Bilecik İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla kutlama programı gerçekleştirildi.

Bilecik Şeyh Edebali Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleşen programa, Bilecik Valisi Ahmet Hamdi Nayir, Bilecik Belediye Başkan Yardımcı Nihat Can, Bilecik İl Jandarma Komutanı Albay Alper Sır, İl Emniyet Müdürü Eyüp Özüdoğru, Milli Eğitim Müdürü İsmail Altınkaynak, Turizm İl Müdürü Seyfettin Topsoy, kurum müdürleri ve vatandaşlar katıldı.

Programda konuşan İl Milli Eğitim Müdürü İsmail Altınkaynak, 24 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü’nün öncelikle amacının dünyada barışı ve güvenliği sağlamak olduğunu ifade etti. Altınkaynak, “10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütü “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni” ilan ve kabul etti. İnsan Hakları Beyannamesi 30 maddeden oluşmuştur. Bu beyanname insana değer veren, özgürlük, eşitlik tanıyan duyurudur. 30 maddelik bu bildiri, bütün dünyada insan haklarının korunmasını amaçlamaktadır. Üye devletlerin anayasalarında bu bildirinin ön gördüğü haklar büyük ölçüde bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye ülkeler, 10 Aralık tarihini içine alan haftayı İnsan Hakları Haftası olarak kutlamaktadır. İnsanlar arasında ırk, din, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan sevgi, saygı, dostluk duygularını geliştirmek, insanın insan olmak haysiyeti ile sahip olması gereken hakların hepsine "İnsan Hakları" denir. İnsan hakları, kişiyi kendi özüyle yaşatacak kurallardır. İnsanın insana hükmetmesi, onu ezmesi insan onuruna yakışmayan ve kabul edilmeyecek bir davranıştır. Bu tür ayırımların yapıldığı toplumlarda kavga, çatışma, isyan eksik olmamıştır. İnsanlar arasında hak, eşitlik, adalet, özgürlük düşüncesi yaygınlaşmalıdır. Bundan bin 500 yıl önce 632 yılında Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi’nde; bütün insanlara yönelik evrensel mesajlar verdiği gibi kul haklarını ilgilendiren konularda mesajlar vermiştir. Aslında bizim kendi inançlarımızda bu mesajlar zaten var. Bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum. Bütün insanların canları, malları ve namusları kutsaldır. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Emaneti sahibine veriniz. Kadınların haklarını gözetiniz. Arap’ın, Arap olmayana üstünlüğü yoktur. Kimse başkasının suçundan dolayı suçlanamaz” dedi.

Bilecik Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Yaşar ise, Avrupa’daki toplulukların orada yaşayanların belli davranış şekilleri içine gitmiş olduklarını belirterek, “Feodolite olunca krala karşı korunma hissi hissetmişler. Bir miktar halk kraldan halk krala verilmiş çünkü bu bakıya göre kral bütün her şeyin sahibi ve kaynağı. Bu hak ve hukukları da tanrı ona vermiş. Halk bir müddet buna katlanmak zorunda kalmış kavimler göçünün getirdiği karmaşadan dolayı ama sonrasında bakmış ki kral her şeyin sahibi biraz itirazlar başlayınca, Magna Carta sonrasında devam eden süreçler var. Bu kez Kilise’nin hemoyenesi var. Sonrasında 1. Dünya Savaşı oluyor. Büyük karmaşa bunlar Avrupa için hatta dünya için. En son 2. Dünya Savaşında 20-30 milyon insan kaybedilince bir insan hakları bildirgesi hazırlamışlar. Bu bizim Batı gözümüzden bide bizim Türk geleneği var. Kendi Türk Devlet Tarihi açısından baktığımızda insan hakları kültürümüzün bir parçası. Hak, Hakan, Hükümdar, Padişah halkını korumak adaletli olmak zorunda. Kısaca kabaca şöyle; adalet korumak zorunda, hukuk korumak zorunda ve kendisi kanun önünde eşit hesap verebilir durumda. Bu bizim kültürümüz. Daha sonra biz 700’lü yıllarda İslamiyet’le tanışınca İslamiyet’le de birleşmiş farklı bir insan kültürü bizde oluşmuş bizim aslında bilmemiz gerekende bu. Biz 1289’lu yıllarda değil, 700’lü yıllarda İslamiyet’le tanışmışız ondan öncesinde zaten bir örf, adet, geleneğimiz var. Adaletli yönetim biçimi, halka davranış biçimi zaten var. İslamla da iyice şekillenince güzel bir şey ortaya çıkmış. Her şeyden önce bizim kitabımız Kuran-ı Kerim bir anlamda hukuk kitabı gibidir. Hukukçu olduğumdan da o açıdan baktım. İnsanların haklarını, hukuklarını düzenler” diye konuştu.

“PEYGAMBERLERİMİZ ZAMANINDAN DA ÖRNEKLER VAR”

Peygamberimizin zamanından da örnekler olduğunu belirten Yaşar, şöyle devam etti:

“Mesela, Medine Anlaşması var. Medine şehrinde farklı dinden, kültürden insanlar var, karmaşa var. Burada bir kurallar koyulmuş sözleşmeler yapılmış temel olarak Magna Carta gibi düşünün. Bir toplumu düzenleyen kurallar konulmuş. Sonrasında Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi’nde bütün çerçevesini çizmiş. İnsan insan olduğu için bu haklara sahip ve asıl olan insanın kendisi kutsal olan da kendisi. Hakkını koruması lazım. Orada sayılan şeyler bu 30 maddelik İnsan Hakları Bildirgesi’yle neredeyse birbirinin aynısı. Dediğim gibi soyut bir kavram. Kişiden kişiye, toplumdan topluma değişen bir kavram insan hakları. Ama biz kendi yoğrulduğumuz kültür içinde gelişen hakkı, hukuku bilirsek daha iyi anlarız diye söylüyorum. Aslında insan hakları diye bir şey yok. Bizim inancımıza ve kültürümüze göre de insanı Allah yarattığından beri insan kutsal. İnanoğlu’nun var olduğu günden itibaren de bu hakları var. Tarihi dönem içerisinde de zaman zaman bu hakları kesintiye uğramıştır. Onun içinde bunlar tekrar hatırlanmış, tekrar düzenlemeler yapılmış. Bütün bu haklar varken neden dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar zulüm görüyor. İnsanlar birbirine karşı duyarsız. Önemli olan da bu. Belli şeyleri tekrarlamak yerine Allah insanı neden yaratıyor, bir kulluk etsin diye iki adaletli olsun diye. Kulluk etmek demek, hak demek hukuk demek. Kurallar manzumesi var onlara uyuyorsunuz, birbirinize adaletli davranıyorsunuz. Dini ve kültürel açıdan baktığımızda herhangi bir sıkıntı yok. Sorun bizim bunları bilip de uygulamamamız. O yüzden genç arkadaşlara büyük işler düşüyor. Biz bu uygulamayı yerine getirelim. Her şeyden önce kurallara uyalım, birbirimize adaletli ve eşit davranalım. Bu haftayı kutlarken kendi geçmişimize, tarihimize inancımıza da bir bakalım. Herkesin insanlığına, onuruna uygun şekilde yaşayabiliriz. Burada en kritik durum adaletli olmak. Bütün işlerimizi beraber yapacağız. Kurallara hep birlikte uyacağız. O zaman güzel bir Türkiye, belki de güzel bir Dünya olacak diyorum ve saygılarımı sunuyorum.”