Özel Medinova Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Göksun Karaman, özellikle ergen yaştaki gençlerin korkulu rüyası akne vulgaris (ergenlik sivilcesi) hakkında bilgi verdi.

Prof. Dr. Göksun Karaman, yaptığı açıklamada; “Akne vulgaris, derideki kıl folikülü ve ona açılan yağ bezinin birlikte oluşturduğu pilosebase ünitenin en sık görülen hastalığıdır. Ergenlik döneminde çok sık görülen akne vulgaris, hayatlarının bir döneminde kişilerin yaklaşık yüzde 85-100’ünü etkiler. En yüksek görülme sıklığı kızlarda 14-17, erkeklerde ise 16-19 yaşlarındadır. Ne kadar erken başlarsa o kadar ciddi olma eğilimindedir. Erkeklerde kızlara göre daha şiddetli seyredebilir. Genellikle ergenlik dönemi ile beraber son bulmakla birlikte, bazen daha sonraki yaşlarda devam edebilir.

Akne vulgarise bağlı deri belirtileri, en çok deride yağ bezlerinin yoğun olduğu yüz, gövde üst bölümü ve sırtta ortaya çıkar. Bu belirtiler; kıl folikülüne yerleşmiş siyah veya beyaz kabarıklıklar (komedonlar), kırmızı-bazen ucu iltihaplı lezyonlar, nodüller ve kistlerden oluşmaktadır. Bu lezyonlar hassas ve ağrılı olabilir. Büyük ve derin olan lezyonlar, çöküklük veya kabarıklık şeklinde, bazen hayat boyu süren izler bırakabilir. Sebore, yani cildin aşırı yağlanması genellikle sık rastlanan bir bulgudur.

Lezyonların özellikle yüz gibi görünen bölgelere yerleşmesi, çok sık görülen bir hastalık olması ve iz bırakabilmesi nedeni ile hastalarda ciddi psikolojik ve sosyal sorunlara yol açabilmektedir. Ergenlik çağında varlığı normal kabul edilip gerekli tedavi yaklaşımları yapılmadığı takdirde depresyon, anksiyete bozuklukları, kendine güvenin azalması, sosyal fobi oluşması ve bunlara bağlı olarak hayat kalitesinde azalma ortaya çıkabilmektedir.

Akne vulgaris basit bir mikrobik hastalık olmayıp, birden fazla faktörün etkisi ile oluşur. Kıl folikülünde yapısal bozukluk, aşırı yağ (sebum) salgısı, Propionibacterium acnes (P. acnes) adı verilen mikroorganizma ve iltihabi durum bu oluşumda rol oynar.

Akne vulgariste genetik yatkınlık, sıcak, terleme, ultraviyole ışınları ve stres klinik seyri etkileyebilir. Bazı ilaçlar (lityum, kortizonlu ilaçlar, vb) ve kullanılan kozmetik bakım ürünleri veya makyaj malzemeleri lezyonların ortaya çıkmasına veya şiddetlenmesine neden olabilir.

Akne vulgaris tanısında zorluk yaşanan bir hastalık değildir. Buna rağmen dermatolojinin geniş yelpazesi içinde yer alan bazı hastalıklarla karışabilir. Çok şiddetli ve tedaviye dirençli lezyonları olan hastalarda veya beklenen yaş ve lokalizasyonlar dışında ortaya çıkan lezyonların varlığında tanı ve tedavi yaklaşımı tekrar sorgulanmalıdır” dedi.

Hastalığın Tedavi

Hastalığın tedavisi hakkında bilgi veren Karaman, “Akne vulgarisin tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğu unutulmamalıdır. Ergenlik çağında çok sık görülmesi nedeni ile normal karşılanması ve nasıl olsa kendiliğinden geçer diye düşünerek tedavisiz bırakılması uygun değildir. Psikolojik olarak zorlu bir yaş döneminde yaşanan bu hastalığın tedavisinde amaç; mevcut bulguları azaltmak, yeni lezyon çıkışını mümkün olabildiğince önlemek ve en önemlisi kalıcı izlerin oluşmasını engellemektir.

Akne vulgariste hastanın yaşına, cinsiyetine, klinik tablonun şiddetine, hastanın ruhsal olarak akne vulgaristen etkilenme derecesine ve sosyal durumuna göre tedavi seçimi yapılır. Bu nedenle hastadan hastaya değişiklik gösterir. Belirli aralıklarla ilaçların değiştirilmesi, farklı ilaçların eklenmesi ve tüm ilaçlarda belli aralıklarda kontroller gereklidir.

Tedavide kalıcı çözüm sağlanabilmesi için düzenli ve uzun süreli ilaç kullanımı gereklidir. Akne vulgaris tedavisinde en erken yanıt bir ay içinde alınır, etkinin devamlılığının sağlanması için en az 6 ay tedavi sürdürülür.

Tedavide kullanılan ilaçların yanında derinin uygun şekilde temizlenmesi de önem taşır. Cilt bakımında hassas davranılmalı; aşırı sürterek temizlemekten, siyah noktaları veya iltihaplı lezyonları sıkarak temizlemeye çalışmaktan kaçınılmalıdır. Akne lezyonlarının sıkılması veya koparılmasının iz kalma riskini arttırdığı unutulmamalıdır. Akne vulgaris tedavisinde tek başına veya ilaç tedavilerine ek olarak uygun koşullarda yapılan cilt bakımı, komedonların mekanik olarak temizlenmesi, glikolik asit veya salisilik asit ile yapılan kimyasal peeling (soya) işlemleri yapılabilir. Bu uygulamaların yapılması kararı mutlaka bir dermatolog tarafından verilmelidir. Son yıllarda tedavide lazer ve radyofrekans uygulamaları da gündeme gelmiştir. İzlerin tedavisinde ise şiddete ve izlerin tipine göre kimyasal peeling, dermal iğneleme (roller uygulaması) ve lazer tedavileri uygulanabilir” dedi.

Diyet tedavisi

Diyet tedavisine değinen Karaman, şu uyarılarda bulundu: “Akne vulgaris ve diyet ilişkisi uzun yıllardır hep tartışılmıştır. Yağlı yiyecekler, çekirdek gibi kuruyemişler, gazlı içecekler ve çikolata suçlanmış ama bu yiyeceklerle akne lezyonlarının arttığı kanıtlanmamıştır.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda süt tüketiminin ve glisemik indeksi yüksek gıdaların (şekerli ve unlu yiyecekler, bakliyat, havuç, patates, gibi); özellikle de çağımızda çok tüketilen fast-food yiyeceklerin akne oluşumunda ve şiddetlenmesinde rolü olduğu üzerinde durulmaktadır”