Kıbrıslı Rumların Ruhani Lideri II. Hrisostomos, müzakerelerin Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in hastalığı nedeniyle aksamasının ardından, “Müzakerelerin kesilmesini Kıbrıslı Türklerin ayağını yere indirme fırsatı olarak kullanmalıyız” dedi.

Kıbrıs Rum Kesiminde yayınlanan gazetelerden Simerini “Kutsal Telkinler. Başpiskopos: Müzakerelerin Kesilmesi Kıbrıslı Türklerin Ayağını Yere İndirmeli. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Tanınmasını İstemeliyiz, Kıbrıs Müzakereleri Sonra Başlamalı” başlıklı haberinde, II. Hrisostomos’un dün Strovolo’daki Apostolos Andreas Kilisesi’nde düzenlenen Pazar ayininden sonra yaptığı açıklamaları aktardı. Gazete, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in ameliyat için New York’a gitmeden önce verdiği röportajda, Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’un Cumartesi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmede söylediklerindeki çelişkiye dikkat çekti. Bu çelişkiye örnek olarak Anastasiadis’in, Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın tek yanlı münhasır ekonomik bölgesinde talebi olmadığını teyit etmezse müzakerelere dönmesinin söz konusu olmadığını ifade ettiğini oysa Venizelos’un müzakereler için çözüm bulunabileceğini kaydettiğini yazdı. Haberde, II. Hrisostomos’un dünkü telkinlerine de yer verildi. Habere göre, II. Hrisostomos müzakerelerin Türkiye’nin istediği gibi iki devleti değil federasyonu hedeflemesi gerektiğini savunarak “Önce Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınmasını, müzakerelerin ondan sonra başlamasını istemeliyiz” dedi. Anastasiadis’in New York’a gitmeden önce yaptıkları görüşmenin kendisine cesaret verdiğini belirten II. Hrisostomos, “En iyi doktorların bulunduğu en iyi tıp merkezine gidiyor. Ülkenin iyiliği için görevine devam etmek üzere güçlü bir şekilde dönecek” dedi.

II. Hrisostomos “müftü” sıfatını kullandığı KKTC Din İşleri Dairesi Başkanı Talip Atalay’dan askeri bölge içerisinde olduğunu iddia ettiği St. Barnabas Manastırı’nın restorasyonunun başlaması için aracılık etmesini istediğini de belirterek, iddialarını şöyle sürdürdü: “Biz, onların özgür bölgelerdeki anıtlarına Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bakım yaptığı gibi, işgal bölgelerindeki anıtlarımıza da Türklerin bakım yapmasını istemiyoruz. Kendi anıtlarımızın bakımını kendimiz yapmak istiyoruz, sadece ‘izin’ istiyor ve bunun için sürekli baskı yapıyoruz.”