AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, Türkiye’nin yeni AB İletişim Stratejisini açıklamak üzere Brüksel’de basın toplantısı düzenledi.

Bozkır, basın toplantısında AB stratejisini tanıtmak için toplandıklarını belirterek, “Eylül ayında yine Brüksel’de bu salonda 62. Hükümet programı hedefleri arasında yer alan ve hazırladığımız 3 ayaklı yeni Avrupa Birliği stratejimizi sizlerle paylaşmıştık. Bugün de stratejimizin üçüncü önemli ayağını oluşturan ve 30 Eylül 2012 kararlı Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edilen AB İletişim Stratejimizi sizlere tanıtmak için bir araya geldik” dedi.

“TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİNDE TÜRKİYE VE AB KAMUOYLARININ BİRLİKTELİĞİ BÜYÜK ROL OYNAYACAKTIR”

Türkiye ve AB birlikteliğinin AB üyeliğinde önemli olduğuna dikkat çeken Bozkır, “Sizin de takdir edeceği gibi Türkiye’nin AB sürecinde Türkiye ve AB kamuoylarının birlikteliği büyük rol oynayacaktır. Bu nedenle değerli halkımızın ve AB vatandaşlarının süreç hakkında bilgilendirilmesi bu açıdan önemlidir. Yeni AB iletişim stratejisi AB stratejimizin reform ve dönüşüm amaçlı ilk 2 boyutunu destekleyerek hayata geçirdiğimiz siyasi ve sosyoekonomik reformların toplum tarafından içselleştirilmesine ve AB kamuoyunda Türkiye algısının sağlıklı bir şekilde oluşturulmasına katkı sağlayacaktır. İlk olarak 2010 yılında bakanlar kurulu tarafından onaylanmasının ardından bugüne kadar yurtiçinde ve yurtdışında çok başarılı çalışma yapıldı. Ancak son yıllar içerisinde hem AB hem Türkiye’de yaşanan gelişmeler iletişim stratejimizi yeniden yapılandırma ihtiyacımızı da ortaya koydu. Bu yeni AB iletişim stratejimizle yenilenen kitle aynı zamanda yöntem ve araçlarımız güncellenerek ülke içinde ve AB kamuoyunda katılımcı ve proaktif bir strateji hayata geçirilmesi planlanıyor. Burada klasik iletişim yöntemlerinin yanı sıra bilginin en hızlı şekilde hedef kitleye ulaşmasını sağlayan sosyal medya ve dijital teknolojilerde en etkin şekilde kullanılacaktır. Türkiye’ye ilişkin doğru bir algının oluşturulması ve Türkiye’nin AB üyelik sürecine Türkiye ve AB kamuoylarında destek arttırılması amacıyla hazırladığımız iletişim stratejisinin yurt içi ve yurtdışı olmak üzere 2 boyutu bulunmaktadır. Yurtiçi iletişim boyutu kapsamında temel hedefimiz Türkiye’de AB üyeliğine yönelik kamuoyu desteğini arttırmak ve AB üyeliğinin bir çağdaşlaşma ve demokratikleşme olduğunu halkımıza anlatmaktır” dedi.

“AB ÜYELİĞİNE GÖNÜLLÜ YAKLAŞAN VE AB KAMUOYUNUN ŞEKİLLENMESİNDE ETKİLİ OLAN ÜLKELERE YÖNELİK FAALİYETLERE ÖNCELİK VERECEĞİZ”

AB’ye üyelik sürecinde desteğe ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Bozkır, “AB’ye katılım süreci ancak milletimizin katılım ve katkısıyla tamamlanacaktır. Bu anlayışla kamuoyunun bilgi ihtiyacı beklentileri ve kaygıları çerçevesinde sivil toplum kuruluşları medya, iş dünyası akademisyenler yerel yönetimler gibi toplumun bütün kesiminin katılımını güçlendirmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirilecektir. İletişim stratejisinin daha fazla ağırlık vereceğimiz boyutu çerçevesinde Türkiye ile ilgili son zamanlarda yanlış bir resme bakarak oluşturulan algının düzeltilmesine çalışılacak ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinde bu şekilde desteği arttırmayı, güçlü Türkiye, güçlü AB vurgusuyla Türkiye’nin AB’ye sağlayacağı katkıları ön plana çıkarmayı planlıyoruz. Yurtdışı boyutu kapsamında ülkemizin AB üyeliğine gönüllü yaklaşan ve AB kamuoyunun şekillenmesinde etkili olan ülkelere yönelik faaliyetlere de öncelik vereceğiz. Bu kapsamda ülkelere göre farklılaştırılmış projeler üreteceğiz, stratejiler uygulayacağız. Türkiye imajına katkıda bulunacak eylem planlarını hayata geçireceğiz. Yurtdışı iletişim stratejimiz tek seferlik faaliyetler yerine sürdürülebilir, etkisi ölçülebilir, ihtiyaç duyulduğunda süratle güncellenen 2 toplum arasında kalıcı köprüler kurmayı hedefleyen esnek ve katılımcı bir yaklaşımı hedef alacaktır. Burada altını çizmek istediğim en önemli husus iletişim stratejisinin kamuoylarını yönlendirici ve karşılıklı algıyı iyileştirmeye yarayan bir yaklaşımla tasarlanmış olmasıdır. Ülkemize ilişkin olgu ve algının ölçmesini sağlayacak ve AB sürecindeki kararlığımızı ve özgüvenimizi ortaya çıkaracak yurtdışı boyutu karşılıklı güvenin hissedilmesi açısından da önem taşımaktadır” dedi.

“AB İLETİŞİM STRATEJİSİNİ UYGULARKEN SÜRECE DAHİL OLACAK TÜM PAYDAŞLARIN MALİ VE BEŞERİ KAYNAKLARINDAN AZAMİ ÖLÇÜDE YARARLANACAĞIZ”

Bozkır açıklamasında, “Uluslararası ulusal yerel kuruluşlar, sivil toplum üniversiteler iş dünyası, medya ve siyasi aktörlerle birlikte çalışmayı ve paydaşlarımız aracılığıyla hem Türk hem AB kamuoyunu harekete geçirmeyi hedefliyoruz. AB iletişim stratejisini uygularken sürece dahil olacak tüm paydaşların mali ve beşeri kaynaklarından azami ölçüde yararlanacağız. Katılım sürecinde AB tarafından sağlanan mali kaynakları da etkin kullanmayı planlıyoruz. 2014 ilerleme raporunda da vurgulandığı gibi 2014-2020 döneminde önceki döneme kıyasla sivil topluma daha fazla yer ayıracağız. Ve daha fazla da fon tahsis edeceğiz. Bu kapsamda bir fikir vermek için söylüyorum önümüzdeki dönemde yaklaşık 180 milyon Euro değerinde kaynağı sivil toplumun ve sivil toplum diyaloğunun geliştirilmesi için kullanacağız. Ülkemizde tabiatıyla sivil toplumun güçlendirilmesi sadece AB sürecinde değil toplumsal hayatın her alanında daha fazla etkin rol oynaması bakımından önemseniyor” dedi.

“TÜRKİYE VE AB’DEKİ SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ BİRLİKTE GELİŞTİRECEKLERİ PROJELERİ DESTEKLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

Sivil toplum kuruluşlarının geliştirdiği projeleri desteklemeye devam edeceklerini belirten Bozkır, şunları kaydetti:

“AB katılım sürecine bir toplumun etkin katılımının sağlanması ve bir toplumun güçlendirilmesi için bakanlığımız tarafından yürütülen tartışmalarda hızla devam ediyor. Türkiye ve AB’deki sivil toplum kuruluşlarının birlikte geliştirecekleri projeleri desteklemeye devam edeceğiz. Sivil toplum diyaloğu projeleri ve Avrupa ülkelerindeki sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’yle lobicilik faaliyetlerinde bulunmalarında bu şekilde teşvik edeceğiz. İletişim stratejimiz kapsamında önem verdiğimiz bir diğer önemli konu kamu ve sivil toplum kurumlarının birlikte çalışmasıdır. Kamu STK diyaloğunun güçlendirilmesidir. Kamu ve STK’ların birlikte çalışmasının geliştirilmesi ve sivil toplumun güçlendirilmesi için AB Bakanlığından 2015 yılında 10 milyon Euro değerinde başka bir proje başlatılacaktır. Bu noktada sadece bakanlığımın değil, diğer kamu kurumlarının da bu konuda pilot projeleri uygulamaya geçirilecektir. Artık ülkemizde bürokrasi içerisinde sivil toplum örgütlerini rakip olarak gören anlayış yerini sivil toplum örgütlerini güçlendirilmesi gereken bürokrasinin çalışmalarını destekleyecek ve faydasını arttıracak bir zenginlik olarak gören anlayışa bırakmıştır. Üniversitelerimizin ve STK’larımızın ülkemizin AB sürecinde daha etkin aktörler haline gelmesi gereklidir. Yereldeki bütün aktörleri Avrupa’daki muhataplarıyla daha fazla bir araya gelmelerini de sağlayacağız. İletişim stratejimizi ve izleyeceğimiz yolu somutlaştırmak adına verdiğim örnekler AB trenine hız vermek için kullanacağımız araçlardan sadece birkaçını teşkil ediyor.”

“AB MESELESİ ESAS İTİBARİYLE SADECE DEVLETİN DEĞİL, TOPLUMUN VE SİVİL TOPLUMUN DA MESELESİDİR”

“Stratejimiz toplumun görüşleriyle zenginleştirilecektir ve kısa ve orta vadeli öncelikler çerçevesinde katılımcı bir anlayış ile uygulanacaktır” diyen Bozkır, “Stratejimiz kısa vadede etkili iletişim kurmayı ve yürütülen çalışmaların başarısını göstermeyi, orta vadedeyse algı ve davranışları değiştirmeyi öngörmektedir. Türkiye’nin yeni AB stratejisine temel teşkil eden dönemlere uygun olarak kısa vadede 2015 yılı Haziran ayına kadar olan dönemi kapsamaktadır. Orta vadeyse 2019 yılı Haziran ayına kadar olan dönemi kapsamaktadır. Danışma Koordinasyon ve İzleme Kurulu da AB iletişim stratejisinin yönlendirilmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesinden sorumlu olacaktır. Bu şekilde sizin de izlemekte olduğunuz gibi AB üyelik ve müzakere sürecimizde gerçekten önemli adımlar attığımız bir dönem yaşıyoruz” dedi.

AB meselesiyle ilgili hükümetin etkin projeler ürettiğini kaydeden Bozkır, “AB meselesi esas itibariyle sadece devletin değil, toplumun ve sivil toplumun da meselesidir. Ve 25 Eylül 2015 tarihinde yayınlanan AB ile ilgili çalışmaların koordinasyonuna ilişkin başbakanlık genelgesinin katılım sürecinin her aşamasında toplumun tüm kesimleriyle etkili bir iletişim içerisinde olmayı ve yerel yönetimler, meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, kalkınma ajansları ve üniversiteler ile istişareleri güçlendirmeyi hedef olarak koyması hükümetimizin de bu yaklaşımının en açık göstergesidir. İletişim stratejimizin hayata geçirilmesi ile vatandaşlarımızın Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin desteklerinin ve konuyu sahipleneceğini ülkemizde yaşanan zihinsel dönüşümün hızlanacağını ümit ediyorum. Aynı şekilde Türkiye’nin üyeliğinin AB gündeminde daha fazla yer almasını, doğru şekilde tartışılmasını ve Türkiye’nin üyeliğine olan desteğin artmasını hedefliyoruz. Stratejimizin etkin bir şekilde uygulanmasıyla güçlü bir Türkiye ve güçlü bir AB’yi vatandaşlarımız ve AB vatandaşları ile birlikte inşa edeceğiz. Gerçekten bir süredir kamuoyunda dolaşan ve yanlış bilgilere ve değerlendirmelere dayanan bir hususu burada sizlerle paylaşmak ve düzeltmek istiyorum. Gerçekten finansmanı AB’den sağlanan fonlarıyla birçok proje yürütülmektedir. Ve bu projelere ilişkin harcamalarda hem AB komisyonu hem de Türkiye tarafından ortak finanse edilen program bütçeleri üzerinden yürütülmektedir” dedi.

“PAZAR GÜNÜ GERÇEKLEŞTİRİLEN HSYK SEÇİMLERİ GERÇEKTEN TÜRKİYE’NİN YÜZ AKIDIR”

Bozkır açıklamasında, “Bu fonların ne zaman harcanacağı uygulama süresi de önceden bellidir. Ve bunun son derece şeffaf olduğunu da bu sistem içerisinde çalışanlar gayet iyi bilmektedir. Dolayısıyla burada bir AB parasının harcanması söz konusudur ve AB parasının harcandığı noktalarda herhangi bir ülke bunu AB’nin bilgisi ve kontrolü dışında harcaması ve başka amaçlarla kullanması da mümkün değildir. Dolayısıyla söz konusu fonlarında mali yönetimi AB komisyonunca görülen farklı bir muhasebe sistemi içerisinde yapılmaktadır ve gelen giden hesapların bu sistem kanalıyla takibi hem ulusal hem de AB denetçileri tarafından periyodik olarak yapılmaktadır. Harcamaların kayıtları Hazine Müsteşarlığı tarafından AB komisyonunca ve sistemince ön görülen şekilde tutulmaktadır ve belli zaman aralıklarıyla da hem ulusal makamlar hem AB komisyonu tarafından raporlanmaktadır ve denetlenmektedir. Burada söz konusu olan iddia Türkiye’deki sistemle AB’nin öngördüğü bu fon arasında bir uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Ortada kaybolan bir meblağ olmasına rağmen sanıyorum yeni bir AB fon sistemine Türk kontrol sisteminin uyarlanması bir teknik gelişmeden ibarettir. Ve Sayıştay’ın 2013 yılı denetim raporu mali yönetimde giren çıkan hesaplarının ulusal muhasebe sisteminde de yer almasına yönelik bulgular içermektedir. Söz konusu bulgular uyarınca da ulusal sisteme bu fonlardaki harcamaların entegrasyonuna yönelik harcamalarda Maliye Bakanlığı Muhasebe Genel Müdürlüğü’yle sürdürülmektedir. Bu teknik çalışma sadece mevcut bu sistemin Türk sistemine adaptasyonunu sağlayacaktır. AB fonlarının ve ulusal katkımızın her kuruşunun AB standartlarında harcandığını ve takip edildiğini de AB kayıtlarından hem kurum kayıtlarından hem ulusal ajans kayıtlarından isteyen herkesin incelemesi mümkündür” dedi.

“YARGININ BAĞIMSIZLIĞI, TARAFSIZLIĞI VE KREDİBİLİTESİ BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZDİR”

Yargı reformu konusunda da konuşan Bozkır, “Yargı reformu konusunda benim burada yaptığım görüşmelerde gerçekten Türkiye bakımından yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve kredibilitesi birinci önceliğimizdir. Bu her zaman için böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Türkiye bunu AB süreci olsun veya olmasın gerçekleştirmiştir ve bundan sonra da gerçekleştirecektir. Son 3 buçuk yıla baktığımızda hiçbir faslın bir fasıl dışında fasılların açılamadığı bir ortamda dahi altıncı reform paketi çıkarılmıştır ve bu tamamen yargının bağımsızlığı, istikrarı, kredibilitesine yönelik yeni önlemler getiren unsurlar olmuştur. 2009 yılında da reform stratejisini yayınladık. Bunu daha da iyi bir hale getirmek için hem uyguluyoruz hem de güncellemek için çaba sarf ediyoruz. Son olarak Pazar günü gerçekleştirilen HSYK seçimleri gerçekten Türkiye’nin yüz akıdır. Ve 14 bin yargıç ve savcının oy kullanması ve bunun sonucunda da HSYK’nın yeni kurulunun oluşması gerçekten AB makamları tarafından hem takdirle karşılanmıştır hem de şaşkınlıkla karşılanmıştır. Gerçekten yargının bu kadar demokratik bir seçimle şekillenmesi bütün konuştuğumuz olsun, AB komisyonunda olsun, parlamentoda olsun muhataplarımızın hem dikkatini çekmiş hem de övgüsüne mazhar olmuştur. Türkiye’de yeni çıkan birçok kanun olacaktır. Bütün çıkan kanunların öncelikle daha doğrusu hazırlanan kanun taslaklarının öncelikle AB Bakanlığı’yla istişare edilmesi ve AB standartlarına ve müktesebatına uyumuyla ilgili görüşünün alınması talimatı verilmiştir. Bütün çalışmalarda bu esasa göre yürütülmektedir. Bundan sonra da yürütülecektir. Bahsettiğiniz yasalarla ilgili taslaklar henüz ortaya çıkmamıştır. Ortaya çıkmadan önceki çalışmalarda İçişleri Bakanlığımızla ve ilgili kurumlarla çalışıyoruz. AB müktesebatı olsun, AB İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve sözleşmesi olsun ve AB’ye üye ülkelerin uygulamaları olsun aramızda paylaşıyoruz. Henüz bir taslak olmadığı içinde olmamış bir taslak için konuşmak istemiyorum. Ama gelişmeler oldukça yine gerekli açıklamalar yapılacaktır” dedi.

“YENİ CUMHURBAŞKANI, YENİ BAŞBAKAN, YENİ BAKANLAR VE 2023’E BAKAN GERÇEKTEN YENİ BİR VİZYONA SAHİP TÜRKİYE’DE AB AÇISINDAN DA KUVVETLİ MESAJLAR VERMİŞTİR”

Bozkır açıklamasında, “Yasalarda olsun, ikincil düzenlemelerde olsun açıklanmasından fazla uygulanması değer kazandırır bunlara. Türkiye gerçekten çok önemli mesafe kaydetmiştir hem demokraside hem AB sürecinde hem de Kopenhag kriterlerinin sadece siyasi kriterler bölümü değil ama serbest piyasa ekonomisine uyum, AB idari yapılarına uyum açısından çok önemli adımlar atmıştır. Tabi hiç olmamışçasına burada ifade etmeyi haksızlık olarak görüyorum. Ancak yeni bir Türkiye’den bahsettiğimiz, yeni Cumhurbaşkanı, yeni Başbakan, yeni bakanlar ve 2023’e bakan gerçekten yeni bir vizyona sahip Türkiye’de AB açısından da kuvvetli mesajlar vermiştir ve eskiden beri verilmekte olan mesajlar belki daha güçlü şekilde ifade edilmiştir. Burada da gördüğünüz gibi çok önemli adımlar son 45 günde atılmıştır” dedi.

Türkiye’nin reform sürecine önem verdiğini belirten Bozkır, “İlerleme Türkiye’nin yeni Avrupa stratejisinin anayasası niteliğinde çok önemli bir belgedir. Baktığınızda içindeki temel unsurların bir bir eşleştirildiğinde fark ediyorsunuz. Ben hatırlatmakta fayda görüyorum. 3 temel unsur vardı bir tanesi siyasi reform sürecine verdiğimiz önem. Siyasi reform sürecini ilk ayak olarak düşündük çünkü her şeyin başı ve diğerlerinin devamı açısından önemli bir taban olarak gördük bunu. Ve siyasi reform süreci içinde hatırlayacaksınız reform izleme grubunun ana unsur olacağını ve dört bakanımızdan içişleri, adalet, dışişleri ve AB bakanından oluşan bu grubun bundan sonra sadece reformları ne şekilde işlediğini kontrol eden değil ama aynı zamanda bunları hayata geçiren, yasalaştıran kurum olacağını söylemiştim. Pazartesi günü bakanlar kuruluna bir öneride bulundum reform izleme grubunun bundan sonra reform eylem grubu olarak adlandırılmasını talep ettim. Ve bunun tabi sembolik olarak değil, yeni yapısal değişikliği yansıtan bir anlamı da var ve bütün bakanlarımız gayet büyük destekle bunu kabul ettiler. Reform izleme grubu yetkilerine ikame olan reform eylem grubu ilk toplantısını 12 Kasım’da yapacak. Daha önce planlanan Yozgat’taki toplantı seyahat nedeniyle yapılamayacak onun yerine Ankara’da 12 Kasım günü reform eylem grubunun ilk toplantısını yeni anlayışla yapacağız. Reform eylem grubunda yeni bütün atılacak kısa vadedeki adımlar göreceksiniz reform yasaları, siyasi nitelikli bütün yasalar burada ele alınacak. İkinci adım olan ulusal eylem planımız ve 2015-2019 ulusal eylem planımız ikisi de hazır halde. 2015 yılına kadar olan bütün fasıllar itibariyle Türkiye’nin ne yapacağı, hangi yasaları çıkaracağı, hangi düzenlemeleri yapacak hepsini hazırladık. Bakanlar Kurulu’nun onayından geçti ve bugün komisyonla da paylaştım. Komisyon olabilecek katkılarını da buna eklemeyi öngörüyoruz. İkinci plan hazır ama tabi onun 5 yıllık, 4 yıllık bir plan olduğu için çok daha kapsamlı ve bütün kurumlarımızın katkısıyla hazırlanıyor. Hangi kurum uygulayacak, hangi kurum sorumlu olacak hepsi yazılı” dedi.

“SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ SAYISINI SON YILLARDA ARTTIRDIK”

Sivil toplum örgütü sayısını son yıllarda arttırdıklarını belirten Bozkır, “Bunu da inşallah 15 Kasım’da sunacağız ve Kasım sonunda açıklanmış olacak. Bu iletişim stratejisiydi. Burada aslında çok fazla akla aykırı yada çok büyük bir yenilik yok ama bu yeni Türkiye’nin yeni AB bakışında iletişim stratejisinin önemli yer tuttuğuna inanıyoruz. Sivil toplumu burada ağırlıklı olarak koymak demokrasinin de çok önemli bir unsuru olarak tecelli edeceğini düşünüyoruz. 1980’li yıllarda Türkiye’nin 20 tane sivil toplum örgütü yokken bugün 90 bin STK’dan bahsediyoruz, 20 binin üzerinde vakıftan bahsediyoruz ve demokrasinin aslında ne kadar ilerlediğini ve toplumsal katkının demokrasiye ne kadar sivil toplum aracılığıyla gerçekleştiğinin de en büyük delilini teşkil ediyor. Tabi burada elimizdeki AB fonlarını da öncelikle sivil toplumun bu katkısını geliştirmek için ve bütün bu katkının Türk AB sürecine katkı sağlamasını sağlamak için kullanacağız. Burada gerçekten hasar görmüş 2 tane resim var. Türkiye’den AB’ye baktığımız AB resmi hasar görmüştür, AB’den Türkiye’ye bakılan resimde hasar görmüştür. Bunu yaklaşık 45 gündür her gittiğim yerde bizzat gözlemliyorum ve gerçekten bu hasar gören resmin doğru resimle değiştirilmesi, algınında olgularla buluşturulması arz etmektedir. Bu tabi yapıla yapıla gelişecek bir süreçtir. Yapıldıkça herkese güven gelecektir. Yapıldıkça 2 taraf birbirine daha çok güvenecektir. Dolayısıyla geçmiş dönemde yapılanları hepsini takdirle karşılıyorum. Bu yapılanlar yeni Türkiye’nin attığı adımlardır. Her bakanın da ayrı yoğurt yiyiş tarzı vardır. Yoğurt yiyiş tarzlarını mukayese etmek doğru olmaz, hepsi doğrudur. İnşallah benim yoğurt yiyişim tarzımla ortaya koyduğum bu yenilikler başarıya ulaşırsa takdir ve tenkit mümkün olabilecektir” dedi.

“ÖSO’YU TÜRKİYE’YE GETİRELİM, EĞİTTİKTEN SONRA ÜLKELERİNE GÖNDERELİM”

“Gerçekten gerek Almanya’da gerek burada son derece yanlış bilgilere dayanan bir tablonun ortaya çıktığını ve bu tablo üzerinden eylemler planlandığını ve sorunun çözümüne o şekilde bakıldığını gözlemledim” diyen Bozkır, şunları söyledi:

“Ama iyi ki Almanya’ya gitmişim, iyi ki buraya gelmişim. Muhatabımla görüşmelerimde bütün temas ettiğim önemli kişilerle bugün sizin de izlediğiniz AP Dışişleri Komisyonu’nda da sorular soruldu. 2 yanlışlık var. Bir defa Türkiye’nin neden Suriye’ye müdahale etmediği ve müdahale etmeyen bir Türkiye’nin nasıl AB’ye üye olacağı. AB’nin güvenliğini tehlikeye atan bir Türkiye olduğu şeklinde bir imaj çiziliyor. Halbuki böyle bir durum yok yani Suriye’de Irak’ta yaşadığımız gerçekten çok ciddi sorunlar. Bunu ancak elbirliğiyle başa çıkabileceğimiz bir konu. Eğer asker sevk edilecekse hep birlikte bir güç oluşturulması ve birlikte davranılması lazım ama hadi diyince ortada pek fazla Suriye ya da Irak’a gidecek askerin olmadığını gözlemliyoruz ve bunun sadece Türkiye’den beklenilmesi yanlıştır.”

Türkiye’nin hiçbir ülkeye asker gönderme gibi niyeti olmadığını belirten Bozkır, “Türkiye’nin hiçbir ülkenin toprağına asker gönderme niyeti yoktur. Türkiye zorlukla kazandığı her kuruşunu kendi ülkesinde geleceğe yönelik gençlere yönelik, kendi refahı için harcamak isteyen bir ülkedir. Ama eğer mutlaka konvansiyonel yollardan konvansiyonel olmayan bir grubun kaldırılmasına başvurulacaksa bunun çok güçlü bir şekilde yapılması ve ortak bir şekilde BM Güvenlik Konseyi kararı, NATO kararı olması gerekir. Hiçbir ülke oraya bu 2 karar olmadan giremez. Legal olmaz, ABD’nin Irak’a ilk girişindeki büyük yanlışlık ve sonrasında ortaya çıkan komplikasyonlar olayın kendisini aşar. Bizim burada önerdiğimiz husus diyoruz ki konvansiyonel olmayan bu terör örgütüyle ancak konvansiyonel olmayan güçler baş etmelidir. O yüzden diyoruz ki hala rejimle çarpışan ve El Nusra, El Kaide, IŞİD ya da Hizbullah gibi örgütlerle ilişkisi olmayan ÖSO unsurlarını Türkiye’ye getirelim, eğitelim eğitmek için yabancı askerleri, eğitmenleri Türkiye’ye getirelim, eğittiklerimizi yapılandırdıktan sonra, teçhizatlandırdıktan sonra oraya gönderelim. Orada bunlarla başa çıkabilecek ekibin bu olduğunu düşünüyoruz. Ama bunu yapabilmek için bir uçuş yasağı konulması şarttır. Esad rejiminin şu anda sadece askeri verdiği hasar, öldürdüğü Suriyeli insan sayısı devam etmektedir. Bizim eğittiğimiz IŞİD’i ortadan kaldırmak için gönderdiğimiz birimlerin orada Esad hava kuvvetleri tarafından ortadan kaldırılması tehlikesinin öncelikle ortadan kaldırılması gerekmektedir” dedi.

“PKK BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR”

PKK’nın bir terör örgütü olduğunu dile getiren Bozkır, “Orada bir alan yaratıldığında oraya tabiatıyla Türkiye’de canları için Kobani’den kaçmış olsun, Suriye’den kaçmış olsun Suriyeli göçmenlerin tekrar oraya evlerine gönderilmesi ve bu sayede Türkiye üzerindeki yükün azaltılması ve o insanların tekrar mutlu edilmesi biz bunu bu şekilde söylüyoruz. Bu en iyi plan olmayabilir ama başka planlarda mukayese etmeyi arzu ederiz. Diyorlar ki PKK ve IŞİD’i aynı seviyede tutan açıklamalar yapıyorsunuz. Bu ne menem iştir. PKK bir terör örgütüdür. Bizim barış süreci çerçevesinde bazı ilgililerimizin PKK terör örgütüyle temas kurması bunun terör örgütü olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. PKK AB listesinde de terör örgütüdür, PKK ABD’de de NATO’da da terör örgütüdür. Ama bizim amacımız bir barış süreciyle bütün bu terör tehdidini ortadan kaldırmak. Türkiye’yi çok daha ileri bir konuma getirmek. Daha refah içerisinde birbiriyle huzur içinde yaşayan insanların olduğu bir Türkiye haline getirmek” dedi.

“TÜRKİYE BARIŞ SÜRECİNİ NE PAHASINA OLURSA OLSUN DEVAM ETTİRECEKTİR”

Bozkır açıklamasında, “Şimdi burada PKK ve IŞİD’i biz ayırt etmeyiz ikisi de terör örgütüdür demekte hiçbir mahsur yoktur. İkisi de terör örgütüdür ve terör örgütü ise de terör örgütü olarak lanse edilecektir. Türkiye toprakları içerisinde kime yardım yapılacağı Türkiye devletinin kararıyla olur. Öyle gizli yollarla oraya buraya silah yardımı yapılması söz konusu olamaz. Eğer başka ülkelerdeki PKK birimlerine bu yardım yapılacaksa da o zaman o da Alman hükümetinin bileceği iştir. Daha fazla karıştırmak için mi yoksa bu işi çözmek için mi yapıldığını tartışabiliriz. Ama bunun herkesin ortak kararıyla birlikte değerlendirilmesi gereken ciddi bir husus olduğunu düşünüyoruz. Keza Türkiye üzerinden tabiri caizse savaşçıların Kobani’ye geçirilmesi ve Kobani’nin kurtarılması gibi böyle talepler de var. Savaşçılar Türkiye’de tutuluyormuş da Kobani’ye geçmesine izin verilmiyormuş gibi böyle bir algı yaratılıyor. Hadi dedik kimse yok. Ne askeri güç var ne de Kobani’ye gelmek isteyen var. Daha dün oradan elli küsur savaşçı Kobani’den Türkiye’ye döndü” dedi.

“BİR GÜNDE 138 BİN KOBANİLİ KARDEŞ BURAYA GELMİŞTİR”

Türkiye’nin barış sürecini sürdüreceğini belirten Bozkır, “Olmayan unsurlar üzerine efsaneler yaratıp onlar üzerine strateji inşa edip ve en sonunda da günah keçisi gibi Türkiye’ye vurmaya çalışmak tamamen bir algı operasyonudur. Türkiye barış sürecini ne pahasına olursa olsun devam ettirecektir. Türkiye Kobani’de olaylar olduğunda hududunu açmıştır. Bir günde 138 bin Kobanili kardeş buraya gelmiştir. Almanya 16 bin kişiyi almak için müzakere ediyor biz bir günde 138 bin kişi aldık. Şu anda 200 bin Kobanili kardeşimiz şu anda Türkiye’de misafir edilmektedir. Kobani’de şu anda sokak çatışmalarında yaralananlar dışında da pek fazla Kobanili kimse kalmamıştır. Türkiye üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktadır. 2 milyon kişiyi Türkiye barındırmaktadır. 4 buçuk milyar dolar para harcamıştır. Türkiye’ye yapılan yardımda 150 milyon dolardan ibarettir. En son işte AB komisyonunun 3 milyon Euroluk bir sıcak yemek yardımını tabi şükranla karşılıyoruz ama 4,5 milyar doların yanında AB komisyonunun 3 milyon ve 70 milyon dolarlık katkıları ancak sembolik nitelikte olabilecektir. Biz kimseden para istediğimiz yok. Türkiye bu sorunu kendisi üstlenmiştir ancak birilerinin de elini cebine atması ya da askerlerine yön vermesi, bölgeye sevk etmesi gerekmektedir” dedi.