Memur-Sen ve Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, 12 milyon 300 bin imzayla ülkeyi darbecilerin vesayetinden kurtardıklarını söyledi.

Gündoğdu, 7. Üniversite Teşkilatları Buluşması’nda “2016’da teşvik primi ve geliştirme ödeneğinin de üniversitelerde devam etmesi için söz aldık. Geliştirme ödeneğinden Genel İdare Hizmetleri’ndekilerin de faydalanması için çalışmalarımız devam ediyor” açıklaması yaptı.

Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’in birlikte düzenlediği 7. Üniversite Teşkilatları Buluşması, Kızılcahamam Çam Termal Otel’de yapıldı. Buluşmaya katılan Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Gündoğdu, yaptığı konuşmada buluşmanın düştükleri yerden kalkma buluşması olduğunu belirtti.

“12 MİLYON 300 BİN İMZAYLA BU ÜLKEYİ DARBECİLERİN VESAYETİNDEN KURTARDIK”

Gündoğdu, ülkenin iradesini, değerlerini, geleceğini tokatlamak isteyenlerin müracaat ettiği ilk kapının üniversiteler, üniversitede antidemokratik uygulamalar, kadınlar ve kadınlara yasaklar olduğunu vurgulayarak, “Kadına yasakların başında başörtüsü vardı. 12 milyon 300 bin imzayla bu ülkeyi darbecilerin vesayetinden kurtardık. Darbe ürünü kurullardan birisi de YÖK’tür. YÖK eliyle üniversiteler üzerinden millete haddi bildirilmişti. Rektör seçiminden rahatsızız ama artık üniversite denilince, milletin değerleri adına üniversitelerde Eğitim Bir Sen, Memur-Sen, Sağlık-Sen var. Onun için sizi düştüğümüz yerden kalkma öncüleri ilan ediyorum” dedi.

Niçin sendika sorusuna 1992 yılında verdikleri cevabın, ‘Daha çok millet daha az devlet’ olduğunu söyleyen Gündoğdu, “Niçin sorusuna verdiğimiz cevap vesayeti deşifre etmek içindi. Niçin sendika ve sendikacılık sorusunu cevaplandırırken, bazen şeytan taşlamanın bazen de tavaf etmenin aynı değerde, aynı ölçüde, aynı güzellikte ibadet olduğunu ve Eğitim-Bir-Sen’in sendikal anlayışının da temelinde bu ibadet aşkı olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu sendikanın temelini şeytanları taşlayarak kurduk, bugün inşa ediyoruz. Mazlumların değerlerini öncüleyerek hareket ediyoruz” diye konuştu.

Ahmet Gündoğdu, kendileri için ücretin, memuriyetin, sendikanın araç olduğunu ifade ederek, “Amaç insanlığa, medeniyet davamıza hizmet etmektir. Araçla amacı karıştırmadan bu yolculuğu sürdürmek zorundayız. Farkımız önce insan dememizdir. İnsan dediğimiz yerde o insanın ırkı, dini, dili ne olursa olsun; onun doğuştan getirdiği haklar kutsaldır. Üniversitelerde örgütlenmelerde bakanlıklar ile kıyasladığımızda biraz geriyiz. Sendikacılığın en önemli güç boyutu örgütlenme boyutudur. ‘Gidemediğin yer senin değildir’ ilkesi gereği, her iş yerinde örgütlü olmak, bir sendikanın örgütlenmesi ve camiamızın aldığı kararların medeniyet davamızın taşıyıcısı olmak adına önemlidir. Onun için her yerde olmamız ve genel başkan sorumluluğuyla hareket etmemiz lazımdır” dedi.

Toplu pazarlığın bir başka boyut olduğunu açıklayan Gündoğdu, “1992’den 2001 yılına kadar Başbakanlık genelgeleriyle, 2010 referandumuna kadar 4686 sayılı yasayla sendikacılık yapıyormuş gibi olduk. 2009’da Memur-Sen yetkiyi aldığında başkanlar kurulunda konuştuğumuz konu ‘Eğer biz bu iktidardan toplu sözleşme hakkımızı alamazsak, bu iktidardan sonra iş başına gelecek olan iktidarlara söyleyecek sözümüz olmaz’ üzerineydi. Bize ya toplu sözleşmeyi verirsiniz ya da biz bir daha bu masaya oturmayız kararlılığıyla yola çıktık. Referandum paketine toplu sözleşmeyi koydurduk. Dünyada eşi benzeri olmayan iş güvencesiyle, toplu sözleşme hakkına kavuşma anını hep birlikte elde ettik. 1. Toplu Sözleşme’de bazı bakanların bunu hazmedemeyişini imza atmayarak, iş bırakma eylemleri yaparak protesto ettik” diye konuştu.

2. Toplu Sözleşme masasına mağduriyetleri gidermek, çalışanlar arasında eşitliği sağlamak ve geleceğe yönelik ışık tutmak amacıyla oturduklarını kaydeden Ahmet Gündoğdu, “İlkokul, ortaokul mezunu işçi emekliye ayrıldığında maaşının yüzde 95’ini almaya devam ederken, memur neden yüzde 50’sini bile bulamaz ve onun için emekliye ayrılmak istemez sorularına cevap aradık. Bunun cevabı taban aylığa zam olarak çıktı. Elbette 4C’ye tabi olan memurlar bizim sendikacılık gözüyle bakmadığımız kardeşlerimizdi. Yüzde 48 oranında onlar için zam aldık. Şimdi emekliliğe kadar iş güvencelerini temin etmiş olduk” dedi.

Gündoğdu konuşmasına şöyle devam etti:

“İki yıl önce 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile en düşüğü 270, en yükseği bin 400 TL’ye imza attığımız Genel İdare Hizmetleri’ni kapsayan zammı aldığımızda, akademisyenler biz küstük diyordu. 2002’den beri bütün çalışanlar arasında reel artış olarak, akademisyenlere verdiğimiz sözü yerine getirdik. Gelir İdare Hizmetleri’ndekiler biz küseceğiz diyor. Küsme hakkınız yok. Alınmış olanların tamamının sahibi sizsiniz, alınmamış olanların tamamının sorumlusu siz ve biziz. Allah’ın izniyle hepsini alacağız. 9 yıl yetkiyi elinde bulunduranlara ne aldınız diye soruyoruz. ‘O zaman toplu görüşme vardı, bir şey alamadık’ diye cevap veriyorlar. Yani siz toplu sözleşmenin önemli olduğunu mu söylüyorsunuz dediğimizde de ‘evet’ diyorlar. Çok önemliyse niçin referandumda ‘hayır’ oyu verdiniz?

Üniversitelerin lokomotifi, örgütlenmenin, sendikacılığın, davaya adanmışlığın öncüsü Genel İdare Hizmetleri sınıfıdır. Bu ülkenin zeki gençlerini akademisyen olmaya yöneltemezsek, sadece güzel binalarla övünmeye devam ederiz. Örgütlenme sorumluluğumuz eşittir. İki yıl önce derneğe aldığımız en az 270 kardeşimiz hala üye kaydı borcunu ödemedi. Şimdi akademik zamma sahip çıkmaya çalışanları görüyorum ‘Biz aldık’ diyorlar. Nasıl aldınız? Kimseyle konuşamazsınız; Cumhurbaşkanı, Başbakan, YÖK Başkanı, Maliye Bakanı ile görüşemezsiniz, Toplu Sözleşme masasının yanından geçemezsiniz, nasıl aldınız? Yalancının diyorum, üç nokta koyuyorum.”

Ahmet Gündoğdu, üniversitelerde yetkili sayılarının 23 bin olduğunu ve hala etkin olmadıklarına dikkat çekerek, 15 Mayıs’a kadar 15 bin yeni üye projelerinin bulunduğunu açıkladı.

“ZALİMİN KARŞISINDA, MAZLUMUN YANINDAYIZ”

Gücü ne olursa olsun zalimin karşısında, güçsüzlüğü ne olursa olsun mazlumun yanında olmaya karar vermiş bir örgüt olduklarını vurgulan Gündoğdu, şunları aktardı:

“Bütün faaliyetlerimizi bu misyonla yönetiyoruz. 28 Şubat sürecinde üye sayımız çok azdı. Ama üye sayımızın çok ötesinde, post modern darbecilerin karşısında alanlardaydık. O günlerde sağımızdaki sendika yetkilisi apoletlilerinin postallarını yalıyorken, biz alanlarda ortak akıl mitinglerindeydik. Türk demokrasisinde şeytan taşlamanın en önemli kanıtı ortak akıl mitingleriydi. Bunun da öncüsü bizdik. Birinci meclisle bu millet hep gurur duydu. Ama tek parti diktatörlüğü, 18 yıl ezanın Arapça zannedilerek Türkçe okutulduğu, camilerin ahıra döndürüldüğü o kirli dönemlerden çok partili ortama geçiş ve Menderes’in ezanı özüne döndürerek yapmış olduğu iyiliğin korkusu 60 darbesidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Bu meclis eliyle yürütülür’ sözü 1961 Anayasası’nda belli kurullar eliyle yürütülür anlayışına döndürülmüştür. Darbe ürünü kurullar oluşturarak, bu milleti 10 yılda bir dövme yetkisini anayasaya vermişlerdir. İşte bu vesayetçi anlayıştan kurtuluş 2010 referandumuyla olmuştur.”

Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Gündoğdu, başörtüsü özgürlüğünün yüzde 100 Memur-Sen projesi olduğunu belirterek, “Ana muhalefetin bile 12 milyon oyunun olduğu bir ülkede, 12 milyon 300 bin imza ile önce yasakçıları oturun oturduğunuz yerde diye durduran, sonra sivil itaatsizlik eylemiyle yasağı kamu dairelerinden kaldıran, sonra da Sayın Başbakanın bu dilekçelere olumlu bakmasıyla tarihi kirli bir yasaktan kurtulmanın öncüsü olduk. Bu öncülükten dolayı teşkilatıma teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

Karşı çıktıkları projelerden birinin de Gezi olayları olduğunu açıklayan Gündoğdu, “Kimsenin gezmesine, Taksim’e çıkmasına karşı değiliz. Ağaç da kainat dainsan için yaratılmıştır. İnsana hizmet edecekse ağaç kesilebilir. Önemli olan ağaç dikmeye devam etmektir, yeşili teşvik etmektir. Ama Taksim’de 9 ağacın yerinden sökülerek başka yere götürülmesine ve 2 ağacın kesilmesine gösterilen tepki ‘Ağaç bizim onurumuzdur’ oldu. Bunu diyenlerin Yalova’daki 148 ağaç kesilirken onurlarının nerede olduğunu soruyorum. Meselenin ağaç meselesi olmadığını, siyonizmin, emperyalizmin Türkiye’de ameliyat yapmasının payandası olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz” diye konuştu.

“EŞİT YURTTAŞLIK DEMEK BEYAZ TÜRKLÜĞE DE BEYAZ KÜRTLÜĞE DE MÜSAADE ETMEMEK DEMEKTİR”

Ahmet Gündoğdu, Türkiye’nin gündemini meşgul eden çözüm süreci konusuna da değindi. Türkiye’nin referandumdan sonra en çılgın projesinin çözüm süreci olduğunu ifade eden Gündoğdu, “30 yıllık terör bataklığını kurutma sürecidir. Irkta kalite arama anlayışından vazgeçme anlayışıdır. Bunun adı, eşit yurttaşlık, kardeşlik projesidir. Devletin kategorizesinde beyaz Türk tanımına girmeyen herkes beriki olmak ve eşit yurttaşlık istiyordu. Çünkü JİTEM eliyle doğuda ve derin devlet eliyle Mamak Cezaevi’nde yapılanlar ortadaydı. Eşit yurttaşlık demek beyaz Türklüğe de beyaz Kürtlüğe de müsade etmemek demektir. Ülkemizde barıştan söz ediyorsak PKK’nın da IŞİD’in de silah bırakmasını aynı yüksek sesle haykırmak zorundayız” dedi.

Hazırladıkları raporlar ile her zaman hükümetin bir adım önünde olmaya gayret ettiklerini söyleyen Gündoğdu, “19. Milli Eğitim Şurası’na 4 raporla gittik. Bunun için çalışmalar yapıyoruz. Ülkeyi yasaklardan, zararlı alışkanlıklardan kurtarmak, geleceği inşa etmek için şuralar yaptık. Şurada karma eğitim mecburiyeti terk edilmelidir önerisini sunduk. Bu konu bizdenmiş gibi görünenler tarafından dahi çarpıtıldı. Cumhuriyet tarihinde kız ve erkek lisesi mevcuttu. 75 yıl bu böyle devam etti. Ama 28 Şubat aktörlerinin verdiği emirleri yerine getiren Metin Bostancıoğlu, dikiş kurslarını dahi kız-erkek karması olmadan açmayarak bir dayatma başlatmıştır. Biz bu dayatmanın son bulmasını istiyoruz. Karma eğitimin terk edilmesini değil, mecburiyetin kalkması için mücadele ediyoruz. Bu böyle anlaşılsın, yanlış anlamakta direnler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dahil her mecrada tartışmaya açığız” diye konuştu.

Anayasanın 18 yaşından küçükleri çocuk gördüğünü hatırlatan Gündoğdu, “Otelcilik ve Turizm Meslek Liseleri’nde verilen alkol servisi dersinin kaldırılmasını istedik. Yani anayasanın verdiği hakkı istedik. Devlet görevini yapacak, mevzuata, anayasaya uyacak. Devlet yetkilileri de bunu uygulayacak. Bu kapsamda önerimizin kabul edilmesini istedik” ifadelerini kullandı.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin 1., 2. ve 3. sınıflara da verilmesini mevcut şurada önerdiklarini hatırlatan Gündoğdu, burada çatlak sesler çıkmasını eleştirerek, “Hem anayasaya karşısınız hem de bu anayasadan medet umuyorsunuz. Anayasanın değişmesi için bütün gücümüzü harcayacağız. Ama bu anayasa yürürlükte olduğu sürece bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir ilkesi ile yararlanmaya devam edeceğiz. Darbeci Kenan Paşa bile kurtuluşu dinde görürken, bazıları din dersi 7 yaşında başlamasın diye diretiyor. Biz buna karşıyız” dedi.

Ahmet Gündoğdu, birilerinin Osmanlı’dan, başörtüden, dinden bahsedildiği zaman kırmızı görmüş boğa gibi saldırıya geçtiğini ifade ederek, “Osmanlı bizim ecdadımız. dedelerimiz. Biz dedelerimizle gurur duyuyoruz. Şimdi Osmanlıcayı kim öğretecek diyorlar. Latin alfabesini öğretecek kaç kişi vardı. Biz atalarımızın dilinden Latinceye geçmişiz, İsrail Latince’den atalarının diline geçmiş. Nerede bu harf devrimi diye soranlar, camilerin ahıra dönüştürüldüğü, ezanın Türkçe’ye döndürüldüğü yerlere baksınlar. Kimse bu milletin aklıyla alay etmesin. Buna asla fırsat vermeyiz” diye konuştu.

Gündoğdu, Memur-Sen’e rakip sendikaların üretkenlikten uzak olduğunu vurgulayarak, “Kılıçdaroğlu’nu ‘Lider değil, siyasetçiliği de tartışılır’ diyen sanatçıya havale ediyorum. Dünyanın birçok ülkesinde iktidar boşluğu varken, bizde muhalefet boşluğu var. Ana muhalefetin iktidara gelmesi için bize değil iktidara karşı mücadele etmesi gerekiyor. Eğer bunu yapmıyorsa gizli AK Parti’lidir" dedi.

Paralel yapıya yönelik operasyonlara da değinen Gündoğdu, konuşmasına şöyle devam etti:

“Operasyon hangi gerekçe ile yapıldı bunu bilmiyoruz. Ama şunu herkes bilsin ki kim hangi koltukta oturursa otursun hukuk önünde eşittir. İslami cemaatlerin görevi küresel operasyonların içerisinde oluyormuş, terörist devlet İsrail’in yapamadığını yapanların kendisine eleştiri yapması gerekiyor. Bunun yerine operasyonları şova dönüştürüp slogan atıyorlar. Şimdi Yezid’e boyun eğmeyeceğiz diyen paralel yapı üyelerine soruyorum, terörist devlet ne yaparsa sizin için Yezid olacak? Millete hizmet için çalışanların Yezid olduğu bir yerde otoriteye boyun eğeceksin diyerek övdüğünüz siyonist İsrail daha hangi katliamları yapmalı ki sizin için Yezid kabul edilecek? Asıl Yezidilere operasyon yapılıyor Almanya’dan ve ABD’den eleştiri geliyor. Ey Almanya Hamburg’da yapılan faili meçhul cinayetleri ne zaman aydınlatacaksın. Ey ABD elinde çakı bile olmayan bir siyahinin öldürülmesi ile başlayan eylemlerin yüzde biri Türkiye’de olsa ne yapardınız? Bizim Almanya’dan, ABD’den, Avrupa’dan alacak dersimiz yok. Keser demokrasisine karşıyız. Mesele yolsuzluksa paralel yapı KPSS, ÖSS, Polis Okulları sorularını çalmanın hesabını versin. Benden olan hırsız değildir anlayışına karşıyız.”

Kadın örgütlenmesinde üniversite teşkilatlarının iyi bir noktada olduğunu belirten Gündoğdu, “Kadına dair sorunların çözümünde kadınların birlik olması gerekiyor. Kadın ve erkek birlikte örgütlenmeliyiz. Birlikte hareket etmeliyiz. Ekip olursak yolumuza devam etmeliyiz. Kaliteyi cinsiyette değil, şahsiyette arayarak yolumuza devam etmeliyiz” dedi.

Memur-Sen’in en çılgın projesinin Genç Memur-Sen olduğunu anlatan Gündoğdu, “Bütün üniversitelerde örgütlendik. Çocuklarımızı hayata hazırlarken, test çözenin, kariyer yapanın önemli olduğu sitem yerine, ahlaklı olanın değerli olduğu sistemi yerleştirmeliyiz. Genç Memur-Sen’i bu anlayışla geliştirmek zorundayız. Bir ayağı değerlerimize sabitlenmiş, diğer ayağı dışarıda olan dünyanın sorunlarına karşı çözümün öncüsü olan bir gençlik istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Ahmet Gündoğdu, Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen olarak İHH tarafından başlatılan Yetim Projesi’nin paydaşı olduklarını hatırlatarak, “Yetim Projesi’nin, üniversitelere yayılması lazım. Yetimin malına kim göz dikerse ona gereken cevap verilmelidir. Eğer biz yetime sahip çıkmazsak onlar organ, fuhuş mafyasının eline düşecek, misyonerlerin kancasına takılacak. Yoksullukla mücadele etmek zorunda kalacaklar. Biz onlara sahip çıkmalıyız. Bu konuda duyarlı olmanızı bekliyorum. Dünya mazlumlarına sahip çıkmalıyız. Bu emperyalizmle mücadele etmek, siyonizme karşı çıkmaktır. Türkiye ve Memur-Sen olarak insanı yardımlarda dünya birincisiyiz. İnsan hakkı ihlallerinden batının nasıl sınıfta kaldığını görüyoruz. Bu anlayışla Suriye, Telafer, Doğu Türkistan, Kobani’ye yardım yaptık. Bazı sendikalar da yardım yapalım diye talepte bulundular. Daha sonra öğrendim ki yaptıkları talebi yerine getirmemişler. Bizler mazlum neredeyse onun yanında olmalıyız. Mazlumlar arasında ayrım yaparak bir yere varamayız” dedi.

Gündoğdu konuşmasına şöyle devam etti:

“Ülke olarak düze çıkmanın yolu bütün terör örgütlerine eşit mesafeli olmaktan geçiyor. Ülke olarak bütün terör örgütlerine aynı uzaklıkta olduğumuzda, insani yardımlarında ırk ayrımı yapmadığımızda, senin gencin benim gencim demeden bizim gencimiz dediğimizde düze çıkarız. Berkin Elvan bizim gencimizdir. Berkin Elvan’a sahip çıkanların, kurban eti götürürken öldürülen Yasin Börü’ye sahip çıkmıyor. Biz bu anlayışa karşıyız.”