ANKARA (AA) - Devlet büyüklerinin kullandığı kriptoluların da aralarında bulunduğu telefonların usulsüz dinlendiği iddialarına yönelik Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) ve TÜBİTAK görevlisi 28 kişi hakkında Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davanın görülmesine devam edildi.

Davanın bugünkü duruşmasına tutuklu ve tutuksuz sanıklar, sanık avukatları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu bazı mağdur ve müştekilerin avukatları katıldı.

Sanıklardan Orhan Üçtepe'nin avukatı, müvekkilinin hasta olduğunu ve Gebze'de bulunduğunu bildirdi. Daha sonra savunmasını yapan tutuksuz sanıklar, suçlamaları reddetti ve beraat talebinde bulundu.

Sanıklardan eski TÜBİTAK Başkan Yardımcısı ve BİLGEM Başkanı Hasan Palaz savunmasında, 2011'de TÜBİTAK'ta ikinci nesil kriptolu telefon testleri yapıldığını söyledi. Bunların 2012 sonunda üretime girdiğini ve bu süreçte görev almadığını dile getiren Palaz, "2011'den itibaren TÜBİTAK'taki bütün görevlerim idari görevlerdir. BİLGEM'in üst düzey görevlisiydim, her gün yüzlerce yazışma yönetiyordum. Benim üst yönetici olarak teknik projede değişiklik yapmam için birçok kişiyi aşmam gerekirdi" dedi.

Silahlı terör örgütü yöneticiliği ile suçlandığını hatırlatan Palaz, "Ben örgüt üyesi olarak suçlananların idare amiriydim. Ben örgüt olarak TÜBİTAK'ı biliyorum. TÜBİTAK terör örgütüyse diyecek bir şey bulamıyorum. 'İnsaf' demekten başka bir şey mümkün değil" diye konuştu.

Kriptolu cep telefonlarının nasıl çalıştığına ve üretim sürecine ilişkin bilgiler veren Palaz, bu süreçte görev alanlardan yalnızca bir bölümünün sanık olduğuna dikkati çekti.

İddianamenin tutarsız olduğunu, TÜBİTAK'tan gönderilen yazılarda sürekli bazı kişilerin suçlandığını öne süren Palaz, şunları ileri sürdü:

"Bana 'Kriptolu telefonun dedesi' derler. Ben 20 senemi bu işe vermişim. Kolay mı bu insanları suçlamak. TÜBİTAK ve TİB'e hodri meydan diyorum. Gelsinler, burada kriptolu telefonların dinlendiğini göstersinler. İnsanlara çamur atarak bedavadan kahraman olunmaz. Burada dinlendiğini göstersinler, deniz manzaralı evimi onlara vereceğim, suçu da kabul edeceğim. Telefon değil sanki elek. Örgüt, terör örgütü, paralel devlet iddialarını kabul etmiyorum. Böcek raporunu kabul etmediğim için siyasilerin baskısıyla TÜBİTAK ile aramda husumet var. Hakkımda 10 kadar dava var. Beraatımı istiyorum."

-Diğer sanıkların savunmaları

Sanık Ahmet Boyalı da 2011'de TİB'de göreve başladığını belirterek "Çalıştığım dönemde hukuksuz bir eylem içinde olmadım, buna tanıklık etmedim. Hukuksuz süreçte mağdur oldum. Beraatımın verilmesini, adaletin yerine getirilmesini, zedelenen itibarımın tesisini, mağduriyetimin giderilmesini talep ediyorum" dedi.

Sanık Hidayet Gencer ise TİB'deki görevi süresince "içeriden ya da dışarıdan emir almadığı"nı ileri sürerek "Tüm hayatımda olduğu gibi TİB'de de hukuksuz hiçbir iş ve eylemim olmadı. Herhangi bir terör örgütüyle bağlantım yok. İddialar soyut. Suçlamaları reddediyorum" diye konuştu.

Sanık İbrahim Kılıç da 2008'de TİB'de ardından Başbakanlık'ta göreve başladığını kaydederek memuriyet hayatında mevzuata ve kanunlara uygun çalıştığını söyledi.

Kılıç, "Nisan 2015'te Başbakanlık Sektörel İzleme ve Değerlendirme Birimine atandım. Bu yapılırken MİT güvenlik soruşturmamı yapmıştır. Halen orada çalışıyorum. Hakkımda takipsizlik kararı beklerken dava açılmasına şaşırdım. Terörist değilim, casus da değilim. Hiçbir grup ve örgüte üye değilim, onlar adına faaliyet yürütmedim. Kanun gereği verilen görevleri yerine getiren bir memurum" ifadelerini kullandı.

Sanık Barış Yaslan ise bilgisayar mühendisi ve 17 yıllık devlet memuru olduğunu ifade ederek şunları dile getirdi:

"İddianameyi merakla okudum. Benim dairem ve görev alanımla ilgili bir şey bulamadım. Bana bazı elektronik kayıtların tutulmamasıyla alakalı bir ithamda bulunuluyor. Ben de bu konuda bilgi tutulmasının sakıncalı olacağını şifahen ifade ettim. Sonrasında bir bilgim yok. Ocak 2013'te TİB'e günlük yaklaşık 20 bin siber saldırı yapılıyordu. Bunlar sistemi kullanılmaz kılmayı ve veri çalmayı hedefliyordu. Ben de bu ortamda bilgi tutulmasının güvenli olmayacağını ifade ettim. Şifahi görüş vermekle terör örgütü yöneticiliğiyle suçlanıyorum. Bunu kabul etmiyorum."

Sanık Erkay Uzun da TİB'de çalışırken telefonlarla ilgili hiçbir  görev almadığını, yalnızca internet projesi üzerinde çalıştığını belirterek, "Casusluk, terör örgütü, bunu kabul etmem mümkün değil. Beraatimi istiyorum" dedi.

Sanık Adil Biçer de TİB'de bir süre Hukuk Daire Başkanlığı yaptığını kaydederek, "Telefonlarla benim alakam yok. Sadece benim değil, Hukuk Dairesindeki hiçbir personelin alakası yok. TİB veri tabanındaki her şeyin yok edilmesi talimatı vermişim gibi bir algı var. TİB sistemlerinde arşiv kayıtlarında mahkeme kararları, orijinal halleriyle mevcuttur. Benim belli konularda hukuki değerlendirmem talep edilmiş, bununla ilgili görüşümü bildirmişim. Bunun dışındaki işlemlerde dahlim olmamıştır. Bana log kayıtlarının silinmesi konusunda herhangi bir görüş sorulmadı, ben de görüş bildirmedim" görüşlerini savundu. 

Duruşmaya daha sonra öğle arası verildi.

-Dava

Devlet büyüklerinin kullandığı kriptoluların da aralarında bulunduğu telefonların usulsüz dinlendiği iddialarına yönelik, TİB ve TÜBİTAK görevlisi 28 kişi hakkındaki davada, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin "şikayetçi" olarak yer alıyor. 

İddianamede eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Ahmet Davutoğlu, eski Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Ali Babacan, bazı siyasetçiler, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, MİT Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü "mağdur" olarak gösteriliyor. 

Eski TİB Başkanvekili Osman Nihat Şen ve eski TİB Bilgi Sistemleri Daire Başkanı İlhan Elieyioğlu'nun da sanık olarak yer aldığı iddianamede sanıklara, "silahlı terör örgütüne üye olmak, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini alenen ifşa etmek, bilişim sistemindeki verileri bozmak, yok etmek veya erişilmez kılmak" suçlamaları yöneltiliyor. 

Soruşturma Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmüş, ardından fezleke ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmişti.