Türkiye’de 1940’lardan bu güne kadar yapılan gözlemlere göre, Bütün siyasi partiler başta samimiyetle kuruluyor. Yani birkaç idealist adam çıkıyor ve kendi ideallerine uygun bir biçimde toplum düzenini sağlamak, Türkiye’yi kalkındırmak,  Ülkede yaşayan her kesimin mutlu ve refah içerisinde yaşamasını sağlamak amacıyla, bir siyasi parti kuruyor. 
Bu sol parti ya da sağ parti hiç fark etmez. Kurulan bütün bu partilerin ülkeye ihanet için değil aksine ülkeyi ileri seviyeye taşımak için, iyi niyetle kurulduğunu düşünüyorum. Sonuçta Türkiye sahnesinde tertemiz bembeyaz bir parti büyük ideallerle ve umutlarla ortaya çıkıyor. Daha sonra ne mi oluyor?
Sonrası çok vahim; Kurulan partiye olan ilgiye ve liderinin popülaritesine bakarak bu partinin gücünden faydalanmak isteyen “oportünist”, "menfaatçi" diye tabir edilen hani şu her dönemin adamı olan omurgasızlar çıkıyor sahneye.
Daha doğrusu tam anlamıyla sahneye çıkmıyorlar, yavaş yavaş içlerine sızıyorlar. Onlar için ideolojilerin, kutsal değerlerin,  toplumun, sağın solun hiçbir önemi yok, onlar için önemli olan sadece kendileri. “kendi çıkarları ve egoları” Partinin “ilk” kurucuları partiye olan genel ilgiden ve partinin güce ve çoğunluğa ihtiyacı olduğundan herkesi genellikle hiç şüphe duymadan kabul ederler.
Parti, üyesi çoğaldıkça güçlenir, güçlendikçe üyesi daha da çoğalır. Bu katılım yoğunluğunda partinin dürüst olan idealist takımı, adam seçme lüksüne sahip değildir. Bu kişilerin menfaatçi oldukları biliniyor ve partiye alınmak istenmiyorlarsa bu seferde yıpranmamış partiye çamur atmaktan karalamaktan hiç çekinmezler. Genellikle de yeni kurulan partiye katılmak isteyen kişiler “Yok, geçti o dönemler. Hem biz o defteri çoktan kapattık, bu parti başka, önemli olan millet.” Gibi sözler söyleyerek artık düzeldiklerine inandırmaya çalışıyorlar.
Zaten parti kurucuları, katılım çoğaldıkça iktidar ve ideallerini gerçekleştirme hevesine kapılıp giderler. Bu arada bizim omurgasızlar boş durmaz, partinin her yerinden sızmaya devam ederler. Kimi parti üyesi olurken, kimi yönetici olur. Zaman geçtikçe bu durum öyle bir hal alır ki, iyi niyetle kurulan bu partide gerçekten temiz niyetli insanlardan çok omurgasızlar görülmeye başlar. Partiyi tamamen ele geçirirler ve bu partiye olan güvenin kaybolmasına neden olurlar.
Bu arada halkın menfaati, devlet çıkarları, ülkenin ileri seviyeye yükselmesi, vatandaşların refahı, mutluluğu gibi kavramlarda rafa kalkar, unutulur. Bütün bunlar olurken o bembeyaz tertemiz parti ise kirlenerek; rengi beyazdan griye, griden siyaha doğru döner. Halkın refahı için kurulan bu parti leş kargalarının sofrası haline gelir. İşin en vahimi ise bu olanlardan; omurgasız sürüngenlerden çok partinin iyi niyetli, idealist olan ilk kurucuları sorumlu tutulur.
Ne yazık ki ülkemizde idealist insanlar ya dışlanıyor, ya da marjinal bir konuma sokularak toplum tarafından anlaşılmaları engelleniyor. Türlü oyun ve hilelerle sistem dışına itilmeye çalışılan bu insanların bir çoğu ne yazık ki bütün ideallerine rağmen bir kenarda ömrünü boşa geçiriyor.
Öyleyse gün, şahsi menfaatleri bir kenara bırakıp, ülkemin geleceği için birlik olma günüdür. Menfaatçi kişi ve grupları temizleyip, halkın menfaati, devletin çıkarları, ülkenin ileri seviyeye yükselmesi, vatandaşların refaha ulaşması için idealist insanların buralara, halkın da idealist ve dürüst insanlara sahip çıkma günüdür.
    Maalesef yazımın başında da belirttiğim gibi Türkiye’nin çok partili döneme geçtiği yıllardan bu güne kadar, farklı görüş ve ideolojilerde pek çok parti kuruldu. Bu partilerin çoğu ,kuran kişilerin dünya görüşüne, inancına göre bu ülkeyi yönetmek ve Ülkeyi dünyada daha üst seviyelere çıkarmak amacıyla kuruldu.  İnançları düşünceleri ne olursa olsun iyi niyetle yola çıkıldı. Türkiye’de kurulan bütün partiler yukarıda bahsettiğim biçimde kirlendiler yok oldular. Fakat omurgasızlar hala ayakta. 
Sizce sorumlu kim?