Mehmet Akif Ersoy, ölümünün 78. yıl dönümünde Dicle Üniversitesi (DÜ) tarafından düzenlenen konferansla anıldı. Konferansta konuşan yazar Tahsin Yıldırım, Akif’in Mısır’a gönderilmesinden sonra maaşının verilmesini hatırlatarak, "1925 Ekim ayında Mısır’a gidiyor. Nasıl söylenir bilmiyorum ama eleştirmek de doğru değil, Mehmet Akif Bey’e emekli maaşını bağlamayan o dönemin zihniyeti, can korkusuyla yanına genç bir kız alıp Belçika’ya kaçan bir başka edebiyatçıya Hidamat-ı Vataniyye maaşı bağlanmış. Ama Akif Bey, buna rağmen şikayetçi olmamış" dedi.

DÜ Edebiyat ile Sosyal Bilgiler Fakültesi, Mehmet Akif Ersoy’un ölüm yıl dönümü kapsamında araştırmacı yazarlar İbrahim Öztürkçü ve Tahsin Yıldırım’ın katımlıyla ‘Mehmet Akif Ersoy ile Başbaşa’ adlı konferans düzenledi. DÜ Kongre Merkezi’nde yapılan konferansa DÜ Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, dekanlar, öğrenciler ve çok sayıda davetli katıldı.

Konferansta ilk konuşan araştırmacı yazar Tahsin Yıldırım, Akif’in yaşamını anlattı. Yıldırım, insanların halen Mehmet Akif Ersoy’un peşinden koştuklarını söyledi. Mehmet Akiflere ihtiyacın olduğunu dile getiren Yıldırım, "Onlar hak yolunda gittikleri için, dün eziyet ve sıkıntılar yaşamış olsalar bile, bugün haklarını teslim ettik" dedi.

Akif’in Milli Mücadele dönemindeki yaşamını da anlatan Yıldırım, "Balkanlı harbi sonrasında Osmanlı için bir yıkım tarihi olan 1914’te maalesef 1. Cihan Harbi başlıyor. Bu dönemde Mehmet Akif’in görevi başlıyor. Akif bey, 1920 yılında Balıkesir’e gidiyor. Buraya gitme nedeni ise, ilk kongrenin başlamasından dolayıdır. Balıkesir’den sonra Akif bey, İstanbul’a dönüyor. Ankara’ya geliş tarihi 24 Nisan 1920 yılıydı. Meclis açılmış ve ertesi gün gelmiştir. Meclis’te herkes Akif beyi bekliyordu. Hiç kimseye nasip olmayan bir şekilde 3 farklı yerde milletvekili adayı olarak gösteriyor. Kendisi, Burdur Mebusu olarak seçiliyor. Akif’in görev aldığı dönemde 232 oturum yapılıyor. Bunların 130 oturumunda görev almıştır. Bazı gizli oturumlarda görev almıştır. Bu oturumda bir kısmına evet, bir kısmına da ret oyu kullanmıştı. Başkomutanlık ve yetkilerin tek elden toplanmasıyla ilgili kısımlara ret oyu vermiştir. Londra Konferansı’na çekilecek metin vesilesiyle kısmi olarak o dönemde Meclis ile fikir ayrılığına düşüyor. Fakat Meclis, Akif’e gerek düşünsel yapısında, gerek siyasi çizdiği porte itibariyle Akif bey rolünden yararlanmak istiyor. Akif’e ilk görev Kastamonu’dan görev veriliyor. Buradaki görevinden sonra, Ankara’ya gönderiliyor. Ankara’da Taceddin Dergahı’na gidiyor. 1923’te Lozan gibi gelişmeler yaşanırken, Mehmet Akif anlıyor ki, yeni bir cumhuriyet kurulmuş, yeni bir zihniyet tasavvuru var. Bu zihniyete Akif’in kendi referansıyla dönemin elitlerinin referansları arasında farklılık var. Akif bey, yeni kurulacak anayasanın referans metini Kur’an-ı Kerim ve İslami değerler istikametler doğrultusunda olması gerektiğini düşüncesindeydi. Fakat o dönemdeki aydınlar, maalesef batıdan esen pozitivist rüzgarlarla suçu İslam’a ve dine yüklemişlerdi. Fakat Akif bey, gördük ki, kendisine göre iş olmadığını görüp, İstanbul’a gidiyor. Bir süre sonra ikinci seçim oluyor. 1925 Ekim ayında Mısır’a gidiyor. Nasıl söylenir bilmiyorum ama eleştirmek de doğru değil, Mehmet Akif beye emekli maaşını bağlamayan o dönemin zihniyeti, can korkusuyla yanına genç bir kız alıp Belçika’ya kaçan bir başka edebiyatçıya Hidamat-ı Vataniyye maaşı bağlanmış. Ama Akif Bey, buna rağmen şikayetçi olmamış. Çünkü onun için devlet ve İslam ümmeti bakiydi" şeklinde konuştu.

Konferans konuşmaların ardından soru cevap bölümüyle devam edildi.