Yazının ne başında ne de  başlığında sorun yok azizim. Varsa yoksa insanların başında var o sorun. İki yüzlü iki kişi, eder sana dört kişi vesselam…
            Hani diyor ya sık sık görüşüp bir birini iyi tanıyan Ahmet ve Mehmet. Selamün Aleyküm. Ve aleyküm selam. Nasılsın üstadım? İyiyim… (yalan) Sen Nasılsın? Ben de iyiyim… (o da yalan)
            Ya da Ayşe uzun zamandır arayıp sormadığı sözde arkadaşı Fatma’ya: Aa! Fatmacım  sende mi buradaydın, yüzünü gören Cennetlik. Özlettin valla(yalan)…Ne yalan söyliyim  Ayşecim arayamadım aklımdaydın biliyo musun( o da yalan)…

            Bla…Bla…Bla…
           Yazının detayına girmezden evvel televizyon denen kanalizasyon kutusunu icat eden John Logie Baird’i ; internet denen altı kül; üstü gül (!)  icadın temellerini atan Vinton Cerf’ ü ve günümüzün maskeli balosu Facebook’ un kurucusu Mark Zuckerberg’i hayırla yad etmeden geçemiyeceğim (!)
              Aslını söylemek gerekirse nerden başlayacağımı bir türlü bilemedim. Kafamda yüzlerce kelime ve cümle. Beni yaz, yok şunu yaz, şunu da yaz vs. vs. Hani sorsalar bir gün bana, sana, ona, buna velhasıl bize. En iyi yaptığınız şey  ya da profesyonel ve yapar olduğunuz şey nedir diye. “İki yüzlü davranmaktır” desek yeridir.
             Yalan mı?
             Mevla’ya başka şey söylüyoruz , Leyla’ya başka. Hoca’ya ayrı anlatıyoruz, kocaya ayrı. Dün değişik; bugün değişik, düğünde desen daha bir değişik. Gören  evliya sanır dostlarla sohbet de; gel gör ki şeytana ters giydiriyoruz pabucu markette. Mezarda hal bir başka ;pazardaki hepten bir başka. Yıllardır iş yerinden bilir tanırsın; evde ki halini, görmesen o adam bu adam değil sanırsın. Garibimin arkasını toplamasa babası ; elindeki telefondan işleri hep yolunda zanneder bütün akrabası. 
            Hadi diyelim bunlar yalan!


          Adamın cebinde parası yok. Aylar sonra çoluk çocuk lokantaya gidiyor.Ya da pastane her ne ise. Para yoksa kredi kartı ne güne duruyor. Mış gibi yapalım, muş gibi yapalım... Resim resim üstüne. Koy Facebook’a görsün cümle alem. “Biz lokantaya gittik. Hafta sonu bi  eğlendik bi eğlendik sormayın. Biz bunu hep yaparız ki. Hem çok mutluyuz biz. Baksanıza yüzümüzde ki gülücüklere. Beyaz eşyaların taksiti bu ayda gecikti ama olsun. Mutluyuz biz. İki gün önce sırf istediğim elbiseyi almadı diye canımın içiyle (!) kavga ettik ama olsun. Biz bir mutluyuz bir mutluyuz sormayın gitsin. Gerçi buraya da zorla geldik ama olsun. Biz mutluyuz ki (!)… Herkes böylemi hayır. Ama bilen biliyor ne demek istediğimi.


           Sen kalk yıllar yılı çocuğunu yarış atı gibi sınavlara zorla. Hatice ablanın oğlunu ne yap yap geç, Şerife ablanın oğlundan neyin eksik de. Sonuçlar açıklandıktan altı ay sonra “Ayy Şerife abla duyunca bir sevindim ki sorma. Hep dua etmişimdir çocuklarımız her zaman iyi yerlerde olsunlar diye. Tebrik ederim bizimki iyi bir okul kazanamadı ama senin oğlan  Fen Lisesini kazanmış öp benim için…Önemli olan sağlık be abla gerisi boş valla.(!) Öp şerife abla öp. Hem üç kere öp anlına da değdirmeyi unutma sevaptır.


           Hadi bir takım sanat camiası denen ve  işi zaten oyundan ibaret rol üstatlarının bir birlerini – içi haset dışı takdir dolu - cümlelerle yad etmelerini, yaşarken yüzüne bile bakmadıklarına öldükten sonra, aslında öldüğü iyi oldu sahneler yavaş yavaş bize kalıyor sevincinin, siyah gözlükler arkasında gizlenip, “ustamızdı çok emekleri vardı, yeri doldurulamazdı” gibisinden komik laflar etmesi rol icabıdır diyelim, lakin bizim olmayanları oluyormuş gibi yapmamız söylememiz nereye kadar.
           

           Baksanıza. Bazen fakire fukaraya, bilmem ne derneğine, ne vakfına bazen de Filistin’e , Suriye’ye yardım toplayanlardan Allah razı olsun. Adamın mevzudan haberi yok. Olmuş bitmiş öyle haberi olmuş toplanandan, toplanacaktan. Gel gelelim bir kuruş katkısı da yok haliyle. Ama gel gör ki toplanmış yardım malzemelerinin ya da yüklenmiş yardım kamyonlarının en önünde resim çektiriyor. Benim olaydan haberim olmayabilir ama bakın bende sizdenim. Bakmayın geçmişte farklı yollara girdiğime. Siz nereye oy attıysanız inanın bende oraya oy attım. Çek çek iyi çek muhabir. Görsünler benim nasıl miş gibi ya da mış gibi olduğumu.              
Padişahım çok yaşa!


           Sonra biri çıkar ve der ki: “Babalar günün kutlu olsun kocacığım. Sen işe giderken kalkıp kahvaltı hazırlamadığıma bakma. İnan sırf kilo alacaksın diye korkuyorum. Ya değilse hazırlamaz mıyım(!) Hayat müşterektir tabi. “Doğum günün kutlu olsun canım(!). Biricik karım, öbür yarım ben sensiz ne yaparım. Seni geçen çok kötü dövdüm ama olsun. Bir bilsen nasıl sevdiğimi anlatamam(!) Aha bu çiçekte baktıkça gözünün altında ki o morluğu hatırlatsın diye”. Çiçeğin resmini çekte koyalım feyse. Sen çıkma istersen gözünün altındaki morluk görünmesin. Biz seviyoz ki bir birimizi(!) Gülünç ama bu yazdıklarım ne bir film karesi ne de tiyatro sahnesi.


          Tabi ki sosyalak  toplum mühendislerini de unutmamak lazım “Başkanım, Allah sizden razı olsun. Siz olmasanız bu işler yürümez vallahi(!. Müdürüm, hep anlatırım arkadaşlara. Bizim müdür bir başka diye. Herkese nasip olmaz vallahi sizinle çalışmak”(!) “Mehmet bey değerli bir müşterimiz. Burdan alış veriş yapıyor diye söylemiyorum. Kendilerini her zaman sever ve sayarız(!) Müşteri veli nimetimizdir. Alıp almamanız önemli değil tezgahta ne varsa indirebilirsiniz. Biz katlar koyarız hanımefendi. Lütfen(!)


        Tabi ki Facebook denen maskeli balo’nun mucidi sevgili(!)  Mark Zuckerberg’in ektiği tarlanın sözüm ona internet başında büyüyen meyvelerini zikretmeden geçmek olmaz.


        “Bakayım bugün kimler beğenmiş paylaştığım o mış gibi muş gibi olduğumu gösteren  resmi. Ya da kimler yaptıklarımı takdir etmiş gibi, kimler yazdıklarımı okumuş gibi, kimler videomu izlemiş gibi yapıp da beğenmiş ya da  beğenmiş gibi yapmış. Ayy, kıyamam. Sokakta karşılaşsak selam vermez ama Ayşe hanımda beğenmiş. Ya altı aydır görüşmediğimiz Kübra ablama ne demezsin oda beğenmiş. Yok artık üç yıl önce eklediğim ama hiç karşılaşmadığım Kemal diye biri de beğenmiş. İyi varsınız canlarım. İki yüzlü dostlarım, riyakâr arkadaşlarım. İçtensiz akrabalarım. Samimiyetsiz hemşerilerim. Hacı yatmazlarım…


      Siz olmasanız ne yaparım bilmiyorum. Sizi hiç aklına bile getirmeyen ama çok seven ve dualarını eksik etmeyen(!)  bi yüzü Ayşen, bi yüzü Gülşen;  Meydanda Azmi; tenhada Cezmi oluveren kardeşiniz. 

      Herkese Hayırlı Cumalar!

      Biliyorum bugün Cuma değil. Hani herkes Cuma’ya gitmiyor, ya da Cuma vakti namaz kılmıyor; ama nerede ise herkes herkesin Cumasını kutluyor  ya. Nedense birden o geliverdi aklıma.
      Sağlıcakla…