Bu yazı önce nefsime, sonra nefsine, nefsinize…

          Yazının  başlığına bakıp bu yazı benden bahsetmiyor ve ben çok sağlıklıyım demeyin. Eminim bu yazıyı okuyunca hasta olduğunuzu ve belki de çevrenizde şizofren derecesinde hastaların olduğunu düşünüyor olacaksınız.

          Şimdi Esselamü Aleyküm.
          Bu yazıyı iyi oku/yunuz. Belki sen de hastasın ama farkında değilsin. Ve hafazanallah , bir şeyler yapmazsan, yapmazsak hem kendimizi hem neslimizi ateşe atacak; sadece dünyamızı değil; ahretimizi de kaybedece/ğiz/ksiniz. ALLAH KORUSUN!


           Artık çok geç.  Hepinizin damarlarına hatta şah damarlarınıza kadar nüfuz etmiş. “Bundan sonrası ya o hastalıkla  yaşayacak huzursuz olaca/ğız/ksınız ; ya da vücudunuzdan atıp insan gibi yaşayaca/ğız/ksınız. Ama ikinci ihtimal nerede ise çok zor ama imkansız da değil hani.”


Ne yazık ki artık hepimiz SEKÜLERİZM denen belanın kucağına düşüp dünyevileştik ve KAPİTALİZM’in kollarında tedaviye muhtaç birer zavallı Müslümanlar zümresi olduk.


           Bu iki mikropla tanıştıktan ve onlarla yaşadığın günden beri ne hale geldiğinin farkında değilsin, ama farkındaymış gibi yapıyorsun. Bir bak etrafına. O sevdiğin sanatçılar neden kokain kullanıyor sanıyorsun. Çevrende intihar edenlerin, boşananların, depresyon hapı kullananların, aile içi şiddet haberlerinin, kardeşiyle ve hatta hatta annesi ve babasıyla  ölene dek konuşmayacak şekilde küsenlerin giderek arttığını bal gibi biliyorsun.

            Maalesef çok geç !
             Biliyor musunuz bu hastalık ilerledikçe  izlediğiniz dizilerdeki karakterlere özenecek, sözde şaşalı hayatlarına öykünecek, hem kendinizi hem eşinizi hem de ailenizi  beğenmez olacaksınız. Anne ve Babanız yıllarca aynı eşyaları kullanırken, siz uzun süre aynı eşyalı evde otur/a/mayacaksınız. Hatta aynı evde otur/a/mayacaksınız. Perdeleriniz, koltuklarınız, tabaklarınız, dolabınız sürekli gözünüze batmaya başlayacak. Telefonunuz , arabanız, evinizin büyüklüğü, mutfağın küçüklüğü,  işiniz, aşınız size hep yetersiz gelmeye başlayacak. Ve onları yenisiyle değiştirmedikçe huzursuz olacaksınız. Dolaplarınız yiyecek dolu olacak ama ne kimseyle paylaşacak ne de siz doyacaksınız. Gardırobunuz elbiseden yıkılacak ama çoğu kez giyecek elbise bulmayacaksınız. Çünkü Allah ne der değil komşu ne der, Ayşe beğenmeli, Ahmet görmeli…Ölüm mü ne ölümü. Ölüm kimin umurunda ki (!)


           Bu arada yavaş yavaş dünyevileşeceksiniz. Nefsi ve şeytani yorumlarınızla kendinizi kandıracağınız ayet ve hadisler ışığında önce sünnetleri, sonra farzları terk etmeye başlayacaksınız. İlk zamanlar çekiniyor olsanız da; Müslümanlığınıza yakışanı  değil, o an ki halet-i ruhiyenize ve üzerinize  yakışanı çekinmeden giyinmeye, söylemeye, yapmaya başlayacaksınız. Mesela falanda yapıyor diye kredi çekecek, çaresiz kaldıkça yeni krediler çekeceksiniz. Zamanla sözünüzde durmamaya ve gerekirse yalan söylemeye başlayacaksınız. Kazandıkça daha çok harcayacak, daha çok borca girecek ve  sürekli paranızın yetmediğinden şikayet edeceksiniz. Nefsiniz için gözünüzü kırpmadan para harcayacak ama Allah rızası konu olunca cebinizdeki akrepler çoğaldıkça çoğalacak. Kredi kartı borcunuz iki katına çıkacak ve sonra siz kendinizi değil kolay olanı yapacak ve hükümeti, eşinizi, dostunuzu suçlayacaksınız.

            
            Anne, babanızı, komşunuzu ve akrabanızı  yük görmeye başlayacak, iyi ama bizim standart bir hayatımız var. Doktora, sınavlar, çizimler, yazılar, toplantılar. Çok yoğunum çok. Ne yapabilirim ki deyip hal hatır sorma ve ziyaret etmeyi terk edecek, şimdi kim uğraşacak misafirle hem çocuk mocuk gelir batırır salonu filan deyip birilerinin size gelmemesi için bin bir bahane üreteceksiniz. Sonra misafiriniz gelse bile onunla değil ya televizyondaki en sevdiğiniz diziyle ya da telefonuza gelen mesajlarla ilgileneceksiniz. Biz öyle değiliz. Biz evlerde toplanıp tefsir, hadis sohbeti yapıyoruz; gün yapıyoruz deyip kendinizi kandıracak, işinize gelirse Allah ne der diyecek ; duruma göre de  menfaatinizin emrettiği kadar etliye sütlüye karışacak ya da karışmayacaksınız. Sözde dindar olup özde Hıristiyanlardan farksız hale gelmiş, cahil ama her şeyi bildiğini sanan, yokluk nedir bilmeyen; bilmek istemeyen, her şeyi hayattan zevk almaya endeksli ve mutluluğuna engel olacak her şeyi tukaka gören ruhsuz ve bom boş bir şahsiyete, karaktere, insanlığa, nesle ve gençliğe sahip olacağız.

         
        Yalan mı? Daha düne kadar tanımadığımız kişi ve kimseler kadınımızın, kızımızın değil şahsi albümümüzdeki  resmine, nüfus cüzdanındaki siyah beyaz resmine baksa rahatsız olurken; şimdilerde ulu orta boy boy resimlerini sosyal medya da paylaşanlar  ne Amerika’nın; ne Rusya’nın ne de Avrupa’nın kadınları ve kızları. Peygamber’in ümmeti olduğunu söyleyen , Fatih’in torunu olduğunu iddia eden senin,benim, bizim, sizin, sizlerin kadınları ve kızlarınız ve kızlarımız. Ve üstüne üslük bundan rahatsız olmayan, ya da dile getirmeyen ve belki de altında ki beğeni tıklayan yine sizsiniz, biziz. Ahlaksızlığın, terbiyesizliğin, edepsizliğin ve soytarılığın adı  sosyallik olmuş vesselam. GEÇMİŞ OLSUN. ÇANAKKALE RUHUNA EL FATİHA.

           
             Öyle ya virüs girmiş bir kere KAPİTALİZM ve SEKÜRERİZM…
             Kandilleri, iki rekat namaz kılmak, oruç tutmak, Kuran okumak ve layıkıyla dua etmek, konu komşuya ve fakire ikramda bulunmak yerine, en süslü mesajlarla yad ettiğini zannetmeye başlayacaksınız. Kandil günü elde kuran ve tesbih modunda mülayim, yarıntesi gün canavar olacaksınız. Elinizde telefon sürekli güzel sözler paylaşıp “ben Müslüman’ım aga” diye kendinizi kandıracaksınız. Umreye gidecek ama memleketinizi unutamayacak boy boy fotolar çekip sağda solda paylaşır olacaksınız. Yanı başınızdaki öğrencilere, ve dinden diyanetten uzak nesillere cebinizden birkaç kuruş harcayarak yardımcı olmak yerine salon programları yapıp, gelen hocanın meşhur olduğuyla övünür olacaksınız. Kutlu Doğum haftasında bir tepsi börek, bir kap yemek yapıp fakire fukaraya, Peygamber olsa böyle yapardı deyip gizli ve ikram etmek yerine Peygambere Sevgi, Sevgiliye Saygı vs.. vs.. adı altında programlar yapıp plastik gül ve  gül lokumu dağıtacak, bunlar yetmiyormuş gibi sağa sola kendinizin bile okumadığı hadisler asarak Sevgili Peygamberinizin gözüne girmeye çalışacaksınız. 


             Oy verdikleriniz sizden diye ve başkaları  gelmesin istediğiniz için sadece doğru yaptıklarını konuşacak; yanlış yaptıklarını ve  hataları görmezden geleceksiniz. Çok yoğunum deyip; ya  namazlarınızı terk edecek, ya da kılmış olmak için paldır küldür namaz kılacak ve namaz sonrası üç beş dakikayı ve cümleyi geçmeyen dualar ediverip kalkacaksınız. Sonra Allah Filistin için Suriye için ettiğimiz eder gibi yaptığımız duaları kabul etmiyor niye ki diyece/ğiz/ksiniz. Yüzümdeki makyaj ve kremler silinir hem eşarbımı yeniden yapamam deyip abdest almadığı için namaz da kılmayan bir kısım dindar (!) tesettürlü kadınlarımıza da selam olsun. Sonra…


           Sonra örnek alıyoruz deyip yalan söylediğiniz ve hayatları çile ile geçmiş peygamberler gibi, eşleri gibi, Allah’ın bizden istediği gibi yaşamaya, şükretmeye, sabretmeye, zikretmeye yavaş yavaş son verecek ve rahat edebilmek için her şeyi mubah görmeye başlayacaksınız.  Sonrası gönüllerinize dolan bunca kir yüzünden sürekli içinizdeki bilemediğiniz bir sıkıntıdan bahsedeceksiniz. Her şey nerede ise menfaat olacağı için; nasıl ki siz kimseyi umursamayacaksanız,  kimse de sizi umursamayacak. Yaşınız ilerleyecek ama bunu kabul edemeyeceksiniz. Sonra dünyevi şeylerden kendinize ilaçlar bulmaya çalışacaksınız.


           Genç kalma telaşına düşeceksiniz. Zayıflamaya çalışacaksınız olmayacak. Süslenip püslenip sokağa çıkacaksınız olmayacak. Acaba saçımın rengi mi, arkadaşımın dengi mi, kıyafet mi derken  yüzünüz gözünüz için bi tomar parayı bir gecede olmadık kremlere yağlara saçacaksınız. Sonra olmayan paranızla, yani kredi kartınızla alış veriş yapıp rahatlamak isteyeceksiniz yine olmayacak. Yeni aldığınız eşyalarınız sırf borcundan dolayı bir süre sonra canınızı sıkar hale gelecek. Allah için vermenin tadını bilmeyen ben, sen, o ; sürekli bir şeyler almanın, biriktirmenin zehrini iliklerine kadar hissedece/k/ğiz. Sonra soluğu ya bir psikiyatrisin yanında; ya tek başınıza çıldırmaya hazır şekilde gece yarısı dolaşır vaziyette  ve belki de bir gün  aile mahkemesinin  girişinde bulacaksınız.

               
            Ve daha Sonra. Daha sonrası malum… 

         Küçüğünden yaşlısına, amirinden memuruna, öğrencisinden  hocasına, imamından cemaatine , hakiminden doktoruna, fakirinden  zenginine ve  kadınından erkeğine sizi parça parça ve gün gün,  yaratan Rabbi’nizden ve o çok sevdiğinizi söylediğiniz Peygamberinizden ve size helal olan ne varsa  bilerek-bilmeyerek uzaklaşaca/ğız/ksınız. Uzaklaştıkça huzursuz olacak;  huzursuz oldukça helal olmayan haram şeylerde huzur arar olaca/ğız/ksınız. Öyle ki haramda huzur aradıkça huzur sana-bana-o’na haram olacak. Yaşı/m/nız ilerledikçe kalabalıklar arasında yalnızlaşacak ve ölene kadar dünyevileşmenin altında ezilece/ğiz/ksiniz…


            Daha kötüsü bir yerlerde tek başını/mı/za iken -ki eşimiz- dostumuz- çolumuz ve çocuğumuz her geçen gün elinde telefon, televizyon başında ya da yeni alacağı eşyaların, elbiselerin, süsün, parfümün telaşında  olacağı için hep yalnız yaşamak zorunda kalacağız-  ve yine  aklımız ve gönlümüz hep dünyalık şeylerin peşinde koşarken ölüverirsek son nefesimizde kim bilir ne diyerek Mevla’ya döneceğiz. ALLAH KORUSUN !