Birleşmiş Milletler 1945 yılında kurulmuş Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Yönetim Konseyi, Genel Sekreterlik ve Uluslar arası Adalet Divanı gibi örgütsel yapıya sahip bir kuruluştur. Amacı dünya barışını ve güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliğini sağlamaktır. Yani yazılan budur. Kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı katılımlarla bugün 193’e çıkmıştır. Bu durum dünyadaki hemen hemen bütün ülkelerin bu örgütün içerisinde yer aldığını göstermektedir. Askeri açıdan güçlü olanlar da var zayıf olanlarda, ekonomisi büyük olanlarda var küçük olanlarda, nüfusu fazla olanlarda var az olanlarda. Demokratik yönetimlerde var, totaliter yönetimlerde.
Kuruluşundan buyana onlarca yıl geçmiş Birleşmiş Milletlerin ve 2013 yılına gelinmiş. Bu süreçte binlerce olay cereyan etmiş. Savaşlar olmuş. İnsan hakları ihlalleri olmuş. Zulümler olmuş. Katliamlar gerçekleşmiş. Silahlanma akıl almaz artmış. Silah satışlarından ülkeler kasalarını doldurmuş. Darbeler olmuş, insanlar haksız yere canlarını yitirmiş, hürriyetlerini kaybetmiş. Kimyasal, konvansiyonel silahlar kullanılmış milyonlarca insan öldürülmüş. Toplu katliamlar, soykırımlar yapılmış. Kısaca yapılması gereken her türlü kötülük vuku bulmuş.
Dünya nüfusunun büyük bir kısmı insanca yaşanacak bir hayat standardına sahip değil. Kayda değer bir kısmı aç ve susuz. Günde binlerce çocuk açlıktan ve hastalıktan ölüyor. Milyonlarcası sağlıksız koşullarda yaşıyor. Yine milyonlarcası yetersiz besleniyor.


68 yıl önce kurulan bu örgütün amacını bir kez daha okuyalım. Dünya barışını ve güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel işbirliği sağlamak. Şimdi düşünelim bu örgüt 68 yıl önce kurulmamış olsaydı bundan daha kötü sonuçlar olur muydu? Ben bütün kalbimle şunu söyleyebilirim ki hayır. Bundan daha kötüsü ol(a)mazdı.


Zamanında ve isabetli bir kararı var mı Birleşmiş Milletlerin. Ben hatırlamıyorum. Bazı isabetli kararlar almış olsa da uygulaması yok. Uygulaması olanlarda çok geç uygulandığından adalet ve hakkaniyet anlayışına zarar vermiştir. Milletler arasında ayırımcılık yapmış, taraf tutmuş, inanç ve kültürel farklılıklara göre hareket etmiş. Gücü olan hükmetmiş. Güçlü haklı olmuş. Olan bu.


Dünya üzerinde en fazla silah üretip satan ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya daimi statü almış, kendilerine ayrıcalık tanımış ülkeler. Birisi alınan bir karara olmaz dese olmuyor. 192 ülke tamam dese bir ülke hayır dese karar alınamıyor. Terazinin bir kefesinde bir ülke diğerinde bütün dünya. Bir ülke dünyaya ağır basıyor. Ve bu hadise 68 yıldır dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Bize yutturulan demokrasiye bakın hele. Bire karşılık 192.

Birleşmiş Milletlerin bu yapısına Türkiye’den gelen itirazı anlamlı ve bir o kadar da övünç duyulacak bir husus olarak görüyorum. Gelelim tekliflere. Deniyor ki daimi statü sahibi 25 ülkeye çıkartılsın ve çoğunluk esasına göre karar alınsın. Elbette ki mevcut yapıya göre daha mantıklı ve daha demokratik bir teklif. Peki bu 25 ülke neye göre belirlenecek. Hangi kriterler esas alınacak. Silahı, parası ve askeri açıdan güçlü olanlardan mı seçilecek yine.
Karar alma sürecine bütün ülkeler niçin katılmasın ve çoğunluk esasına göre karar alınmasın. Şayet hak, hukuk, adalet , barış hedeflenen şey ise bu niçin böyle olmasın. Her dinden, her ırktan, her renkten insanın olduğu bir toplulukta ve onların istişare ve müzakeresinde yanlış bir karar çıkar mı? Böyle bir topluluk yanlışta ittifak eder mi?


Birleşmiş Milletlerin yancı, totoliter, anti-demokratik, kayırmacı, İsrail güdümlü yapısına karşı tutum takınmak dünya ülkelerini temsil kabiliyetine sahip her yöneticinin üzerine bir vebaldir.


Yoksa hesap gününde nereden geldiğini bilemediğiniz tokatlar sizi çok şaşırtacaktır. Benden söylemesi.
M.Abdulkadir YUSUFOĞLU