Bir süre yalnız kalmak ve kafa dinlemek iyi oluyor. Çarşıdan pazardan uzun süre ayrı kalmak da iyi geliyor. Arada bir hayatı yavaşlatıp meşgaleyi az haneli rakamlara indirmek güzel oluyor. 
Bu taşınabilir telefonlar da kapatılınca daha kullanışlı oluyormuş. 
Ama bir süre ayrı kaldığımız o yollara, sokaklara çıkıvermemizde gördük ki kazan yine kaynıyor. Hem de ne kaynama. Her köşe başında, her mecliste, her masa başında.

Kazanı kaynatan ateşe bakıyorsun, çıkan dumandan da fazla ateş var, yani ateş iyice harlanmış. Birilerini yaktı yakacak…
Keşke yanmasalar…

Daha doğrusu keşke kendilerini yakmasalar.

Birileri bu kazan kaynatma işine ara verip onların kulaklarını çekse aslında çok iyi olur. Belki toparlanır da yanmaktan, kendilerini yakmaktan kurtulurlar. Toplum onları yine anlı şanlı, insan evlatları olarak bağrına basar. 

Ama BURA GARAMAN! Burada öyle kenara çekip, yanlışı ikaz etmek sökmez. Hele bir dene, senden adisi, kötüsü, yaramazı, lüzumsuzu olmaz. Lain, hain ve dahi düşman ilan edilirsin. Bir anda aforoz edilir, birkaç günde de tozun atılır. Onun için köşe başında, masa başında, mecliste, meydanda arkadan, verecen ateşi ki Karaman Siyasetine yakışsın.

Keşke birileri, tüm başına gelecekleri göze alıp da; insanlık adına, dostluk adına, arkadaşlık, kardeşlik adına, şu mübarek günlerin hatırına bunları ikaz etse. 
Havalandırdıklarını sandıkları Karaman Uçağının aslında daha apronda bakım yapılmasını beklemekte olduğunu bilseler. 

Aslında başarılı falan olmadıklarını, Sülalenin ileri gelenlerinin sağ iken mirasından istifade ettiklerini, o miras sayesinde yine ağabeylerine şirin görünerek, tepedeki abiden takdir gördüklerini, aslında tüm çırpınışlarına iyi niyetlerine rağmen bir arpa boyu yol gitmediklerini söyleyebilse birileri. Ortaya çıkan renkli ve çok sesli tablonun bir profesyonel organizasyonu yürüten ve çilenin dibini görmüş, maddi ve manevi olarak esamileri okunmayan bir kaç garibanın fırçasından, kaleminden ve klavyesinden çıktığını söylese birileri de bilseler.

İdareyi Ustadan devralıp Muavinlikten Pilotluğa geçtikten sonra, yol ayrımlarında hala yalpa yaptıklarını, hızı ayarlayamadıklarını, hala tek koltuğa çift bilet kestiklerini, aracın had safhada yağ yaktığını, contaların yağ kaçırdığını, sızan yağdan yerin göğün vıcık vıcık yağ olduğunu, yolculardaki huzursuzluğun yüksek seslerle telaffuz edilmeye başlandığını öğrenseler. Servis elemanlarının gizli Bizans oyunları hazırlığında olduklarını, yüksek irtifa nedeni ile başı dönen CİCİ kabin personeline karşı gizli “Görevleri sendeletirim, Seni dümdüz ederim, Düşürürüm kabin basıncını, Türbülans anonsu yapar arlım hıncımı” silahını kütüklükten alıp, son bakımlarını yaptıklarını görebilseler. En acısı da çılgın ve kontrolsüz bir süratle, menzilden ters istikamette gittiklerini fark ettirecek birilerinin olması lazım.

Yanlışlığı, gün gibi aşikar olduğundan bi haber oldukları işlerine, onay vermeyen birinci kaptanın; engin deneyim ve tecrübesi ile, sabi hakkı, yetim hakkı korumasına minnettar olmak yerine, daha dün kendilerine çirkef atma şampiyonu olanları kiralayıp bu yediemin Birinci Kaptan’a tükürtmeye azmettirmekle ne kadar zafiyet gösterdiklerini anlasalar… Kiraladıkları, ne dediği bir türlü anlaşılamayan, ama çirkef ürettiği bariz olan, kiralık asker küçük enişteden medet ummakla hata ettiklerini, aslında kendileri hakkında ona daha büyük koz verdiklerini, gün gelince kiralık şaşkın asker küçük eniştelerinin onlara şeşi ve beşi göstereceğini anlasalar keşke…

Ankara’dan Abileri çakı gibi sağlıklı gelip de durumu çakınca başlarına elvan elvan dertlerin açılacağını bilseler iyi olur.
Bu yükseklik sendromu zor bir iş… Çok kişide bu rahatsızlığı gördük. Adam gibi adam, övgüye ve güvene mazhar olarak gördüğümüz nice, anlı şanlı, yapılı kalıplı, insan evladı insanların buralara çıkınca başının döndüğüne, dilinin dolaştığına, ayağının kaydığına, yanlış adım attığına, gözlerinin karardığına ve kediye kafa tutan fareler misali yapmacık bir güç gösterisi sergilemesine yıllar bazında çok şahit olduk. Erkekse ilk defa HERRİF olduğunun Bayansa AVRAT olduğunun farkına varıp azgınlaştığına, şahit olunmuştur.

Normaldir. Ta ki birileri çıkıp da bunu edeple söyleyinceye kadar… Edepli söylemi, edepsizlikle cevaplamaları da bu sendromdandır. Şok bu söylemle geçmez ise insanlık yapıp okkalı birkaç tokat da aşketmek lazım. Hoş siz irtibatı kaybediyorsunuz ama toplum onu kazanıyor. Anlı şanlı, okkalı kalıplı birkaç kişiye bu tokatlardan atmışlığımız vardır. Çok şükür kendilerine getirdik. Biz onları kaybettik ama en azından onlar kendilerine geldiler ve toplum onları tekrar kazandı. Şimdi TATLI tatlı, HİZMET ediyorlar. Kaybettikçe de ahiretin varlığını hissediyorlar. Şu mübarek günde diliyoruz ki; baki âleme göçtüklerinde sorguları az olsun.
Bir an önce yükseklikten kaynaklanan rahatsızlıklarını yeneceklerine inandığımız Karaman Uçağının CİCİ ikinci kaptanı ve avanesi kadim kabin görevlilerinin de…
Dileriz hava boşluklarını şu an yaptıkları gibi eğlenceli bir “hula-hop” sanmasınlar. Bu millet ve bu milletin evlatlarından en garibanı bile tokadı öyle bir çarpar ki Cüneyt Arkından bile fazla adam devrilir. Yazık olur. 

İnsan olan, insan kalmalı. Hizmet edeceğim diye yola çıkıp da insanlığından olanlardan olmamak gerek.