Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı VIP Salonunda düzenlenen ve dört oturumda gerçekleştirilen seminerin ilk oturumunda ‘İslam Tarihinin Kaynakları ve Günümüz Çalışmalarının İmkân ve Sorunları’ konuşuldu. Seminerin açılış konuşmasını yapan İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halit Çalış program hakkında bilgi vererek sözü Prof. Dr. Adnan Demircan’a bıraktı. 
“Tarih kaynaklarının tamamının etkin kullanıldığı yeni yöntemler geliştirilmelidir”

Geçmişte üretilen her bilginin tarihi belge olarak karşımıza çıktığını belirten Prof. Dr. Adnan Demircan, “Medeniyetimizin serüveni, bugünümüzü anlamak açısından büyük bir önem taşıyor. Bu anlamda medeniyetimiz geçmişten günümüze çok geniş bir literatür üretmiştir. Ancak İslam tarihini daha iyi anlamak için İslam tarihçilerinin yazılı kaynaklar kadar arkeolojik buluntuları da yeterince kullanması gerekir. Yeni yöntemlerle tarih kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılmasıyla ortaya konulacak çalışmalar, günümüz olaylarını doğru anlama noktasında da açılımlar getirecektir.” şeklinde konuştu.

“İslam tarihinin temel kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir”

Prof. Dr. Adnan Demircan, İslam tarihinin temel kaynağının Kur’an-ı Kerim olduğunu belirterek, “Kur’an-ı Kerim’in diğer kitaplardan ve kaynaklardan farkı metnin oluşumu açısından üzerinde tartışma yaşanmamış olmasıdır.” dedi. Tarihi olayları içeren kaynakların doğru anlaşılabilmesi için önyargılardan uzak bir yaklaşımda bulunmak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Demircan, modern dönem çalışmalarında karşılaşılan temel sorunlardan birisinin bu husus olduğunu belirtti. 

“Söz yazıya aktarılırken anlam kaybı yaşar”

Coğrafyada ve tabiatta yaşanan değişimlerin dahi kaynakların bize sağlıklı olarak aktarımını engellediğine dikkat çeken Prof. Dr. Adnan Demircan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dini literatür bize uzun bir süre sözlü gelenekle gelmiştir. Sözlü gelenekte bilgi, insanların kapasitesine, aklına ve anlama yeteneklerine bağlı olarak onlara emanet edilmiştir. Bir bilginin ya da sözün yazıya geçirilme aşamasında birebir aktarılması söz konusu olmuyor. Yazının konuşmada anlatılmak istenen şeyi ifade etmesi mümkün değil. Söz yazıya döküldüğü zaman önemli oranda anlam kaybı yaşar. Tarihi olayların yaşandığı şekliyle ortaya çıkarılmasının önündeki sorunlardan birisi de budur. Onun için çok yönlü araştırma ve değerlendirmelerde bulunmak gerekmektedir.” 

“Tarihçi emanetçidir”

Prof. Dr. Adnan Demircan bir tarihçinin yüzde yüz objektif olmasının asla söz konusu olamayacağını ifade ederek kişilerin yapılarının farklı olmasından dolayı üretilen bilgilerin de farklılık taşıdığını söyledi ve “Tarihçi emanetçidir. Kendisine gelen bilgileri en doğru şekilde aktarmalıdır.” dedi. 

“Zulme karşı olmak Müslüman olmanın gereğidir”

Prof. Dr. Adnan Demircan, Müslümanların belirleyici unsur olduğu toplumlarda farklı etnik ve dini gruplar arasında adaleti gözeterek bu konuda en üst seviyede hassasiyet gösterdiklerini, bunun yanı sıra egemenlikleri dışındaki toplumlarda meydana gelen haksız uygulamalara karşı da tavır aldıklarını belirterek “Zulme karşı durmak Müslüman olmanın gereğidir” ifadesini kullandı.

Seminer, katılımcıların karşılıklı fikir alışverişi içerisinde soru ve cevaplarla gün boyu devam etti. Seminerin diğer üç oturumunda ise ‘Son Vahyin Geldiği Coğrafya ve Toplum, Hz. Peygamber ve Dört Halife Dönemi, Emeviler ve Abbasiler Dönemi’ konu başlıklarıyla İslam tarihi ele alındı.