ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Meral Akşener'in onuru bizim onurumuzdur. Bunu açık ve net olarak altını çizerek söylüyorum. Siyasi bakımdan rakip olmamız insanların onurunu zedeleyecek davranışlara göz yummamız anlamına gelmez" dedi

Davutoğlu, Star televizyonundaki "Liderler Star'da" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

MHP'li Meral Akşener ile ilgili kaset tartışmalarına yönelik soruya Davutoğlu, Türkiye'de yönetime talip olan iki kesimin bulunduğunu, bunlardan birinin kendileri olduğunu, ikinci yolun ise gayrimeşru yollarla gerçekleştirilmeye çalışıldığını belirtti.

Bu durumun bazen cuntalar, bazen lobiler, bazen mafya şeklinde kendini gösterdiğini, bazen de bu vesayet yapısı, paralel yapının gibi kendini gösterdiğini ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Şimdi bu iki yöntemin mücadelesi sürüyor Türkiye'de. Kaset ve şantaj bu ikinci grubun kullandığı yöntem. Mertçe çıkıp da siyasi mücadele veren hiç kimse, onurlu hiç kimse kasete, şantaja tehdide başvurmaz. Çıkar mücadelesini verir. Bu kaset ve şantaj hatırlarsanız rahmetli Adnan Menderes'e şehadete giden yolda da kullanıldı. Ne iftiralar atıldı. O gün Adnan Menderes'e yapılan iftiralarla daha sonra 2011'de de bazı MHP'li milletvekilleri ile ilgili çıkan şeyler söz konusu. 'İnsanların kusurunu örtmekte toprak gibi ol' der Hz. Mevlana. Velev ki bir kusur varsa ki ben Meral Akşener olayında kesinlikle kusur görmüyorum, yani ona ait bir kusur yok. Bunu bahşetmekten daha büyük ahlaksızlık olamaz. 

Şimdi Meral Akşener hanımın olayına gelince burada kusur da söz konusu değil. İffetli bir kadına yapılacak iftiradan daha ağır bir suç yoktur. Ben Meral hanımı tanırım. Dışişleri Bakanı iken de birçok vesileyle beni duygulandıran telefon görüşmelerimiz olmuştur. Yurt dışına gittiğinde orada yapılan hizmetlerle ilgili. O gece eve geldiğimde, günlük olayları takip edemiyoruz koşuşturmaktan. Eşime de söyledim; haberi gördüğüm anda 'yarın ben bu konuda konuşacağım' dedim. Ertesi gün konuştum ama özellikle Meral hanımın ismini zikretmedim ki 10 binlerce insanın önünde bir hanımla ilgili onu savunmak adına bile ismini zikrederek bir iftirayı gündeme getirmek doğru değil. Kim kaset ve şantaj yöntemi kullanıyorsa biz mağdurun yanında oluruz diye. O gün akşam da Sare hanım aradı ve bunları o da ifade etti. Meral hanım veya bir başka hanımefendi kim hakkında, ne çıkarsa onun karşısında önce duracak olan biziz."

- "Meral Akşener'in onuru bizim onurumuzdur"

AK Parti Genel Başkanı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve diğer parti liderleri ile rekabet ettiği için eleştiride bulunduğunu vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Sert dille de konuşurum ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak onların onuruna bir şey gelirse o onuru korumak da benim vazifemdir. Meral Akşener'in onuru bizim onurumuzdur. Bunu açık ve net olarak altını çizerek söylüyorum. Siyasi bakımdan rakip olmamız insanların onurunu zedeleyecek davranışlara göz yummamız anlamına gelmez. Benim için de siyasi hayat için de herkes açısından söylüyorum en temel ilkelerden biri insan onurudur. Siyasiler birbirlerinin onurlarını korurlarsa hep birlikte yükselirler" ifadelerini kullandı.

- "En fazla Bahçeli'nin ifadeleri beni rahatsız etti"

Başbakan Davutoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin kendisi hakkındaki eleştirilerin hakaret boyutuna ulaştığını ve bu durumun kendisini rahatsız ettiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ben Osmaniye'de onun memleketinde miting yaparken yuhalama söz konusu olduğunda susturdum ve ondan sonra da hiçbir lideri meydanda yuhalatmadım. Ben Bahçeli'nin nezaketini de bilirim. Bazı olaylarda Kırım ve birkaç olayda telefon görüşmelerimiz oldu geçmişte. Fakat özel hayatında nazik olan, nezaketini de takdir ettiğim birisi çıkıp da meydanlarda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, bu milletin onurunu biz temsil ediyoruz, şerefimize hakaret eden bir dil kullanırsa bu siyaset değildir. Ben bana nazik olana da nazik davranırım, nazik olmayana da nazik olmaya çalışırım ama bana hakaret ettimi birisi hele bulunduğum makam gereği benim temsil ettiğim şeylere hakaret ettiği ve şerefle ilgili bir şey kullandığı zaman artık o andan itibaren ben kendi şerefimi koruyamazsam milletin şerefini koruyamam. 

Buradan da kendisine sesleniyorum, bir konuşmasını yaptıktan sonra bir kere dinlesin. Evine gittikten sonra o halini bir ele alsın ve konuşmasında bize kullandığı dili, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına, devleti temsil eden birine kullandığı dili sükunetle bir dinlesin. Ertesi gün ben de ona sert bir şekilde cevap verdim doğru ama açıkçası dönüp de aynı tabiri kullanmadım. Şunu söyledim; 'Bir siyasetçinin şerefi, bayrağını ülkenin her yerinde dalgalandırmasıyla ölçülür'. Ben bunu yapıyorum. Ben Dışişleri Bakanı olarak bu ülkenin şerefini en zor şartlarda koruyabilmek için gecemi gündüzüme kattım. Hiçbir mevki ve makamda, hiçbir zorluk karşısında benim tek bir yerde temsil ettiğim milletin, devletin, şerefini, onurunu, halel getirecek bir davranışımı kimse görmedi. Böyle bir şey hissettiğimde ben kendimle muhasebe yaparım. Fakat rakip olabiliriz, bu hakaret etmemiz anlamına gelmiyor ve ben bulunduğum konum itibarıyla bir ülkenin iradesini temsil ediyorum. Benim ağzımdan kimseyle ilgili şahsi bir hakaret çıkmamıştır." 

- Bazı hakim ve savcıların meslekten ihracı

Başbakan Davutoğlu, 4 savcının meslekten ihraçlarıyla ilgili uygulamanın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendi içinde yaptığı değerlendirmelerin sonucu olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:

"Usul olarak bir işin usul ve esaslarına bakmak lazım. Bu hakim ve savcılar  sahibi olmadıkları bir yetkiyi kullandılar, hukuk dışına çıktılar. Asliye Hukuk Mahkemelerinin üstlenemeyeceği bir şeyi gece yarısı müdahalesiyle diğer bütün yargısal süreçler üzerine tahakküm kurmaya çalıştılar. Buna izin verilemez. Aksi takdirde yargıda bir kargaşa doğar. Bu mahkemenin veremeyeceği bir kararı başkasına yollarsınız, o oraya gider, o oraya gider... Bu, o açıdan alınması gereken bir tedbirdi. Son 4 savcıyla ilgili tutum ise tamamıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kendi içinde yaptığı değerlendirmelerdir." 

Söz konusu 4 savcının hazırladıkları bir iddianamede kullandıkları 'dönemin başbakanı' ifadesiyle niyetlerini göstermiş olduklarını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"27 Mayıs öncesinde hükümler zaten verilmiş ve her şey yazılmış idi. Yapılan şey bir tiyatrodan ibaretti. Çünkü nereye bulaşacağı belliydi. Bu 4 savcı da aynı şekilde 'dönemin başbakanı' diyerek hazırladıkları iddianamenin hedefini göstermiş oldular. Bir iddianame hazırlıyorsunuz, diyebilirsiniz ki şimdi ben başbakanım, 'başbakan şöyle şöyle...' Benim hakkımda da yapabilir, bir hukuk devletindeyiz ama 'dönemin başbakanı' dediğinizde hükmünüzü vermişsiniz demektir. Bir savcının milli iradeyle iş başına gelmiş olan ve halktan yetkisini ve meşruiyetini almış biri hakkında 'dönemin başbakanı' diye iddianame hazırlamasından daha büyük bir hukuk katliamı olabilir mi? Bir savcı bunu yaparsa ona dönüp 'Senin niyetin hukuk değil, senin niyetin iddianame yazmak değil, senin niyetin darbe yapmak'. Zaten darbeyi en iyi anlatan şey de bu. Hukuki olmayan yöntemlerle bir yönetimi değiştirmek."

(Bitti)