, birtakım belgelerin bulunması kuvvetle muhtemeldir. 
Bugün Karaman’daki mahalle adlarından biri Ahi Osman’dır. Ahi Osman, Karamanoğulları beylerinden Alâeddin Bey devri ileri gelenlerinden bir ahinin ismidir. Bu hayır ve gönül adamının adını taşıyan Ahi Osman Mahallesi, 1476 yılından beri şehrin kutlu mahallelerinden biridir. 
Denizli’de Babadağlılar Çarşısı’nın giriş kapısındaki şu şiir, anlattıklarımızın özü, son sözü niteliğinde: 
Besmele çek, gir çarşıya selamı da unutma ha


Kiloyu eksik çekme ha, metreyi kısa tutma ha
Halka hizmet eylemektir Hakk’a hizmet eylemek
İyi belle sen bu sözü sakın yabana atma ha
Alış derken, veriş derken ölçü tartı satış derken
Paraya pula tapma ha, insanlığı unutma ha.
 

[1] “Ahi” kelimesinin “cömert” anlamına gelen Türkçe “akı”dan geldiği görüşü de yaygındır. Kanaatimiz Türklerin her iki şekli de kullanmış olabileceği şeklindedir. Eski Türkçe “akı” sözcüğü, Anadolu’da 12. yüzyılda Türkçe sözcük ve terimler için yabancı karşılıklarının tercih edildiği dönemde bırakılmış, yerine Arapça sı olan “ahi” kullanılır olmuştur.