Türkiye’de Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması paneline katılan YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, yükseköğretimin 2023 Türkiye’sine anlam katabilmesi için mevcut niceliksel büyümesini niteliksele dönüştürmesi gerektiğini söyledi.

Moderatörlüğünü SETA İstanbul Genel Koordinatörü Doç. Dr. Fahrettin Altun’un yaptığı Türkiye’de Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması paneli, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Talip Küçükcan ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA araştırmacısı Yrd. Doç. Dr. Zafer Çelik’in katılımıyla gerçekleşti. Yükseköğretimde özellikle son 10 yılda muazzam bir büyüme gerçekleştiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, “YÖK’ün bürokratik bir kurum olduğu, 2547 sayılı yasasının ihtiyaçlara cevap veremediği ve kurulduğu dönemdeki zihniyetin bugün devam edemeyeceği biliniyor. Ancak YÖK kaldırıldığında bile meselelerimiz var olmaya devam edecek. Yükseköğretimde özellikle son 10 yılda muazzam bir büyüme gerçekleşti ve veriler büyümenin devam edeceğini söylüyor ancak yükseköğretimin 2023 Türkiye’sine anlam katabilmesi için mevcut niceliksel büyümesini kalite süreçleriyle taçlandırarak niteliksele dönüştürmesi gerekiyor” diye konuştu.

Nitelikli büyümenin devam etmesi için önümüzdeki 10 yılda devlet ve vakıf üniversitelerine önemli görevler düştüğünü belirten Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, “Türkiye’de 2050 yılında 1 milyon 750 bin genç 18 yaşına girecek ve bu fertler yükseköğretim bekleyecek. 2016’dan itibaren teorik olarak 1 milyon 250 bin kişi liselerden mezun olacak ve yükseköğretime gelecek. Yani bizim 400 bin kişilik kitleye kapasite sunmamız gerekecek. Sistemdeki büyümenin bir kısmı açık öğretimle karşılandı. Önümüzdeki 10 yılda kaliteli büyüme süreçlerini devam ettirirken açık öğretim oranını da dünya ortalamasına çekmemiz, açık öğretim payını azaltmamız ve belki de açık öğretimi hayat boyu öğrenmeye dönüştürmemiz lazım. Nitelikli büyümeyi sürdürmek için önümüzdeki 10 yıl içinde devlet ve vakıf üniversitelerine önemli görevler düşüyor” dedi.

“HER SEKTÖRDE DOKTORALI İNSANA İHTİYAÇ VAR”

Hızlı büyümenin sonucunda öğrenci ile öğretim üyesi sayısının aynı oranda gelişmediğini ve öğretim üyesi sayısının arttırılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Çetinsaya, “Derse giren hoca başına 48 öğrenci düşüyor. Bu sayıyı aşağıya çekmemiz lazım. OECD ortalamasını tutturmak için 45 bin öğretim üyesine ulaşmamız gerekiyor. Her yıl 4 bin 500 doktora mezunu veriyoruz. Ancak 2023 Türkiye’si için 10 ile 15 bin aralığında doktora mezunu vermeliyiz. Her sektörde doktoralı insana ihtiyacımız var” ifadelerine yer verdi. Yükseköğretimin uluslararasılaşmasının kaliteyi de beraberinde getirdiğini söyleyen Gökhan Çetinsaya, zihniyet sorunlarıyla yüzleşmenin önemini de vurguladı.

“YÜKSEKÖĞRETİMDE ZİHNİYET SORUNU VAR”

Türkiye’de yükseköğretimin zihniyet sorunu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Talip Küçükcan, yükseköğretim yasasına referansta bulundu. Türkiye’de genel olarak eğitim kurumlarının, özel olarak da yükseköğretimin en temel sıkıntılarından birinin ideoloji taşıyıcısı olarak konumlandırılması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Küçükcan, “Türkiye’de üniversiteler, homojenleştirme ve tek tipleştirme ideolojisinin bir taşıyıcısıdır. Türk Dili ve Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersleri bu yönlendirmeyle müfredata alınmıştır. YÖK’ün kurulmasından sonra özellikle üniversite sistemi son derece merkezileşmişti. Bu durum vakıf üniversitelerinin kurulmasından sonra azaldı ancak vakıf üniversiteleri çok geç açıldı. Türkiye’de yükseköğretimle ilgili reform çalışmaları son yıllarda ivme kazandı ve son 15 yıldaki demokratikleşme süreci yükseköğretim konusunu gündeme getirdi. Reform ihtiyacı bugün çok daha acil ve gerekli” diye konuştu.

Türkiye’de yükseköğretim anayasayla düzenlendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Talip Küçükcan, “Dünyanın hiçbir ülkesinde yükseköğretim anayasayla düzenlenmez. Çünkü anayasal olunca herhangi bir değişiklik yapılması çok zor. Anayasa değişikliğinin ne denli zor olduğunu Türkiye’de görüyoruz. Anayasa değişmeden yükseköğretimde değişiklik olamıyor. Üniversitelerin ideoloji yükü kaldırılmadan yeniden yapılandırılması mümkün değil” ifadelerine yer verdi.

“TOPLUMUN İHTİYAÇLARINA VE ÖZERKLİĞE DİKKAT ETMELİYİZ”

Yükseköğretimin yeniden yapılandırılmasında akademik özgürlükler ve hesap verilebilirlik konularının merkeze alınması gerektiğini ifade eden Zafer Çelik, “YÖK reformu ifadesi sıklıkla gündeme geliyor ancak kurulması planlanan kurumların da YÖK’ten çok farkı yok ve vizyonumuz YÖK’ün ötesinde değil. Yasa hakkında konuşurken toplumun ihtiyaçlarına ve özerklik konusuna dikkat etmeliyiz. Yükseköğretim sadece akademisyenlerin değil toplumun da ihtiyaçlarını karşılamalı ve uluslararası örnekler bizim için referans olmalı. Dünyada koordine edici ve düzenleyici kurullar, üniversitenin yönetim kurulları ve senatolar söz konusu. Bizim de yükseköğretim sistemin koordine edebilecek bir kuruma ihtiyacımız var. Konunun tüm paydaşları tarafından değerlendirilen yeni bir yükseköğretim programı planlamamız gerekiyor” şeklinde konuştu.

Panelin ardından değerlendirmede bulunan Doç. Dr. Fahrettin Altun, “Sorun alanlarını ve önümüzdeki 10 yılda hangi stratejik hedeflerin olması gerektiğini tartıştık. Bu çerçevede, yükseköğretimde niceliksel büyümeye paralel bir niteliksel büyümenin gerçekleştirilmesi gerektiğini meselesinin altı çizildi. Akademik insan kaynağı yetiştirilmesi bağlamında atılması gereken adımlar olduğu ve uluslararasılaşma konusunun önemi ortaya koyuldu. Ayrıca YÖK’ün konumuyla ilgili tartışmalar da yer aldı” diye konuştu.

“YÖK İLE ÜNİVERSİTE SAYISI ORANTILI DEĞİL”

Türkiye’de 200’ye yakın üniversite bulunduğunu ve YÖK’ün üniversite sayısı ile orantılı olmadığını söyleyen İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın, “YÖK oluşturulduğu dönemde Türkiye’deki üniversite sayısı yirmili rakamlardaydı. Bugün ise neredeyse 200’ye dayandı ancak YÖK’ün yapısı hala aynı şekilde muhafaza edilmekte. Bu nedenle bugün üniversite sayısı ile YÖK orantılı değil. Ayrıca dünyada yükseköğretimin değişim sürecine biz ayak uyduramadık. Türkiye olarak, AR-GE, indeksli yayın ve özgürlüklere yönelik çalışmalar yapabilmemiz için yükseköğretimin yeniden yapılandırılması gerekiyor. Bu konuda yapılan çalışmalarda anayasanın değişmesine bağlı olduğu için şu anda hayata geçirilemiyor” dedi.

“VAKIF ÜNİVERSİTELERİ İLE ÖZEL ÜNİVERSİTELER AYRILMALI”

Vakıf üniversiteleri ile özel üniversitelerin birbirinden ayrılması gerektiğini ifade eden Bezmialem Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Saffet Tüzgen, “Ülkemizde üniversiteler devlet ve vakıf üniversiteleri olarak iki kategoride ele alınıyor. 60’a yakın vakıf üniversitesinin de tamamı aynı şekilde ele alınmamalı. Henüz Türkiye’de özel üniversitelerin kurulması mümkün olmadığı için adı vakıf olan gelir amaçlı üniversiteler var. Bunları özel üniversiteler şeklinde ayırırsak bizim gibi vakıf üniversiteleri için ayrı bir kategori sağlanması mümkün olacaktır” şeklinde konuştu.

“2023 HEDEFİNE 3 BİN 285 GÜN KALDI”

Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olabilmek için yol alırken üniversitelere büyük rol düştüğünü belirten Nişantaşı Üniversitesi İcra Kurulu Üyesi Burak Kılanç, “Türkiye’nin 2023 yılı için hedefleri var. 29 Ekim 2023 tarihine kadar bizim 3 bin 285 günümüz var. Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olabilmek için yol alırken üniversitelerimize büyük rol düşüyor. Bu nedenle yükseköğretimle ilgili reformları bir an önce hayata geçirmemiz gerekiyor. Bundan sonra yapılması gereken şey hedefler doğrultusunda aksiyon planını hayata geçirmek” ifadelerini kullandı.