Orman ve Su İşleri Bakanlığı Samsun 11. Bölge Müdürü Mehmet Sıddık Kılınçer, “Günümüzde yılda 25 milyar doları bulan biyolojik kaçakçılık, silah ve uyuşturucu kaçakçılığından sonra 3. sırada yer almaktadır” dedi.

Amasya’da düzenlenen "Biyoçeşitlilik ve Biyokaçakçılıkla Mücadele" çalıştayında yaptığı konuşmada biyolojik çeşitliliğin kara, deniz ve diğer su ekosistemleri ile bu ekosistemlerin bir parçası olan ekolojik yapılarda dahil olmak üzere tüm kaynaklardaki organizmalar arasında farklılaşma anlamına geldiğini belirten Mehmet Sıddık Kılınçer, “Doğan yapısı, fiziki ve coğrafi konumu sebebiyle ülkemiz en yüksek biyolojik çeşitliliğe sahip ülkelerden birisidir. Türkiye biyolojik zenginlik açısından dünyada 9. sırada yer almaktadır. Birçok bitkinin anavatanıdır ve genetik havuz olması bakımından da önemlidir” diye konuştu.

İnsanların başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçlarının karşılanmasında vazgeçilmez olan canlı kaynaklarının temelinin biyolojik çeşitliliğe dayandığını anlatan Kılınçer, “Üretimi yapılan tüm tarım ürünlerinin yanı kültürü alınmış bitki ve hayvan türlerinin temeli doğada bulunan yabani akrabalarına dayanır. Günümüzde yeni tarım ürünleri elde etmek veya mevcut olanlarını iyileştirmek için yabani türlere ihtiyaç duyulmaktadır. Genetik kaynaklardan sağlayacakları faydaları kaynak ülke ile paylaşmak istemeyen ve genellikle bilim ve teknolojide daha ileri gitmiş kalkınma düzeyi yüksek ülkelerin vatandaşları veya şirketleri yasal olmayan yollardan bu kaynaklara erişme yani kaçak olarak genetik kaynağı elde etme yoluna gitmektedirler. Biyolojik kaçakçılık veya biyokorsanlık olarak adlandırılan bu yol yeni bir kaçakçılık türü olarak önemli bir sorun haline gelmiştir” şeklinde konuştu.

Gıda, tarım, tıp, eczacılık ve ekoturizm için önem taşıyan ve giderek azalan canlı kaynaklarının bugün bir ülkenin sahip olacağı en önemli avantajlar arasında sayıldığına dikkat çeken 11. Bölge Müdürü Mehmet Sıddık Kılınçer, şöyle konuştu: “Dünyanın tarım yapabilecek alanları ve su kaynakları kirlenmekte ve giderek yok olmaktadır. Bilim adamları yakın bir gelecekte insanların ciddi bir gıda sorunu ile karşı karşıya kalacakları görüşünde birleşmektedirler. Ülkemiz, insanların gıda güvenliği için yaşamsal kaynakların sahibi bir ülke olarak dünyanın en şanslı ülkelerinden biridir ve bu önemli zenginliği gelecek nesillerin refahı için akılcı bir şekilde koruma ve kullanma sorumluluğunu taşımaktadır. Çünkü Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olarak adlandırılan bu üç biyocoğrafik bölgeye ve geniş alanlara sahip olması ve iki kıta arasında köprü konumu sebebiyle iklimsel ve coğrafi özelliklerin kısa aralıklarla değişmesi sonucu Türkiye biyoçeşitlilik açısından küçük bir kıta olma özelliği göstermektedir. İşte bu olağanüstü ekosistem ve habitat değişikliği beraberinde önemli bir tür zenginliğini getirmiştir. Bu itibarla fauna yönünden Türkiye 160 memeli, 470 kuş türü, 130 kadar sürüngen, 480 deniz balığı ve 80 bine yakın böcek türü ile biyolojik çeşitlilikte tür çeşitliliği açısından çok zengin bir ülke olduğu görülmektedir. Ülkemizin dünyanın iki büyük göç yolu üzerinde olması kuşların beslenme ve üreme alanı olarak da önemini artırmaktadır. Flora türleri bakımından zenginliğimizi anlamak için Avrupa ile kıyaslamak yeterli olacaktır. Tüm Avrupa kıtasında 12 bin 500 açık ve kapalı tohumlu bitki varken sadece Anadolu’da 11 bine yakın tür olduğu ve bunların yaklaşık 1’de 3’ü ülkemize özgü endemik tür olduğu bilinmektedir. Ülkemizin biyolojik zenginliği bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle özellikle gelişmiş ülkeler için önemli bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Gelecekte gıda ve sağlık kaygısı duyan gelişmiş ülkeler sıkıntıya düşmemek için tedbirler almanın ve çeşitli yasal olmayan yollara başvurmanın gayreti içindedirler. Esasında biyolojik kaçakçılık yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Ancak günümüzde yılda 25 milyar doları bulan biyolojik kaçakçılık silah ve uyuşturucu kaçakçılığından sonra 3. sırada yer almaktadır. Gelecek nesillerimizin refahı için bu zenginliğimize sahip çıkmalı ve etkin bir şekilde korumalıyız. Biyolojik kaçakçılığı önleyebilmek için özellikle halkımızın duyarlılığına ve kurumlar arasında eşgüdüme ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle vatandaşlarımızın arazide şüpheli gördükleri şahısları ilgili kurumlara veya kolluk kuvvetlerine ihbarda bulunmaları önem arz etmektedir. Hiç kimse ilgili kurumlardan izinsiz olarak arazide inceleme yada bitki veya böcek toplama hakkına haiz değildir.”

Bir restoranın salonunda düzenlenen çalıştaya bakanlık yetkilileri, Orman ve Su İşleri 11. Bölge Amasya Şube Müdürü Kemal Kartal ve çeşitli kurumlardan personel katıldı.