Cemre önce havaya, sonra suya ve nihayetinde toprağa düştü. Önce havaya düştü biraz ısıttı soluduğumuz havanın farkına varalım diye. Sonra suya o yaşam kaynağı diye. Nihayetinde toprağa ; kabulumdür her tohum, her fidan diye.

Ecdadımızın ağaca, ormana olan sevgisi çok derin ve manalıdır. Bir yaş kesmenin baş kesmekle eş görüldüğü,kıyametler kopsa dahi elindeki fidanı dikmeyi kendisine prensip edinmiş yarın yüreklilerin sevdasıdır bir fidan.Yarın yürekliler bir fidandan diktiği an üç  meyve alacak kadar derin ve engin fikirliydiler. Nitekim;
Padişahlardan biri maiyetiyle birlikte bir gezintiye çıkmıştı. Yolu üzerindeki bir köyde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmekle meşgul olduğunu gördü. İhtiyara uzaktan seslendi:

- Baba, sen ne diye fidan dikmeye uğraşıyorsun? Maşallah yaşını yaşamışsın, bu diktiğin fidanların meyvesinden herhalde yiyemezsin. 
İhtiyar cevap verdi: 

- Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat. Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yedikse, bizim diktiğimiz fidanların meyvesini de bizden sonrakiler yer. 

Bu cevap hükümdarın hoşuna gitti ve ihtiyara bir kese altın verilmesini emretti. İhtiyar bu ihsanı karşılıksız bırakmadı: 
- Gördün mü evlat, bizim diktiğimiz fidanlar şimdiden meyve verdi. 

Bu cevap da hükümdarın hoşuna gitti, bir kese daha altın verilmesini emretti. Yaşlı köylü sıradan biri değildi. Çarıklı erkânı harp diye nitelenen kişilerden biriydi: 
- Evlat herkesin diktiği fidan yılda bir defa meyve verir, bizim diktiğimiz fidan yılda iki defa meyva verdi. Bu diplomatça cevap da hükümdarın hoşuna gitti ve bir kese daha altın verilmesini emretti. Ama bu defa vezir araya girdi ve hükümdarı uyardı: 
-Aman sultanım bir an önce buradan uzaklaşalım. Bu ihtiyar bu gidişle tarlasına fidan dikmek yerine, devletin hazinesine darı ekecek.

Evet çorak bırakılırsa bu topraklar kaybeden  çocuklarımız, torunlarımız olacak. Şayet dikmişsek bir fidan çocuklarımızın emanetini korumuşluğun memnuniyetini duyacağız. Unutmayalım yemyeşil yarınlar bu emanete sahip çıkmakla başlar.

Mehmet BAŞTUĞ
Eğitimci Yazar