Hani hepimizin bildiği, duyduğu bazen gülüp geçtiği ama gel gör ki  başımıza gelince çaresiz bir şekilde teslim olduğumuz o anlar vardır ya. Bilirsiniz, bana bir şeyler oldu, nazar mı değdi ne, hiç iyi değilim nev’inden sözlerimizi hep bildik o cümle tamamlar çoğu zaman. Sen ağzı dualısındır, beni bir okusan ya abla, ağabey ya da;  ne de hoca sayılırsın beni bir okusan Allah aşkına.
            İnsan! Evet insandan bahsediyorum bel ki benden bel ki senden bel ki de ondan işte. Ne garip bir varlık değil mi ? Hani diyor ya Cemil Meriç insandan  bahsederken. “Etten bir kafes ve aciz  bir ruh. Vücut araba, akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden, atlar..." Sonrası bir bakmışsın makarada ki iplik biter ve ölürsün işte. Sonra musalla taşında seni soracak hoca efendi. Nasıl bilirdiniz  bu zatı?
            Sahi sen öldükten sonra senden ne diye bahsederdi ki insanlar. Ya da ne demelerini isterdin. En yakınında ki eşin. Çocukların. Annen. Baban. İş yerinde saatlerce beraber olduğun mesai arkadaşların.  Amirin. Memurun. Esnaf ablan , bakkal ağabeyin. Kapı komşun. Apartman yöneticiniz. Kapıcınız. Ya da sizi tanıma şerefiyle şereflenmiş ve hukukunuz olan birileri işte.
             İyiydi. Çok iyiydi. Herkesi sever herkeste onu severdi. Çalışkandı. Dürüsttü. Allah için konuşur Allah için susardı. Ne ise oydu. Tanıdığı ve tanıştığı insanlara saygılı ve cömertti. Haddini bilir, kendini bilirdi. Selamı sabahı olan güler yüzlü biriydi. Onu tanımlamak çok kolaydı. Hep aynıydı. Onunla ilgili kim kötü bir şey söyleyebilirdi ki. O’nun yokluğuna alışmak zor olacak. Öldü ama aslında ölmedi. Yaptığı ve bizlere öğrettiği bir çok şey hala dim dik ayakta.
             Ya da Komşumuz olduğunu sonradan öğrendim. Meğer bizim ilçedenmiş. Bizim hanımın akrabasıymış yeni duydum. Çocuğu bizim çocukla aynı sınıftaymış bilmiyordum. Bir gördüm bir daha hiç karşılaşmadık. Aynı işyerindeydik ama on yıl oldu hala çözemedim gitti. Bizim sokakta otururdu selam vermez verirsen alırdı. Müslümandı ama hiç Kuran okumazdı. Çevresindekiler hor görmesin diye namazda kılmazdı. Çok güzel giyinir çok güzel konuşurdu. Tabi arada bir yalan da konuşurdu. Başta eşi olmak üzere binlerce insanı rahatsız ettiğini bile bile sigara içerdi. Hele bir dizisi vardı hiç kaçırmazdı. Bilmediği sanatçı yoktu.  Ama çocuklarının dersine giren hocalarını bilmezdi. Çocuklarının arkadaşları kim,  kimle düşer kalkar bilmezdi. Sürekli milleti eleştirir ama kendi üzerine düşeni yapmazdı.
          Arabasını ve telefonunu okşadığı kadar bir yetimin başını okşamak hiç aklına gelmezdi. Sosyal medya da son derece sosyaldi. Ama gel gör ki aslında son derece asosyaldi. Hiç spor yapmaz  sonra çok yedim diye göbeğinden yakınırdı. Basit bir telefon için binlerce lirayı gözünü kırpmadan verir ama o parayı kendisine bahşeden Mevla’sı için on lira para istense dili boğazına kaçacakmış gibi olur  kendinden geçerdi. O kadar yoğundu ki başının kaşıyacak vakti yoktu. Hem başını kaşıyacağı işaret parmağı akıllı telefonunu sürekli oynamaktan ağrıyordu. Başını kaşımak için kullanamazdı. Ne gazete ne de iki sayfa kitap okumaz; ama sürekli eğitim sisteminin berbat olduğundan dem vururdu. Çoluğuyla çocuğuyla iki kelam etmez ama Facebook ta yorum yapmaktan kendini alamazdı.
         Asgari ücretle binlerce ailenin ev geçindirdiği ülkede aldığı para bir türlü yetmezdi. Kredi kartının limiti  biter ama bir türlü ihtiyaçları bitmezdi. Gardırobunda elbise koyacak yer yoktu ama o elbiseler nedense hep demodeydi. Her iki yıl da bir telefonunu değiştirir, arabası gözüne hep eski model görünürdü. Evi de sürekli küçük geliyor nedense bir türlü sığamıyordu.
         Faturaları vaktinde ödemez söz verdiği zaman sözünde tam olarak durmazdı. Toplantılara hep geç kalır. Sürekli bir bahane bulurdu. Kendisine iltifat edenleri el üstünde tutar, doğru söyleyen ve yanlışını eleştirenlerden dostlarından nefret ederdi. Çıkarı için ufak tefek değişikliklerden çekinmezdi. Dün nasılsa bugün öyle olmak gerektiğini söyler ama kendisi öyle olmazdı. Sürekli bir şeylerden yakınır ama aynı şeyden yakınanları inanmadığı cümlelerle teselli etmekten de geri durmazdı.
      Hasılı onca iş, telaşe, insan ,dost, arkadaş, sosyal medya, internet, mal , mülk, makam, mevki, hırs, mücadele arasında öleceğini çoğu zaman aklına bile getirmezdi. Sağlıklı olduğunu zannediyordu ama ruhen hastaydı. Okunası bir durumu vardı ama haberi yoktu. Sonra. Sonrası yok. Öldü gitti işte.