Karyurtder Yönetim Kurulu Başkanı Ali İmran Aksu, son günlerde meydana gelen çocuk kaçırmaları hakkında bir basın açıklaması yaptı.

Manisa'nın Alaşehir ilçesinde evlerinin önünde oynarken ortadan kaybolan 3,5 yaşındaki Irmak Kupal’ın ölümüne dikkat çeken Aksu, şunları söyledi;

“Kağıt üzerinde oluşan hiç bir hak çocukları koruyamaz, suçları engelleyemez. Meselenin asıl boyutu da burası aslında; vicdanlardaki yasalar kağıt üzerine dökülerek boş sayfaları süslemekten ibaret kaldı.

İki gündür sosyal medyada 'henüz 3,5 yaşında; dünyası oyun oynamak ve tebessüm dağıtmak olan, meraklı gözlerle etrafına gülücükler saçan, mahlukatın en zararsız, en şirin, en masum... Yavru kız çocuğunun, bir cani tarafından kandırılarak tecavüz edilmesine ve hunharca katledilmesine şahit olduk. Ve hepimiz bu tecavüzcü katile kinimizi, öfkemizi, lanetimizi kustuk ve minik yavrumuzun çaresiz, kederli ailesinin bakışları arasında hiçbir şey yapmadan Allah'a havale ettik; İzmir'deki, Kayseri'deki, İstanbul, Mersin, Elazığ... Bütün dünyada yaşanan olaylar gibi.

İdam, idam, idam diye haykırıyoruz. Evet, bunun cezası idam diyoruz. Nitekim idam edilmesine gerek kalmadan katil kendini öldürdü. Şimdi derin bir nefes alabiliriz (!) Artık tehlike ortadan kalktığına göre, çocuklarımızı serbestçe sokağa salabiliriz (!)

Kendi alanına giren bir konuda, üst yetkililerden birisine canlı yayında soruldu:
-Özetle; 'İçinde bulunduğumuz dönemde yaşanan olaylara bakınca, geçmişe nazaran sorunların arttığı söyleniyor, ne dersiniz?
-Cevap: 'Doğrudur, toplumsal bir cinnet durumu var.'
-Çözüm: ?

Kağıt üzerindeki yasalar art niyetli insanların limanı haline gelmiş. En kalabalık caddelerde, meydanlarda, hiç tereddüt etmeksizin olayı anbean kayıt altına alan kameraya aldırış etmeksizin suçu işleyen bir kişiye yasalardan bahsetmek trajikomik değil mi, sorarım size? Karşılaştığımız olaylar o kadar arttı ki, artık olayın büyüklüğüne, toplum vicdanındaki etkisine ve rakamların kişisel çokluğuna bakıyoruz, duyarsızlaştık!

Şüphesiz Allah, zerre kadar iyiliğin mükafatını verecek ve zerre kötülüğün de cezasını verecektir, lakin; lanetlemek ve Allah'a havale etmekten başka, çözüm noktasında siz ne yapıyorsunuz?

Ateş düştüğü yeri gerçekten yakıyor. Gerçek acıyı ise yüreği yanan kimseler hissediyor. Bizler de aynı acıyı hissediyorsak eğer, toplumsal huzurun tesisi için gerekli çabayı göstermemiz gerekir. Çünkü aynı ateşin sıçrama kabiliyeti var. Emperyalizmin beyin yıkama oyunlarından biri olan 'Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın' gibi, insanları duyarsızlaştıran yaklaşımları bir kenara bırakarak, sorun odaklı yaklaşımlardan uzaklaşıp çözüm odaklı yaklaşılarla, bireysel yahut ilgili STK’larla işbirliği içerisinde hayalini kurduğumuz 'refah toplumu' hedefi için somut çalışmalar yapmalıyız.

Suça bulaşma eğiliminde olan bir kişi  işleyecek suçun cezasını ve hafifletici nedenlerini de bilerek, kendini koruyabilecek Kanun kalkanını üzerine giymek suretiyle bilinçli bir şekilde suça bulaşıyor. Bu tip insanlar sokaklarda, içimizde dolaşırken kimseden çekinmiyor. Aksine, bize bulaşmasınlar diye bizler, o kişi ve kişilerden çekiniyoruz. Bireysel anlamda müdahale edemiyoruz, ihbar edemiyoruz! Bu tür müdahalelerin toplumsal olması gerekir. Kapitalizm öncesi toplumlar için kullanılan ve ülkemizde milenyum çağıyla beraber sorun tetikleyici üst aklın hedefe koyup yok ettiği 'mahalle baskısı' kavramının tekrar gözden geçirilmesi gerekli.

Bahse konu “Mahalle baskısı” kavramını kısaca özetleyecek olursak;  bütün sistemler, toplumlar, toplumsal alt sistemler ve gruplar için geçerli olan bir içeriğe sahiptir.  Çünkü her durumda, toplumsal bir varlık olan birey, sisteme ait  ortak bilgilere sahip olduğu, bu bilgileri (kuralları) benimsediği, kendi varlığını bu kurallara  göre ürettiği sürece o sisteme dahil olur, sistem tarafından kabul edilir ve koruma altına alınır. Bireyler, bu kuralların geçerli olduğu sisteme ait sınırlar içinde kaldıkları sürece özgürce hareket ederek varlıklarını sürdürürler. Aksi takdirde, bu sistem içerisinde barınmaları mümkün olamaz.”