Panele Karaman Valisi Murat Koca’nın eşleri, Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahim Alan ve eşleri, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı Kadir Gezici, KMÜ Rektörü Prof. Dr. Sabri Gökmen’in eşleri, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Çevik, Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Münir Oktay, Genel Sekreter Ahmet Tüfekci, akademik ve idari personel ile çok sayıda öğrenci katıldı.

GDO Nedir? GDO’nun Faydaları ve Zararları Nelerdir?

Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Konferans Salonunda düzenlenen panelin ilk bölümünde GDO’lu ürünler hakkında temel kavramlar, bu ürünlerin riskleri ve faydaları anlatıldı. Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yıldırım sunumunda GDO’nun tanımı, GDO üretme teknikleri, klasik ıslah ve GDO arasındaki farklılıklar, GDO’nun muhtemel avantajları ve riskli yanları gibi farklı konuları işledi.

Prof. Dr. Ahmet Yıldırım, GDO’ların organizmanın gen diziminin değiştirilmesi ya da gen aktarımı ile kendi doğasında bulunmayan bir özellik kazandırılmasıyla oluşan ürünler olduğunu belirterek, “Bu ürünler aynı zamanda transgenik ürünler olarak da adlandırılırlar ve bu ürünlerin virüsler, bitkiler, bakteriler ve hayvanlardan genler içerebiliyor.” dedi.

Gen yapısı ve gen aktarımı konularında bilgiler veren Prof. Dr. Ahmet Yıldırım, bitkilerdeki gen aktarımının nedenlerini anlatarak, “Bitkilerde herbisit, böcek, virüs ve bakteri gibi zararlılara karşı dayanıklılık kazandırmak, çevresel koşullara karşı tolerans gelişimi, geç olgunlaşma sorunlarının çözümü ve besinsel özelliklerin geliştirilmesi amacıyla bitkilerde gen aktarımı yapılmaktadır.” şeklinde konuştu.

Hayvanlardaki gen aktarım nedenlerine de değinen Prof. Dr. Ahmet Yıldırım, “İnsan hastalıklarının tedavisi için kullanılan proteinlerin üretimi,  organ ve doku nakilleri gerçekleştirmek, anne sütüne benzer inek sütü yapımı, hastalıkların hayvan modellerini geliştirmek, hücre terapisi, et ve süt veriminin artışını sağlayacak iyileştirmeler yapmak ve hastalık direncini arttırmak amacıyla hayvanlarda gen aktarımı yapılıyor.” dedi.

Prof. Dr. Ahmet Yıldırım, GDO’nun potansiyel faydaları ve muhtemel riskleri hakkında da açıklamalarda bulunarak şöyle devam etti: “Öncelikle faydalarına baktığımızda GDO, besin kalitesinin ve sağlığa katkısı, meyve ve sebzelerin raf ömrü ve kalitelerinin artırılması, bitkisel ve hayvansal ürün veriminin artırılması, aşı ve ilaç üretimi, insan hastalıklarının tedavisinde ve organ naklinde kullanılması gibi pek çok alanda etkili bir teknik. Faydalarının yanı sıra zararları da bulunan GDO, besin kalitesindeki değişiklik ve gıda güvenliği, alerjik reaksiyonlar ve toksik etkiler, çevresel, dini, kültürel ve etik kaygılar, biyolojik ve genetik çeşitliliğin tehdidi gibi riskler de taşıyor. 

Prof. Dr. Ahmet Yıldırım, aslında bütün bitkilerin genetiğinin değiştirildiğini vurgulayarak mısır, domates, kavun, muz, havuç vb bilinen ve sürekli olarak tükettiğimiz bazı ürünlerin gen aktarımı yapılmadan sadece ıslah yoluyla da olsa değişikliğe uğradığını fakat bu değişikliğin kendi içindeki gen aktarımı ile gerçekleştirildiğini söyledi.

“28 ülke GDO üretiyor”

Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yıldırım’ın ardından ise Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah Tahir Bayraç kürsüye çıkarak, GDO’nun dünyada ve ülkemizdeki gelmiş olduğu seviyeyi anlattı.

GDO’nun üretim nedenine değinen Yrd. Doç. Dr. Bayraç, “Şuan dünyada 7,2 milyar insanın yaşıyor ve bu rakam 2100 yılında ise yaklaşık 12 milyar olacak. Ortalama yaşam süresi de giderek artıyor. Buna karşın kişi başına düşen ekilebilir alan ise giderek azalıyor. Bunun yanında tarım yapabilmek için kullanılan su miktarı da azalmakta. Bütün bu etkenler dünyanın gıda stoku ile ilgili ciddi sıkıntılara yol açıyor.” dedi. 

Bahsi geçen sorunların aşılabilmesi için yapılması gerekenleri de sıralayan Yrd. Doç. Dr. Bayraç, “Nüfus artışının kontrol altına alınması, Yapılabilecekler nüfus artışını kontrol altına almak, ortalama yaşam süresinin kısaltılması, kişi başına düşen gıda tüketimini azaltmak ve daha çok gıda üretmek bu çözümler arasında yer alıyor.” şeklinde konuştu.  

Yıllar itibariyle genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekiminin arttığını hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Bayraç şöyle devam etti: “Dünyada en çok üretilen genetiği değiştirilmiş ürünler soya fasulyesi, mısır, pamuk ve kanola. Günümüzde 28 ülke üretici olarak göze çarpmakta ve bunlardan 19 tanesi mega üretici konumunda. Bu ülkelerin dışında Myanmar, Burkina Faso, Honduras, Kosta Rika gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde de GDO’lu ürünler üretilmekte. 2014 yılında 28 ülkede 18 milyon çiftçi toplam 181,5 milyon hektar arazide GDO’lu ürün yetiştirdi.”

Yrd. Doç. Dr. Abdullah Tahir Bayraç son olarak ülkemizdeki kanunlara değinerek Türkiye’de genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretiminin kesinlikle yasak olduğunu söyleyerek, “AB ve Türkiye GDO’lu ürünlerle ilgili en katı düzenlemelere sahip. Hiçbir teknoloji tamamen iyi ya da kötü olamaz. GDO’da iyi ve kötü yanlarıyla birlikte değerlendirilip ülkemize adapte edilmeli.” dedi.

“Dinimiz insanoğlunun yararına olan gelişmeleri kabul ve teşvik eder”

Panelin üçüncü ve son bölümünde ise İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halit Çalış, GDO’lu ürünlerin dini açıdan değerlendirmesini yaptı. Nüfus ve yaşam süresindeki artışa rağmen tarım alanları ve su kaynaklarındaki azalmanın sonucunda insanları daha sağlıklı beslenmelerini sağlamak için GDO’nun kaçınılmaz bir hal aldığını belirten Prof. Dr. Halit Çalış şöyle devam etti: “Tersi bir sorgulama yaptığımızda ise Yaradan, yarattıklarının bütün ihtiyaçlarını evren devam ettikçe bilmez ve ona göre hazır etmez mi? Yaradan, yarattıklarının tamamının evrenin sonuna kadar ki ihtiyaçlarını evrende ya bizzat hazır olarak ya da potansiyel olarak var etmiştir. Bizim burada sorgulamamız gereken şey bir kısmımızın gıdaları çöpe atarken diğer bir kısmımızın ise çöp kutusunda gıda araması konusudur. Tablo böyleyse o zaman GDO’ya neden ihtiyaç olsun? Yaradan yarattıklarının ihtiyaçlarını karşılayacak gıdayı var etti fakat bunların hepsi hazır olarak bulunmuyor. İnsanoğlu zekâsını kullanarak bu alanda bilgi üreterek bazı şeyleri kendisi keşfedecek. Böyle bakıldığında da GDO’nun Allah’ın evrene koyduğu kimi hikmetlerin insan tarafından keşfedilmesi ve insan hizmetine sunulması olarak görülmesi mümkündür. ”

Modern teknoloji alanında günden güne yeni bir buluşa imza atıldığını söyleyen Prof. Dr. Halit Çalış, “Bu teknolojiler sınırsız ve sorumsuz bir şekilde hayatımızın her alanında yer alıyor. Bu eksende hayatın en önemli meselesini tüketim oluşturuyor ve buna bağlı olarak tıp, sağlık, tarım alanları devasa şirketlerin en fazla yatırım yaptıkları alan oluyor. Biz de bu çerçevede meselenin dini yönü ile ilgili değerlendirmede bulunacağız.” dedi.  

Değerlendirmesini iki ana başlıkta toplayacağını vurgulayan Prof. Dr. Halit Çalış, ilk başlıkta GDO’nun yaratılışa müdahale olup olmadığını ikinci başlıkta ise GDO’lu ürün tüketilip tüketilmeyeceğini değerlendireceğini söyledi. Prof. Dr. Halit Çalış, Allah’ın insanı belli bir yapıda yaratıp evrene belli bir düzen içerisinde koyduğunu belirterek yapılan çalışmaların fıtrata aykırı bir davranış olarak değerlendirilemeyeceğini belirterek Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetlerden örnekler verdi ve anlatımlarda bulundu. Prof. Dr. Halit Çalış konuşmasını şöyle sürdürdü: “Tıbben hastalık kabul edilebilecek bir kusurun düzeltilmesi konusunda bedene müdahale caizdir. Fakat bunun dışında bedeni beğenmeyerek yapılan operasyonlar caiz değildir. İnsanoğlunun daha kaliteli yaşam sürmesi amacıyla yaptığı çalışmalar ve yapılan değişiklikler fıtrata başkaldırı değildir ve yaratılışın bozulması gibi görülemez.” şeklinde konuştu.  

Prof. Dr. Halit Çalış ikinci başlıkta ise GDO’lu ürünlerin kullanılıp kullanılamayacağını değerlendirdi. Dinimizin her türlü bilimsel ve teknolojik gelişmeyi insanın yararına olduğu sürece kabul ve teşvik ettiğini fakat doğanın ve insanın zararına olan türden faaliyetleri ise onaylamadığını söyledi. Prof. Dr. Halit Çalış GDO’nun yeni çıkan bir husus olduğunu ve bu konuda herhangi bir ayet veya hadis bulunmadığını belirterek, “GDO ile paralellik kurabileceğimiz husus istihale kavramıdır. İstihale esasen tüketilmesi haram olan bir nesnenin yapısının, isminin ve şeklinin değişime uğraması demektir. İstihalenin kendiliğinden meydana gelmesi ile insanoğlunun müdahalesinin söz konusu olduğu istihale farklıdır. Kendiliğinden doğal olarak gerçekleşen istihale domuz dışındaki bütün haramlarda haramı helale dönüştürür. Ancak insanın iradi bir eylemi ile bir haramı helale dönüştürmek adına yaptığı çalışmalar haram olma özelliğini korur. Çünkü bu Allah’ın emrini bir biçimde çiğnemenin adıdır.”

Dinleyicilerin sorularının cevaplandırılmasının ardından panel sona erdi.