Bilgi toplumu ve onun altyapısı tüm dünyada hızla ilerliyor, hatta  tüm dünyanın hızına yetişmekte  zorlandığı bir şekilde büyüyor. Bizlerde bilim ve diğer alanlarda ülkemizin dünya ölçeğinde hissedilir bir yeri olması adına hayaller kurarken, tüm dünyanın aksine  ülkemde  ve şehrimde yaşananlar beni olduğu kadar çevremde de çok fazla insanı son derece rahatsız eder oldu.


Yaklaşık bir yıl evvel  62. Hükümet kurulurken Başbakan tarafından  açıklanan Hükümet Programı'nda , yeni bir medeniyetin ihyasından bahsediliyor, 12 yılını tamamlamış bir iktidarın bundan sonra yeni bir atılım dönemi başlatacağı söyleniyordu.

Üzerinden bir yıl geçti. Bu proğramda vaat edilenlerin uygulanması için mücadele etmeyi beklerken ,geçen yıl ki güven ortamının yerini kargaşa, istikrarın yerini endişeli bir bekleyiş ve hatta Suriye ile bir savaş ihtimali aldı. Peki bu kadar kısa süre içerisinde bu duruma nasıl geldik ?

Uzunca bir zamandır bunların yaşanma ihtimaline karşı verdiğim mücadelede kendimi anlatmakta oldukça zorlandığım da açık bir gerçek. Çünkü sen ne söylersen söyle insanlar duymak istediklerini anlıyorlar. Siyasi alanda verdiğim mücadele dışında gerek sosyal medyada gerekse reel hayatta bunları her zaman fazlasıyla anlatmama rağmen, kafasını kuma gömmüş deve kuşu misali siyasiler ve bürokratlar bildiklerini okumaya devam ettiler ve görünüşe göre de bu şekilde de devam edecekler. Velakin ülkemi ve şehrimi seven , ülkemin derdi ile dertlenmiş bir fert olarak elimden geldiğince her yerde anlatmaktan da asla yılmayacağım.

7 Haziran genel seçimlerinden sonra oluşan siyasi tablo kimilerine göre iktidarın geçmiş dönemdeki başarısızlığı, kimilerine göre başarılı bir iktidarın son dönemlerde yaşadığı rehavete verilen dersti.

14 Ağustos 2001'de kurulan AK Parti, 3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde büyük başarı göstererek iktidara geldi. O günlerde Türkiye yolsuzlukların tavan yaptığı, her gün ekonomide yeni sürprizlerin yaşandığı, istikrarsız ve geleceğine neredeyse umutsuz bakılan bir bir dönem yaşıyordu. 

Başbakan ve Hükümet evvela ülkede güven ortamının oluşmasını sağlayarak kargaşaya son verdi. Bu ortamın oluşmasıyla yastık altında saklanan birikimler , istikrar kokusunu alan yatırımcılar ve ülkeye davet edilen yabancı girişimcilerin de katkısı ile bu dinamik yapı yatırımlara doğru şekilde yönlendirildi. Ve bana göre AK Parti kendi potansiyelini ülke gerçekleriyle birleştirerek ve özellikle ayakları yere sağlam basan teşkilat yapılarıyla, o günlerde umutsuz görünen ülke geleceğini  bir anda aydınlattı. 

Gecesini gündüzüne katan bir Tayyip Erdoğan, " Kalkınma" adına bu ülkede yapılması gerekenleri en doğru şekilde yaparak inanılmaz bir yol kat etse de, "Adalet" noktasında aynı seviyeye bir türlü ulaşamadı. Refah Partisi teşkilat terbiyesi alan kadrolar, özellikle son yıllarda insan üzerine kurulan dengeler,  herkese hitap edebilme kaygısı ile bir bir tasviye edilince, Allah'ın rızasını gözeten samimi kadroların yerini ; şahsi geleceğinin kaygısına kapılmış, yetim hakkından bi haber, küçük olsun bizim olsun diyen, koltuklarına sımsıkı yapışmış yerel teşkilat yöneticileri almaya başladı.
Buna bir de yerellerde yaşananlara kulak tıkayan " Ankara" eklenince bu gün yaşanan ortam kaçınılmaz hale geldi. Ülke genelindeki teşkilatların ve yerel siyasetçilerin bencillikleri ve yarattıkları kavga ortamları koskoca bir küskünler ordusu oluşturdu.İlk başlarda elindeki en büyük güç olan ,halkın sesine kulak vermiş, yetişmiş kadrolara sahip olan  AK Parti, bu gün halktan bi haber, onları muhatap almaktan çok uzak  teşkilat yapılarına teslim edildi. Ülkesinin geleceği için ailesini bile ihmal eden kadroların yerini kendi geleceğini düşünen idareciler alınca bu günkü kaçınılmaz son ortaya çıktı. Oysaki idareci dediğin bütün gücünü koltuktan alanlar değil, koltuğa katkı verenler olmalıydı. Yıllardır her ortamda bağıra bağıra bu günün geleceğini ikaz etmemize rağmen ne yerelde ne de Ankara bazında uyarılarımız dikkate almadı.
Hiç kimsenin ne koltuğu ne geleceği beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Ama ya çocuklarımızın, ülkemizin geleceği...? 
Ülkem üzerinde bunca oyun planlanıp uygulanırken, gün birlik olma zamanıydı...
AK Parti beklediği sonucu alamayınca sevinç naraları atanlar, aslında çocuklarının geleceğine darbe vurduklarının farkında bile değillerdi. Ama bu günkü ortamı ne muhalefet , ne gezici mantığındakiler ne de dış güçler ortaya çıkarmadı. AK Partinin tek rakibi yine kendisiydi. Yozlaşmış, yetersiz ve ehil olmayan, sadece güç burada olduğu için gelen kişilere teslim edilen yönetimler, nasılsa halk her seçimde oyumuzu yükseltiyor rehavetine kapıldılar. Bu sadece halkın bir iradesinden  ziyade ALLAH' ın ciddi bir tokadıydı. 
Şu an ortaya çıkan kavga ortamlarından kimseye fayda gelmeyeceği gibi daha ciddi zararlar vereceği muhakkaktır. Belki bir musibet bin nasihatten daha iyidir  sözü en çok bu gün için söylenmiştir. Ülkemin geleceği olan ve bu uğurda hayatını adamış insanlara yapılan eziyetler, değirmen misali üğütüp sistem dışına itilmeleri  bir an evvel durdurulmalı, yapılan hatalardan bir an evvel dönülerek doğruya hep beraber ulaşılmalıdır. 
Ama görüyorum ki oluşan bütün bu olumsuz tabloya rağmen, insanlar kendilerine çeki düzen vereceğine, " Vatandaş verdiği oydan pişman" , "Gidilecek erken seçimde oylar nasılsa geri gelecek " rehaveti  hakim. Oysa ki gün itibariyle değişen hiçbir şey yok. Tam aksine verilen mesajı almamış bir AK Parti görüşü insanlar arasında daha yaygın.
Şu anda bize düşen görev ise Israrla buradan tekrar tekrar uyarıda bulunmak. Bilinçsizce oluşturulan bu politika ve kadrolarla, hiçbir şey yapmadan gidilecek bir erken seçim, telafisi imkansız çok daha vahim sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Bir an evvel temsil ettiğiniz halkın sesine kulak vermeli, kendi koltuğunun derdinde olan basiretsiz yöneticiler uzaklaştırılarak  gerçekten gelecek nesilleri düşünen, HAKK' ın rızasını kazanmak için mücadele eden kadroların yolu açılmalıdır.

Bu süreçte gördük ki kavga ortamından ya da özellikle kavga ortamının oluşmasına bilerek izin veren, kendi aile idaresini beceremezken, şehri ve teşkilatları yönetmesine izin verilenlerden kimseye fayda gelmeyecektir. Bir an evvel Ülkemin güzel insanlarına hak ettiği değeri veren, muhatap alan, onların derdi ile dertlenen, milli ve manevi değerlerimize sahip bir gençliğin yetiştirilmesi için mücadele verecek, ehil yapıların oluşturulması  gerekmektedir. 
   
Konu Ülkem, Şehrim ve geleceği olunca yazılacak daha çok şey var. Bu yazımıza nokta koymayıp şimdilik bir virgül atarken, arta kalan kelimelerimizi bir dahaki yazımıza bırakarak , son sözü Sultan 3. MURAD HAN' a verelim...

" Bu dünya fanidir sakın aldanma.
  Mağrur olup tac-u tahta dayanma.
  Yedi iklim benim deyu güvenme.
  Uyan ey gözlerim gafletten uyan! "