Tarihte ilk değirmenlerin esir alınan insanların veya hayvanların gücünden yararlanılarak işletildiği tarihi vesikalardan öğrenilmekte. Değirmenler Türklerin yerleşik hayata geçmelerinde önemli bir rol oynamış. Günümüzde kıymeti bilinmese de Kültürümüzün şekillenmesinde önemli yer tutmuştur. 

Anadolu’muzda suyun gücünün keşfiyle su değirmenleri kurulmuş, Anadolu’da ilk su değirmeni Milatın birinci asrında Niksar’da Kelkit çayı üzerine kurulmuştur. Değirmenler Anadolu’da günümüzün fabrikalarını oluşturmuş, değirmenin işletilmesinde bazen kolektif görevler üstlenilmiş, belki de bu da bu günkü sanayileşme yapısına bir zemin oluşturmuştur. Bazı değirmenler şahıslara ait olsa da bazı değirmenler köy tüzel kişiliği şeklinde kurulmuş, imece usulü çalıştırılmış.

Değirmenlerdeki taş haricinde birçok kısım büyük bir ustalıkla tahtadan, ağaçtan imal edilirmiş. İlkbahar ve yaz aylarında bakımı yapılan değirmenleri,  Anadolu’daki hasat sonrasında sıkı bir çalışma beklermiş.  Kışlık un ve bulgur ihtiyacı için değirmenler kalabalıklaşır, civar köylerden, kasabalardan gelenler sıraya girer, bazen üç gün, bazen beş gün değirmende beklenilirmiş.  Hatta değirmen çevresinde ekmek yapılır, pilav pişirilirmiş.

İlimiz köylerinde de değirmenlerin olduğu bilinmekte. İbrahim Demir’in anlattığına göre Yeşilde de bent başındaki iki su kanalı bahçe sulamada ve değirmen çalıştırmada kullanılırmış. Yine köylerimizden Göves’te, Gödet’te ve Değirmenbaşı köylerimizde değirmenlerin yakın tarihe kadar faal olduğu bilinmektedir.  Günümüzde halâ zengenliler değirmeni ve 1980 yılında kurulmuş Bardas un değirmeni aktif olarak hizmet vermekte.

Ova köylerimizde ise;  hayvan gücünden yani çoğunlukla at gücü ile ve basit zamanlı motorlarla çalıştırılan değirmenler kurulmuş. Bunların başında 70 ‘li yılların sonuna kadar faaliyetini sürdüren Osmaniye köyümüzdeki yarım dizel motorla çalışan değirmen aklımıza gelmekte. Köylünün ve civar köylerin bir değirmene ihtiyacı olduğunu bunun büyük bir eksiklik olduğunu düşünen Mustafa amca Hotamış’a gezici (seyyar) olarak gelen ve burada keşfettiği değirmeni Konyalı sahibinde büyük para ile satınalarak 1951 yılında Osmaniye köyünde faaliyete koymuş.

O günden sonra Yörede önemli bir görev üstlenmiş değirmen. Civar köylerin gözdesi olmuş, zaman zaman faaliyetlerini yetiştirememiş, yetersiz kalmış, un öğütmeye yetişemez olmuş. Mustafa (Mustafa MUT) amcanın ünü de  “Değirmenci” ye çıkarak Karaman çevresine yayılmış.  Böylece Mustafa amca değirmenin kapasitesini arttırmaya, yöredeki buğdaylardan daha kaliteli un elde etmeye, kepek oranını düşürmeye çalışmış. O günün imkânlarıyla başarılı da olmuş.  Hem de ne başarı. Hem köylü, hem civar köylüler dört elle sarılmışlar mesleklerine. Daha şevkle yetiştirmişler buğdaylarını. Daha bir başka bakmışlar mahsullerine.  Değirmende un yaptıranlar senin buğdayın unu daha iyi, benim buğdayın unu daha iyi tartışmalara, daha doğrusu yarışına başlamış.   Hem köylü kazanmış, hem kendi kazanmış. Teknolojisini hep geliştirmeyi düşünmüş. Bir tahta oluktan akan buğdayı nasıl iki oluktan akıtırım hesaplarını yapmış. Nasıl daha az yakıt tüketirim hesaplarını yapmış.

Dedim ya Değirmenci Mustafa amcanın çabasını, başarısını. Tam on iki çocuk yetiştirmiş değirmen geliriyle. Yada değirmen Hakkı ile.  İlk oğlu Rafet Mut ODTÜ. Makine mühendisliğini okumuş,  ikinci oğlu Muzaffer Mut ise Ziraat Mühendisi olmuş.

Ve Mustafa amaca nasıl yörede ilk teknolojik kalkınmayı başlattı ise; Rafet ve Muzaffer ağabeyler de Türkiye’deki tarım ve makine-teknoloji konusunda bir ilk olmuşlar. Anadolu’nun gelişmesinde önemli görevler yapmışlar, yapmaktalar.

İşte bu başarı, bu azim ve kararlılık Mustafa amcanın ömrüne ömür, kuvvetine kuvvet katmış…

Haa…  Mustafa Mut amcanın diğer çocukları ise halen binlerce dönüm arazide modern tarım uygulaması yapmaktalar.

Belki de “Değirmenci hakkı” bu olsa gerek… Hani derler ya; Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan diye…