İnsanoğlu kainatta yaratılmış olan her sesi işitme ve her ışığı görme kabiliyetine sahip değildir. Seste 20-20000 frekans aralığı, ışıkta ise 400nm-700nm aralığına duyarlıdır. Bu sınırların ötesinde elbette ki sesler ve ışıklar vardır. Ancak bizim algımız bu sınırlar arasına hapsedilmiştir.  Ötesi yoktur. Yani ötesini görme ve işitme engellenmiştir. Bu engellenme bizim yaşantımızın belli bir düzeyde seyretmesini sağlar. Bu bir fizik kuralıdır ve böyledir. Bunu ne kadar istesek de değiştirme şansına sahip değiliz.
200 yılı aşkın bir süredir batı hegemonyasına giren Müslümanlar ne yazıktır ki batının belirlediği ses aralığını işitme ve yine onların belirlediği ışık aralığını görmeye mahkum olmuşlardır. Ne kadar duymamız gerektiğini ve ne kadar görmemiz gerektiğini hep onlar belirlemiş ve biz Müslüman kullarına! dayatmışlardır. Biz de bu süre zarfında onların belirlediği ses aralığını ve görmemiz gereken alanları başka ses aralığı ve görme alanı yokmuş gibi kabul etmişiz.
20-20000 bin ses aralığı ile 400nm-700nm ışık aralığı Allah’ın bir kanunu (sünnetüllah) olduğu ve bu aralıklarla sınırlandığımız için bunu dışına çıkmamız mümkün değildir. Ancak batının bize dayattığı neyi hangi sınırlar içerisinde işitmemiz ve neyi hangi alanda görmemiz  gerektiği böyle değildir. Onların belirlediği seslerin dışında sesler ve onların görmemizi istemediği alanlar dışında alanlar vardır. Ve biz Müslümanlar bu sesleri işitme ve bu alanları görme kabiliyetine sahibiz.
 Daha öncesine gitmeye gerek yok. Son olarak gezi parkı olaylarında ve hemen sonrasında Mısır’da yine bu buyurgan, müdahaleci, belirleyici, sınır çizici yaklaşımlar kendisini gösterdi. Ses ve görünür alan sınırlarını aşmamamız şayet bu sınırlar aşılırsa efendilerimizin! bizlere nasıl davranacaklarını hissettireceklerini/hissettirdiklerini ortaya koydu.
Ey batı senin artık buyurganlığın, müdahaleciliğin, belirleyiciliğin, sınır çiziciliğin beş para etmez hatta hiç para etmez. Türkiye ve Mısır senin ses aralığını ve tespit ettiğin görünür alanı tanımıyor artık. Senin sözde demokrasin, insan hakları çığırtkanlığın, sözde çevre duyarlılığın da beş para etmiyor hatta hiç para etmiyor. Son olarak Mısır’da bunları tedavülden kaldırdın.
Belki birkaç kuklayla buyurganlığını, belirlediğin ses aralığı ve görünür alanlarda kalmaklığı biraz daha götürebilirsin ancak bil ki sona gelindi. Hükmünde, medeniyetinde sona yaklaştı. İkiyüzlülüğünü örtemeyecek kadar üryansın artık.
Bundan sonra değerler adına, insanlık adına, demokrasi adına, insan hakları adına süslü cümleler kurmaya kalkma. Kurduğun medeniyetin tesir ettiği yerlerdeki fotoğraf çok çirkin, çirkin olduğu kadar da iğrenç aynı zamanda.
Senin bu süfli medeniyetin ve sömürü mantığın günde binlerce çocuğun açlık ve susuzluktan ölmesine neden olmuyor mu? Senin bu süfli medeniyetin binlerce insanın birbirini öldürmesine, yok etmesine neden olmuyor mu? Senin bu süfli medeniyetin ahlaksızlığı ve soysuzluğu bir hayat tarzı haline getirmiyor mu?
Tek dişi kalmış canavar unutma ki o dişinin sökülmesine az bir zaman kaldı.
Gezi parkı ve Mısır batının yüzsüzlüğünün resmidir. Bu resim başta Türkiye ve Mısır’da devam ettirilmeye çalışılacaktır. Özellikle Türkiye’de Ak Parti’nin kuruluş yıldönümü olan 14 Ağustos ve Ak Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım tarihlerine çok dikkat etmek lazım. Mısır’da halk iradesine indirilen batı balyozu unutmamak lazımdır ki Mursi’nin iktidara geldiği tarihte Mısır halkına indirildi.
Kendi medeniyetimize doğru adımlarımızı hızlandırmak ve yeni bir dünyanın özlemini duymak zamanı geldi de geçiyor.
Ses tınımız ve görünür alanlarımızı belirleyeceğimiz 21. yüzyılın ikinci çeyreğinin fotoğrafı çok başka olacaktır.
Mısır’daki demokrasiye indirilen darbeyi nefretle kınıyor ve oradaki direnişi/kıyamı selamlıyorum.
M. Abdulkadir YUSUFOĞLU