Bilmem ki gördüğüm bu rüya da neydi niyeydi

                               Yazım da sözüm de meclisten dışarıdakilereydi  

                               Hani şu malum yerleri açıkta uyuyup kalanlara

                               28 Şubat denen bin yılın rüyasını görenlereydi

              Rüyalar kısa sürermiş, hele hele rüya ile amel edilmez derlerdi de inanmazdım değil inanırdım. Hem öyle bir rüya ki uyanık geçinenlerin ayaküstü gördüğü ve bin yıl sürecek zannettikleri ve dört yılda bir 29 oluveren 28 Şubatları on dört yılda bitiverince inanmamak elde değil doğrusu. Lakin sözümüz meclisten dışarı. Hatta o kadar dışarı ki bir ucu İsrait’e bir ucu Avrupa Bikirliliğine. Öbür ucu da Amerika Biiğrençlik Devletlerine varana dek. Öyle ya birazdan anlatacağım ve uykumun orta yerinde rüyama girip uykumu murdar edenleri görünce hak vereceğinizi görür gibiyim. Bu kısacık rüya ile amel etmediğim gibi sizlerinde amel etmeyip gülüp geçeceğinize inancım sonsuz. Kısa süren bir rüya ama ne rüya…

             Kimler Yok Ki. Süleyman Demireller, Temizeller, Bülent Ecevitler, Haim Naumlar, Sincancılar, Fincancılar, Yalancılar, Dolancılar, Kalkancılar, Zamancılar, Turnikeci Rektörler, Fadime Şahinler, Reha Muhtarlar, Muhtar Bile Olamaz Diyen Medyacı Arsızlar, Tarikattan Hırsızlar, Yiyiciler, Sabatay Sevi’ciler, Bçgciler, Fişlemeler, Fişler, Al Takke Ver Külah İşler, Dervişler, Çevikler, Üç Anahtar Veren Bacılar, Sahtekar Borsacılar, İMF’den Yatakçılar, Banka Dünyasından Batakçılar, Pijaması İle Başbakan Karşılayanlar, Yurt Dışında Kumar Masasını Karışlayanlar, Sendikalı Şarlatanlar, Borçtan Kafayı Tırlatanlar, Anayasa Fırlatanlar, Emanuel Karasular, Cem Uzanlar, Senaryo Yazanlar, İrtica İle Kalkıp İrtica İle Yatanlar, Sevabına Parti Kapatanlar ve dahası  Şiir Okuyanı İçeri Atanlar…

                Gelelim şu rüyaya.

                Böyle hafif karanlık bir akşamüzeri koca bir sınıfta ders işliyor oluyoruz. Hava desen biraz soğuk malum Şubat ayı . En önde sınıfın en çalışkanları(!) Demirel ve Ecevit var. Hemen yanlarında da hayal meyal gördüm Mesut Yılmaz oturuyordu sanki. Ne hikmetse senenin ortasında sınıf başkanı seçimi yapıyoruz. Hatta öyle ki her iki ayda bir sınıfın başkanı değişiyor. Ne zaman hoca kim sınıf başkanı olmak ister dese hep en öndekiler kalkıyor ve biz olacağız diyorlar. Hoca yeter artık yıllardır siz başkan oluyorsunuz biraz da Necmettin olsun belki Muhsin de olabilir dese de sınıfın kapısı açılıyor birden ve içeriye Haim Naum giriyor. Olmaz, bu sınıfa Necmettin başkan olamaz diyor. Sonra arka sıralardan bir ses yükseliyor. Kim olsa beğenirsiniz Emanuel Karasu. Evet, olamaz olmamalı diyor.

               Sınıfta bir alkış tufanı kopuyor. Öcalan, Gülen,  Fadime Şahin, Doğan görünümlü Şahin,  Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı’nın başını çektiği ekip ortalığı velveleye verip Cem Uzan’ın başkan olması gerektiğini söylüyorlar. Evet bence de hocam diye tasdik eden İMF başkanı,  banka batıran patronları da alıp masaya doğru yürüyor. Bu sıra da geç kâğıdı alarak içeri giren Merve Kavakçıyı gören Ecevit bu kadın bu kıyafetle sınıfa giremez hocam haddini bildirin diye sıraya vurmaya başlıyor. En arka sıra da ellerini ovuşturan yabancı uyruklu öğrenciler Theodor Herzl, Bush, Clinton, Tony Blair ve Netanyahu sınıfın karışmasından öyle mutlu oluyorlar ki sevinçten ağızları kulaklarına varıyor. Hoca sesini yükselterek , nesi varmış Merve’nin kıyafetinin, size ne zararı var deyince simasını hatırlamadığım hatta hatırlamak istemediğim askeri üniformalı bir gurup Gülen’in iteklemesi ile söz alıp “ Hocam PKK için geliştirdiğimiz ve fırlattığımız füze ve roketler hep Merve’nin başörtüsüne takılıyor. Bu yüzden de PKK ile baş edemiyoruz” demesinler mi?

             Tam rüya bitti uyandım uyanacağım derken sınıfa bir gurup giriveriyor. En önde Dedelerimiz Cennet Mekan Alparslan, Ertuğrul, Yavuz, Fatih ve Abdülhamit Han. Arkalarında ise her görüş ve yaştan, okula ve okul bahçesine sığmayan bir insan kalabalığı. Abdülhamit han hazretleri sınıfın en parlak öğrencisi Necmettin’i yanına çağırıyor ve Necmettin bizimle olma vaktidir diyerek o’nu da aralarına alıyorlar. Yalnız Necmettin dedelerine katılmazdan evvel Muhsin’in kolundan çekip beraber gidelim diyor. Necmettin daha sonra yarım kalan ödevi, şiir okuduğu için hapse giren ve yazılılar bittikten sonra hapisten çıktığı için sınıfta kalır gözüyle bakılan sınıfın en uzun boylu delikanlısına veriyor ve sen tamamla diyor. Bu delikanlı dedelerinin tek tek elini öptükten sonra sınıftakilere dönerek bu sınıfı derhal boşaltın demesin mi. Ve sınıfı terk edenlerin ellerine birer kâğıt tutuşturur. Bu kâğıdı uyanınca açın ve okuyun der. Sınıfı tek tek boşaltanlar uyanır uyanmaz ellerindeki kâğıtta ne yazdığını merak edip oracıkta açarlar. Hepsinde aynı şey yazmaktadır.

                      Bilesiniz ki Tanrı Dağları’dır bizi doğuran diyar

                      Faran Dağlarında açan o beyaz güldür bize yar

                      Ya milletle olun ya milletten olun ya da defolun

                      Hepinizin  Cehennem’e kadar bin yıllık yolu var