Uzman Klinik Psikolog Pelin Su Uzun, doğum sırasının çocuğun kişiliğini belirleyebildiğini belirtti.

Yapılan araştırmalara göre, annelerin ilk doğan bebeklerine ve son doğana karşı davranışlarının genellikle çok farklı olduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog Pelin Su Uzun, “Aileye her çocuk katıldığında çocuk aileyi değiştirir ve ailenin üyeleri arasındaki ilişkiler de değişir. Ana babalar çocuklarını yetiştirme sırasında kuşkusuz çok büyük tecrübe kazanır, çok şey öğrenirler. Araştırmalar, annelerin ilk doğan bebeklerine ve son doğana karşı davranışlarının genellikle çok farklı olduğunu gösteriyor. Ailenin ilk çocuktan beklentileri yüksek olmaktadır. Bu nedenle ilk çocuk daha olgun yetiştirilmekte, ona yetişkinmiş gibi davranılmaktadır. Küçük çocuklara daha az otonomi ve sorumluluk verilmektedir. Anne baba küçük çocuğa karşı hoşgörülü ve kabul eden bir tutum sergilerken, büyük çocuğa daha denetleyici davranmaktadır. Çocuk sayısı arttıkça aile çocuk yetiştirme konusunda daha fazla deneyim kazanmaktadır. Tüm bu faktörler farklı kişilik yapıları oluşturan etmenlerden sayılabilir” diye konuştu.

Kişiliğin, en genel tanımıyla bireyi başkalarından ayıran doğuştan getirdiği ve sonradan kazanılan özelliklerin bütünü olduğunu kaydeden Uzman Klinik Psikolog Pelin Su Uzun, “Kişilik, bireyin zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel özelliklerinin süreklilik gösteren yönlerini içerir. Doğum sırasının bu durumla nasıl bir alakası var derseniz; Biraz işin bilimsel kısmından bahsetmek gerekirse; “gerçek doğum sırası” bir ailedeki çocukların tarihsel olarak dünyaya geliş sırasıdır. Ailedeki her çocuk farklı bir aile düzeni ve dinamiği ile karşılaşmakta, buna bağlı olarak kendisini aile içi etkileşimde algılayışı ve konumlandırdığı yeri farklılaşmaktadır. Bireysel Psikoloji yaklaşımına göre bu durum “psikolojik doğum sırasının” varlığını ortaya koymaktadır. Diğer bir ifadeyle, bir kişinin kaçıncı çocuk ya da kardeş olduğu onun gerçek doğum sırasını verirken, kendilerinin bu kardeş sayısı ve sırasına ilişkin algıları ve konumlandırmaları psikolojik doğum sırasını gösterir. Adler kişilik özellikleri ile doğum sırası arasındaki ilişkinin önemine vurgu yapmış, çocuğun aile içersin de ki yeri hakkındaki kişisel algısı ve aidiyetlerine ilişkin yorumundan dolayı en büyük (ilk çocuk), ortanca, en küçük (son çocuk) ve tek çocukların farklı kişilik eğilimleri geliştirdiklerini belirtmiştir. Adler’e göre aile birliği içinde kardeşler ortak yönler paylaşsa da, dünyaya geliş sıralarından dolayı her bireyin aile içinde kendilerine yükledikleri anlam farklıdır. Diğer bir değişle, çocukların doğum sırasından çok, kendilerinin anne ve babalarının gözünde nasıl bir yer tuttuklarına ilişkin değerlendirmeleri kişiliklerinin gelişiminde daha etkilidir” şeklinde konuştu.

İlk çocuk yani en büyük kardeş olmanın fazla ilgi görüp ve tek çocuk olduğu sürece ilgi odağı olmaya devam edeceğini söyleyen Uzman Klinik Psikolog Pelin Su Uzun, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Ebeveynlerin deneyimsizliğinden dolayı şımartılır. Bu durum kardeş gelmesiyle son bulabilir, yeni gelen kardeş ilk çocuğun “tahtını” kaybetmesine neden olur. Bundan böyle anne ve babasının ilgi ve sevgisini kendisine rakip birisiyle (davetsiz misafir) paylaşmak zorundadır ve kendini eski şartlarından mahrum bırakılmış bulabilir. Tek ya da özel olmadığı hissine kapılması muhtemeldir. Güçlü konumunu korumak için çalışabilir, yardımcı ebeveyn rolünü üstlenebilir. Dolayısıyla, başı çekmeye çalışır, yönlendiricidir, kardeşlerine tavsiyelerde bulunur ve bu tip davranışlarının sonucunda itibar görme ve takdir edilmeyi bekler. Sorumluluk alır, güvenilir ve çalışkan olma eğilimdedir, fakat hep bir adım önde olma baskısının altında çaresiz ve umutsuz olabilir. En büyük çocuklar muhafazakâr olma eğilimindedirler, şu ya da bu şekilde geçmişe ilgi duyar, genellikle haklı çıkma ya da üstün olma ihtiyacı duyabilirler.

Ortanca Çocuk; Aile içerisinde öncelikli bir konumda olan ilk çocuk ile üzerine fazla düşülen küçük kardeş arasında kendisini aile dışına itilmiş gibi hissedebilir. Bu durum aynı zamanda ortanca çocukların ailelerinin dikkatini ve taktirlerini çekecek herhangi bir kişilik özelliğine sahip olmadıklarına ve dolayısıyla diğer kardeşlerinden daha önemsiz olduklarına düşünmelerine yol açabilir. Bu durum ortanca çocuğun, diğer kardeşleri kadar yetenekli olmadığı inancını geliştirmesine ve “zavallı ben” tutumu sergilemesine neden olabilir. Yaşamın adaletsiz olduğuna inanabilir ve genellikle adalet ve eşitlik konularına duyarlıdırlar. Kişiler arası ilişkilerde başarılı bir karakter geliştirebilirler.

Küçük Çocuk (En küçük kardeş); En küçük çocuk her zaman ailenin bebeğidir ve genellikle ailenin en çok şımartılmış olanıdır. Çoğunlukla çevredekiler için küçük “prens” ya da “prenses” olarak görülürler. Çoğunlukla diğer aile bireyleri tarafından ciddiye alınmazlar ve aile için her zaman çocuk kalırlar. Bu durum, en küçük çocuğun benmerkezci tutumlar geliştirmesine, kendisinden daha güçlü yetenekli gördüğü kardeşlerinin varlığından kaynak1anan yetersizlik duygusu yaşamasına yol açabilir. En küçük çocuk başkalarının onun hayatını şekillendirmesini mümkün kılacak özellikler geliştirme eğilimindedir. Diğer doğum sıraları ile karşılaştırıldığında, en son çocuklar kişiler arası ilişkilerde en itaatkâr olan kişilerdir. Bütün bunların yanı sıra son çocuklar eğlenceli, popüler, cana yakın, çıkarcı kişiler olarak da tanımlanmaktadırlar.”