30 MART’I ANLAMAK

30 Mart yaklaştı. 3 gün sonra, millet, iradesini ortaya koyacağı sandığa gidiyor. Artık son söz onun. Ağzı olan konuştu, kulağı olan işitti, gözü olan gördü. Şimdi söz de karar da milletin.

31 Mart sabahı elbette ki sıradan bir pazartesi olmayacak. Belki yeni bir milat olacak. Dünyanın ve içerisinde yaşadığımız bölgenin sıkıntılarının nasıl giderileceğinin seçimini yapacağız. Kendimiz olmanın, kendimiz gibi düşünmenin, kendimiz gibi karar almanın yollarının belirleneceği bir seçim yapacağız. Kendi kaynaklarımızın kendimiz tarafından kullanılmasının önünün nasıl açılacağının seçimini yapacağız. Ne yapacağımıza, nasıl hareket edeceğimize, nereye kadar manevra kabiliyetine sahip olacağımıza kendimizin karar vereceği bir seçim yapacağız. 2023 vizyonunun, 2053 tasavvurunun, 2071 geleceğinin altyapısının oluşturulacağı bir seçim yapacağız. Bu sebeple bu seçim sıradan bir seçim değildir.

Son birkaç yüzyıldır Müslümanlar ve yaşadıkları coğrafya batının askeri, siyasi ve ekonomik hakimiyetinin altında ezildi. Bu durum Batı’yı entelektüel ve ahlaki bakımdan küstahlaştırdı. Başını döndürdü. Müslümanlara ve yaşadıkları coğrafyaya efendilik tasladı. İnsan haklarını, demokrasiyi, barışı ve kardeşliği sadece ve sadece kendi çıkarları varsa savundu. Çıkarı olmadan hiçbir insan hakkını savunmadı, çıkarı olmadan hiçbir demokratik zeminin yanında olmadı, çıkarı olmadan barışa ve kardeşliğe evet demedi.

İnsan hakları, demokrasi, barış, kardeşlik batılı için aslında hiçbir şey ifade etmiyor. Onlar için asıl önemli olan sömürü ve tahrip etmektir. Bunu söylemekten de çekinmiyorlar. Luis Massignon bakın ne diyor: ‘Onların her şeylerini tahrip ettik, felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. Anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler.’

Tahrip edildik, sömürüldük ve aşağılandık. Son üçyüz yılın bilançosu çok kabarık. Bugünde olan dünden farklı değil. Mısır’da olanın da, gezide olanın da, 17 Aralık’ta olanın da hatta Suriye’de olanın da  anlamı bu. Yok edilmek, sömürülmek ve tahrip edilmek.

Batı kültürünü artık Müslümanların iyi tanıması gerekiyor. İyi analiz etmesi gerekiyor. Bir delikten bu kadar sokulmak reva mıdır? Allah aşkına. Dilipak bu kültürü bakın tam orta yerinden nasıl tanımlıyor. ‘Batı kültürü, insanlığın ortak kültür mirasının hoyratça harmanlandığı, Yahudi tezgahlarında pırasa gibi doğranarak, Kilise mutfağında pişirildiği, baharatı ve tatlısı bol bir yemek gibidir. Bu yemeğin suyu kan, ter ve gözyaşıdır. Tuzu, sömürgelerin zenginlikleridir. Sofrası ise halis Çin ipeğidir…’

Malzemesi Yahudi tezgahlarında doğranan, Kilise mutfaklarında pişen, baharatı ve tatlısı bol olsa da, suyu kan, ter ve gözyaşı içeren bu yemeklerin reddedilmesinin  zamanı artık gelmedi mi?

30 Mart seçimlerine bir de bu gözle bakalım. Sıradan bir yerel seçim olarak düşünmeyelim. Bu seçimle ortaya koyacağımız güçlü bir iradeyle Gazze’deki ablukanın kaldırılmasının yolunu açabiliriz, bu seçimle ümmetin iradesine darbe vurmak isteyenlere bir ders verebiliriz. Mazlumlara, mağdurlara yardım elimizi daha çok uzatabiliriz. Bosna’dan Arakan’a, Kırım’dan Afrika’ya, Balkanlar’dan Orta Asya’ya umut ışığı olabiliriz. Daha önce olduk yine olabiliriz. Bu aslında bizim üzerimizde olan derin bir sorumluktur. Bunun farkına varmalıyız.

İstanbul’dan Mekke’ye, Medine’ye hızlı tren rayları döşeyebiliriz bu seçim sonuçlarına göre. Yılda yüz milyon yolcunun İstanbul’dan geçmesini sağlayabiliriz. Sadece bu üçüncü havaalanı için bile Başbakan’a evet demeğe değer. Bu üçüncü havaalanının ne anlama geldiği daha kavranabilmiş değil bence.  Bu havaalanı büyük devlet olmanın, devler liginde oynamanın önemli bir adımıdır. Bunu görmemiz lazım.

Allah’a hamdolsun bir yılı aşkındır şehit haberi almıyoruz. Basit, kirli ve çirkin bir oyun Milli Birlik ve Kardeşlik Projesiyle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu projeyle, milletin yürümesini engellemek için önüne konulmuş kaya ortadan kaldırılıyor. Daha ileriye yürümek için bu kayanın kaldırılmasına evet demek gerekmez mi?

30 Mart seçimleriyle yeni bir muhalefet anlayışına kapı aralanacağını düşünüyorum. Bu muhalefet anlayışı büyüyen Türkiye’yi kavramaktan ve bu doğrultuda politika üretmekten yoksundur. İktidara güçlü bir evet doğru bir muhalefetinde yolunu açacaktır. İktidara verilecek güçlü bir evet bu yönüyle muhalefete de verilmiş olacaktır. Bu evet kazan kazan evetidir bir yönüyle.

Pazartesi sabahı güneş daha bir farklı doğacaktır. Ümmetin geleceğine selam olsun.

M. Abdulkadir YUSUFOĞLU