10 Ağustos seçimi ile Başbakan Erdoğan köşk için “gerçek irade” tarafından yetkilendirildi. Erdoğan isminden bile nefret edenler dahil, ülke için bu yeni dönem birçok yeni fırsat anlamına geliyor.

İlk olarak AK Parti ve Hükümet açısından Erdoğan sonrası dönem, “Yeni Türkiye” sloganı çerçevesinde sunulan yeni bir başlangıca yelken açıyor. AK Parti ve Hükümet için Erdoğan’ın aktif siyasetten uzak kalacağı gerçeği ve Parti’nin önemli bir liderden belli ölçüde yoksun kalması nasıl bir fırsat olabilir? Elbette bu ciddi bir soru… Ancak bizim düşüncemiz önemli fırsatları sağlayabileceği yönünde. 2010 Referandumu sonrasında vesayet odaklarına karşı AK Parti ve ortak hareket edebildiği belli bazı siyasi oluşumların elde ettiği başarı, rakip tarafı olağanüstü bir nefret ve düşmanlık duygusuna sürükledi. Artık, kimi ihtiyaç duyulan zamanlarda “kritik müdahale araçları” ellerinde olmayacaktı. Zaten demokratik yöntemlerle bir başarı arama düşüncesi ve hedefini de benimsemedikleri için bu “kestirme iktidar sahipliği”nin kaybı, “kabul edilebilir” ve “tahammül edilebilir” bir durum değildi. Nitekim bazı grupların harekete geçirilmesi ile başlatılan “gezi eylemleri” ve devamındaki birçok sosyal olay, bahsettiğimiz tahammülsüzlüğün dışa vurumu olarak görülmelidir.

Bizim burada fırsat olarak dile getirdiğimiz durum ise, esasında ortaya çıkan mevcut tablodaki tahammülsüzlük ve bağlı sosyal gelişmeler ile birlikte yürütme organının, ülke için atılması gereken çok önemli ve acil birçok adımı atacak zamanı bulmakta zorluk çeker hale gelmesinde yatıyor. İktidara yönelik bu aşırı tahammülsüzlük hali, kaybedilen her seçim sonrasında biraz daha kontrolsüz hale dönüşmekte ve demokratik ülkeler için asla kabul edilemeyecek bir takım gelişmelere yol açmaktadır. Bu gelişmeler nedeniyle doğal olarak, AK Parti ve Hükümet de bir şekilde savunma pozisyonuna kendisini kodlamak durumunda kaldı ve sözünü ettiğimiz önemli adımlar ötelendi veya ertelendi. Elbette özellikle demokratik ve ekonomik gelişmenin paralel şekilde gerçekleşmesi, ülkenin küresel satıhta kendisi için hak ettiği yeri tekrar kazanması için bir zorunluluktur. Nitekim bu denklemin başarıyla vuku bulduğu ülkelerin istedikleri noktaya ulaşmış olmaları, tarihin bize anlattıkları gerçeklikler arasında yer alıyor.

Erdoğan’ın siyaset arenasındaki aktif pozisyonundan göreceli olarak uzak kalıyor olması, sürekli seçim kaybedeni haline geldikleri için sinirleri bozulan rakipleri için yeni bir fırsat olacaktır. Zaten CHP’nin seçim yenilgisi/yenilgileri sonrasındaki iç hesaplaşmaya yönelmesi ve bir şekilde yeni döneme daha farklı bir motivasyon ile girme isteği, bu yeni dönemle anlamlı bir uyum da sayılabilir. Dominant bir siyasi figür olan Erdoğan sonrasının “Yeni Türkiye” döneminde bu dominant kişilik yerine yeni bir rakip kimlik, Davutoğlu ortaya çıktı. Şüphesiz Davutoğlu için “kolay bir rakip” değerlendirmesi yapılması, geleneksel kaybedenlerin bir başka yenilgiye doğru sürüklenmelerinin kapısını aralayabilir. Buna rağmen bu durumun bir yeni fırsat olacağından söz etmemek imkansız olacaktır.

“Yeni Türkiye” dönemi ile siyasi ortamın iki aktörünün yani iktidar ve muhalefet bileşenlerinin daha normalleşen bir Türkiye atmosferinde, demokrasinin en azından temel araçlarına uygun şekilde yarışa başlamaları için fırsat olacaktır. İktidar kanadının Davutoğlu ile başladığı yeni yolda, sadece savunma hattı kurmak dışında, artık yeniden 3 Kasım 2002 sonrasındaki heyecanına kavuşarak “reformcu” kimliğini öne çıkarması ve “muasır medeniyet” ülküsü için adımlar atması mümkün olabilecektir. Çünkü en geç Haziran 2015, yeni bir yarışa sahne olacaktır. Yarışın, son dönemlerde yerleşik bir anlayış haline gelen “Erdoğan nefreti içindekiler” ile “Erdoğan sevdalıları” arasındaki kısır bir çekişme olmaktan çıkarak, toplumun istekleri ve ihtiyaçlarına çözüm arayan projelerin yarıştığı “çağdaş” bir boyuta evrilmesi gerekiyor. Bu kamplaşma, saplantılı düşünce sahiplerinin “körleşmesi” anlamına gelen bir durumdur ve ülkenin acil ve önemli çözümlerinin bulunmasını engellemektedir.

AK Parti ve Hükümet açısından da yeni fırsatlar anlamına gelecektir ve gelmelidir. Son dönemin ortaya çıkan bu kamplaşma ortamında, sadece “Erdoğan sevdalısı” olarak rol üstlenen birçok siyasi figürün de bir değerlendirmesi yapılması gerekmektedir. Bu toz duman ortamında, “bizden olan herkes iyidir!” algısı, AK Parti içinde birçok olumsuzluğun görülmesini ve tasfiye edilmesini engellemektedir. İktidar yanında yer alarak kimi zaman kendi kişisel çıkarları için prim toplama peşindeki “rant kollayıcılar”, perde gerisinde kalmayı başarabilmektedirler. AK Parti’nin de bu vesileyle bir iç değerlendirme yapması ve zararlı “urları” tez elden kazıması gerekmektedir. Bilinmelidir ki, birlikte yolculuk edilen herkes samimi şekilde ülke çıkarları peşinde değildirler. Özellikle uzun süre iktidarda kalan bütün siyasi hareketlerin bu tür “rant peşinde koşanlar” sarmalıyla malül oldukları, bir bilimsel gerçeklikt.

Bir yanda gerçek anlamda kendisini ülke çıkarları için mücadeleye adamış insanlar varken, hemen yanlarında yer almasına rağmen kendi kişisel çıkarlarını korumak uğruna AK Parti “gömleği” giyen çıkar grupları da bulunmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde, geçmişte ve günümüzde yaşanan bu tablo, halen ülkemizde de bulunabilir. AK Parti, Erdoğan sonrasındaki dönem içinde daha normalleşen bir siyasi ortamda bu tür bir örgütsel değerlendirme yapma fırsatını özellikle bugünlerde ülke genelinde yapılmakta olan il kongrelerinde hayata geçirmelidir.

Temennimiz ve umudumuz, her iki kanadın da bu fırsatları değerlendireceği bir “Yeni Türkiye” ile önümüzdeki süreci birlikte ve barış içinde yaşamak…

Sağlıcakla kalın!