HİZMET BAHANE SİYASET ŞAHANE

Türkiye 30 Mart’ta seçime gidiyor. Yapılacak olan seçimle yerel yöneticilerimizi seçeceğiz. Peki Türkiye’de bir seçim havası var mı? Yok. Niçin yok? Çünkü muhalefet yok. Üzüntü verici ama bu ülkeyi yönetmeye talip, iktidarı zorlayacak ben de varım diyebilecek çap ve kalibrede bir muhalefet yok.

Ak Partisi kurulduğu günden bugüne girdiği seçimlerde bir siyasi muhalefetle kapışmadı. Siyasi muhalefet asker, başsavcılar, gazete patronları ve birtakım sivil toplum örgütleri tarafından yapıldı.

Bugünde değişen bir durum yok. İktidarın karşısında yine ciddi bir siyasi muhalefet mevcut değil. Bu seçim öncesi görevi devralan kendisini hizmet hareketi olarak ifade eden bir camia. Önde camia arkasına takılan siyasi oluşumlar tekmili birden Ak Partisine muhalefet ediyorlar. Ne garip değil mi?

Camia toplumda var olan hizmet hareketi algısını özellikle 17 Aralık darbe operasyonuyla kullanmaya başladığı yıkım diliyle ortadan kaldırmak için amansız bir uğraş veriyor. Kavli leyin ile bir diyalog kültürü geliştirmeye çalışan yapı aslında ne imiş de farkında olamamışız. Sendikaya varıncaya kadar her alanda örgütlenmiş olan bu yapının son aylarda kullandığı dil hayret veriyor. Adı konmamış bir siyası parti gibi hareket ediyor.

Camianın bu yaklaşımı, tavrı, tarzı ve kullandığı dil gizli bir gündemlerinin var olduğunu açık ediyor. Aslında bugüne kadar yapılanlar bu gizli gündemi örtmek için kullanılmış görüntüsü veriyor. Gaye iyi insan yetiştirip devlet kurumlarında ayrıcalıksız hizmet üretmek olmalıyken başta yargı, emniyet, istihbarat ve diğer devlet kurumlarına girerek oralarda kendinden olmayan diğerlerini bertaraf edip adeta bir örgüt gibi hareket ediyor.  Risale-i Nur ve Bediüzzaman çizgisi çoktan aşılmış görünüyor. Parti adına pardon camia adına konuşanlar Ak Partisini hedef almış durumdalar. Ak Partisine oy vermeyeceklerini söyleyip duruyorlar. Hatta iddialara göre kurduğu ekiplerle ev ev dolaşarak Ak Partisine oy verilmemesi için çalışıyorlar.

 Ak Partisine oy vermeme talebini nasıl yorumlamak gerekir? Birincisi denmek istiyor ki Ak Partisine oy vermeyin de hangi partiye oy verirseniz verin. Bu CHP olabilir, MHP olabilir, BDP olabilir, SP veya BBP olabilir fark etmez. Yeter ki Başbakanın partisi oy kaybetsin, zarar görgün. İkincisi sandığa gitmeyin çağrısıdır. Şayet seçmenin %20 ya da daha fazlası sandığa gitmezse bunu kendi çalışmalarının bir sonucu olarak görüp, buradan bir güç çıkarımı yapacaklar. Ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi bir parti kuracaklar. Sonrasında söylemeye hiç gereke yok öyle bir gözü dönmüşlükle Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olmaması için ellerindeki basın yayın ve sivil toplum örgütleriyle saldırıya geçeceklerdir. Bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok. Parti pardon camia adına televizyonda konuşanlar ve gazetelerde yazanlar bunu açıkça ortaya koyuyor.

Bu başından beri böyle mi idi yoksa sonradan camianın içine sızmalar oldu da yanlış mı yönlendirildiler. Şayet birincisi doğru ise yıllardır korkunç bir takiyye (gerçek niyeti gizleme) içerisinde olunmuş olduğu ortaya çıkar. Bu da takiyyenin bir hayat tarzı olarak benimsendiğini gösterir ki örgüt nitelemesinin gerekçesini ifade eder. Tabi ki onbinlerce insanın kullanıldığını da. İkinci tez doğru ise camia uluslar arası istihbarat örgütlerinin kontrolü altına girmiş demektir. Bazı parti pardon camia sözcülerinin konuşmaları bunu işaret ediyor. Eğer böyle bir durum varsa o zaman da camia içerisindeki basiret sahibi insanların bunu görmesi ve ona göre hareket etmesi gerekir. Şunu biliyoruz ki bu her iki durumda Türkiye’nin faydasına olan bir durum değildir.

Vatanını, milletini seven ve Allah rızası için fedakarca çalışan hizmet tabanına şu çağrıyı yapmak lazım. Ağabeylerine ablalarına sorsunlar siyaset mi yapacağız yoksa hizmet mi? Şunu istemeye hakları var. Şayet siyaset yapılacaksa bunun yolu belli bir siyasi parti kurmak ve oyunu kurallarına göre oynamak. Yok eğer maksat hizmet etmekse o zaman bu siyaset dilini kesmek.

 Ak Partisi memlekete yaptıklarıyla, ürettikleriyle kendisiyle yarışıyor. Diğer seçimlerde söylediği ve vaat ettiği şeyleri yerine getirmenin verdiği güvenle yeni şeyler söylüyor, projeler üretiyor. Büyük ülke hayalleri kuruyor bu doğrultuda adımlar atıyor. Gerek bölgesinde gerekse dünyanın dört bir tarafında haksızlıklara ve zulümlere karşı çıkıyor mazlum ve mağdur milletlere, topluluklara yardım ediyor.

Takiyyeci, yönlendirilen camia ya da üretemeyen bu muhalefet ile bu milletin bir yere varamayacağı açık. Zaten milletimizin engin feraseti 30 Mart’ta bunu ortaya koyacaktır. ABD’yi, AB’yi, İsrail’i, Mısır’daki darbecileri, zalim Esed’i sevindirmeyecektir.

M. Abdulkadir YUSUFOĞLU