KARAMAN’DAN BİR PORTRE: İSHAK DİNÇER

“Kameni’nin sıcak tarafı insan malzemesindendir. Karaman, zekâ düzeyi olarak Türkiye genelinden yüzde yarım daha ilerdedir. Kameni ise, Karaman’ın önündedir (Uğurlu, 2010: 313).” Kamil Uğurlu böyle bahsediyor Kamenililerden.

Meşhur Kamenili Mehmet Bey’in oğullarından Mehmet Beyzade Duran bir zamanların zengin ve sosyetik mesleği terziliği seçti kendine, başarılı oldu. İyi bir terziydi. Kendini emekli etti. Şimdi Karaman’ın sevdiği, saydığı, Duran Ağa olarak hayatını devam ettiriyor.  Terzi Duran Beyin, terziliğinden daha başarılı olduğu bir özelliği, daha zengin bir varlığı vardı: çocukları. Onları inanılması güç bir programla okuttu ve bu milletin tarihine mal etti (Uğurlu, 2010: 314). En büyük oğlu Prof. Dr. Ömer Dinçer işletme üzerine ihtisas yaptı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı oldu. Diğerleri Makine Mühendisi Şükrü Dinçer, İnşaat Yüksek Mühendisi İshak Dinçer (aynı zamanda Su ve Çevre Mühendisi), Hukukçu Mehmet Dinçer, ev hanımı kızdan sonra gelen Doktor Metin Dinçer, Muhasebeci Abdurrahim Dinçer’dir. Duran (Dinçer) Ağa’nın ailesi Karaman’ın tarih içindeki gidişatını etkileyen ailelerden biridir (Uğurlu, 2010: 317).

İshak Bey, bu aileye yakışır bir çizgi izlemiş, İstanbul’da harikalar yaratmış, taş üstüne taş koymuş bir mühendistir (Uğurlu, 2010: 317).

İshak Dinçer Bey sohbetimize şöyle başlıyor;

12 Eylül 1960’da Karaman’da Hisar Mahallesinde doğdum.  İlkokulu Kale Ortaokulunda, ortaokulu Yunus Emre ve Anafartalar Orta Okulunda, liseyi de Karaman Endüstri Meslek Lisesi’nde motor bölümünde tamamladım. 1977 yılında 1 yıl Yüksek Teknik Öğretmen Okuluna devam ettim. 1978 yılında İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü kazandım. Bu arada İstanbul Pertevniyal Lisesi’ni dışarıdan bitirdim. Bu liseyi bitirdikten sonra Edebiyat Fakültesini kazanarak kaydımı yaptırdım. Ama 1 yıl devam ettikten sonra bu bölümü aynı anda iki üniversite okunamadığı için bırakmak zorunda kaldım. Daha sonra bu bölüme tekrar çağrıldım ancak devam edemedim.

1983-85 yılında inşaat yüksek mühendisliğinde su ve çevre konusunda mastırımı tamamladım. O dönemde Türkiye’nin ilk 10 çevre mühendisinden biriydim.

1985 yılında evlendim. 3 erkek çocuğum var. Oğullarımdan birisi, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği 3. sınıf, diğeri Beykent Üniversitesi Matematik Bilgisayarlı ve Uluslararası İktisat son sınıf öğrencisi. Diğer oğlum da ilköğretim 8. sınıf öğrencisi.

İshak Bey’le olan sohbetimiz çay eşliğinde devam ediyor:

“3 yıl İstanbul’da serbest mühendislik yaptıktan sonra DSİ’ ye geçtim. Devlet Su İşlerine geçişim 1985’in sonu ile 86’nın başında Erzurum Bölgesinde oldu. 17 Kasım 1988’de Kars (Ardahan, Iğdır dahil) Devlet Su İşleri Müdürü olarak göreve başladım. Kars’ta iken İl Danışma Kurulu Üyeliği,  Rusya dağılmamışken Türk-Rus Sınır Kontrolü Komisyonu Üyeliği, Sınır Çalışma Komisyonu Başkanlığı ve İşletme Başkanlığı görevlerinde bulundum.  Buradayken Arpaçay Sulaması, Akyaka Sulaması, Çıldır Hidro Elektrik Santrali Çıldır Gölü Besleme Kanalları Projelerini hayata geçirdim.  Selim Barajı ve sulama projesini, Aras Nehri’nin ıslahını tamamlama fırsatımız oldu. Başta Karsta olmak üzere onlarca dere ıslahını gerçekleştirdik. 30 Nisan 1992’de Konya Devlet Su İşlerinde göreve başladım. Burada da İbrala Barajı Sulaması, Aksaray Eşme Kaya Baraj Sulaması projelerini bitirdim.  8 Ağustos 1994’te İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yapı İşleri Müdürlüğüne getirilerek belediyenin ilk kadrolu müdürü oldum.  Müdürlüğüm sürecince, iki milyar dolara yakın yatırım yaptık. Tamamladığımız işlerimiz arasında; 48 adet köprülü kavşak, 2.5 milyon m² yeşil alan, Sütlüce, Feshane, Piyerloti Kültür Tesisleri gibi projeler var. Haliç’in temizliğini gerçekleştirdik. Yüzün üzerinde tarihî eserin onarımını yaptık. Yirmi civarında deniz otobüsü iskelesini hizmete sunduk.  Boğaz’da ve Marmara’da barınaklar, mendirek ve yeşil alanlar hizmete sunduk. On civarında kapalı spor tesisi yaptık. Bağcılar Olimpik Spor tesisi, Hamza Yerlikaya, Haldun Alagaş Spor ve Kültür Kompleksi, Tuzluca, Okmeydanı Spor Tesisleri gibi. Yüze yakın halı ve çim saha ile basketbol sahasını halkımızın hizmetine sunduk. Haliç’ten 7 km uzaklıktaki eski taş ocakları mevkisine 48 m yüksekliğinde bir baraj inşa ettik. Haliç’in temizlenmesi sonucu çıkan 5 milyon m³ çamuru buraya taşınmasıyla Haliç’in temizliğini tamamladık.  Kağıthane Deresi ile Alibeyköy’ün birleştiği yerden Hastallar Köprüsüne kadar olan tüm Haliç’in tamamen temizleme işlemini bitirdik. Şile ve Kemerburgaz’ a hijyenik katı atık tesisi yaparak bu dönemimizde İstanbul’daki çöp sorununu çözüme kavuşturmuş olduk. Bu arada da çevreye zararı olmayan, Aydınlı, Halkalı, Hastal, Yakacık, Kemerburgaz, Hekimbaşı Çöplüklerini tamamen kapatarak, bunların büyük bir kısmının üzerine yeşil alan ve spor tesisleri inşa ettik. 10 bin ton çöpten 1 ton/gün gübre elde eden tesisin yapımına başladık (Dünyanın ikinci büyük gübre üretim tesisi).

İstanbul’daki bütün tiyatro gösterileri ya Osmanlı zamanında yapılmış binalarda ya da Osmanlının eski askeri binalarında yapmaktaydı. Sayın Erdoğan’ın da onayını alarak ilk sivil tiyatroyu Ümraniye’de Haldun Alagaş Tiyatrosu adıyla inşa ettik. 400 kişilik bu tiyatroya ek olarak 3 adet iki yüzer kişilik iki tane, bir tane de 400 kişilik konferans salonu yaptık. Teknolojiden geri kalmamak ve yeni teknolojiyi yakalamak için dünyada 20 devleti gezdik. 50’nin üzerinde yurt dışına çıkma fırsatımız oldu. SSCB dağılmadan önce sınır komşumuz olması sebebiyle en fazla oralara protokol amacıyla gitmiştik.”

Sohbet ister istemez o acı güne de temas ediyor.

“13 Ağustos 1999’da izine ayrılmıştım. Dört gün sonra 17 Ağustos Depremi oldu. Hemen deprem bölgesine personel sevkiyatı ve gerekli araç gereçleri gönderdik. diyor devamını biz kısaca özetliyoruz.

İshak Bey arkadaşlarının ısrarlı davetini kıramayarak 21 Ağustosta kendi aracıyla Kars’a doğru yola çıkmış. Deprem nedeniyle 25 Ağustosta izni iptal edilen Dinçer, eşi ve 3 çocuğuyla İstanbul’a dönerken Ünye yakınlarında arabasının mıcır nedeniyle yoldan çıkması sonucu şarampole yuvarlanmış. Ne olduysa bundan sonra olmuş. O sırada yoldan geçen bir minibüstekiler kazayı fark edip Dinçer'in yardımına koşmuş. Dinçer'i karga tulumba taşıyan 4 kişi, 5-6 kez yere düşürmüş. Hastanede Kaburga ve omurga kemiklerinde kırılma tespit edilen Dinçer, omurilik felci olduğunu öğrenmiş

Kazadan sonra ilk müdahale 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesinde yapılmış.1 hafta kadar Örnögram Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde daha sonra da 4 ay kadar İstanbul Vakıf Gureba Hastanesinde tedaviye alınmış.  Dinçer, ağabeyinin desteğiyle bir süre Fransa'da tedavi görmüş. Fransa dönüşü tekrar İstanbul’da tedavisi devam etmiş. Bu arada Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan vefa göstererek hep ilgilenmiş.

Başbakan Erdoğan'ın kaza geçirdiği günden bu yana sürekli vefa göstererek yakından ilgilendiğini kaydeden Dinçer “Fransa'ya gitmeden önce Vakıf Gureba Hastanesi'nde tedavi görüyordum. Buradan sonra Fransa’nın Montpellier şehrinde Center Propara Omurilik Hastalıkları Merkezi Hastanesinde bir yıl kaldım. Fransa’da Hastanede yatarken haftada en az iki kişi Türkiye’den, on kişiye yakında Fransa’dan ziyaretçilerim olurdu. Gerçekten oradaki tedavinin çok faydalarını görmüştüm. İki hastaya bir fizik tedavi uzmanı düşmekteydi. İmkânlar çok iyiydi teknolojileri çok gelişmişti. Ancak ücreti de çok pahalı bir merkezdi. Ailem bu konuda da çok destek verdi.” diyor.

Zaman zaman gözleri dolarak anlatan Dinçer “Görev yaptığım dönemde hakkımda 80 soruşturma açılmıştı. Hatta Montpellier’de Türk Konsolosluğu olmadığı için Fransa’da Lyon Konsolosluğu tarafımdan ifademi bile almışlardı. Yaptığımız işlerden dolayı hiçbir şey çıkmadı. Allah’a şükür bir kısmında kovuşturmaya gerek görülmedi, diğer tüm suçlamalardan da berat ettik. Zira tüm çalışmalarımızın tamamını halkımızın menfaati ve refahı için yapmıştık. 2004 yılının Nisan ayında görev malulü olarak emekli oldum. Bu tarihten beridir Karamanda yaşamaktayım. Şu an ise kitap, gazete okuyarak, ziyaretlerde bulunarak, televizyon izleyerek ve genelde de ofiste birçok ziyaretçiyi ağırlayarak zaman geçirmekteyim.” diye ekliyor.

İshak Dinçer halen annesi Ayşe Dinçer ve babası Duran Dinçer ile aynı evde hayatlarını sürdürüyorlar. Söz anne babasına gelince Dinçer  “Allah annem ve babamdan razı olsun. Her anımda her derdimle ilgileniyorlar. Allah her ikisini de cennet mekânı nasip etsin. Onların haklarını asla ödeyemem.” dedikten sonra sohbetimizi sonlandırıyoruz.

Sayın İshak Dinçer’e bu güzel sohbeti ve zamanını bizlere ayırdığı için çok teşekkür ediyoruz. Bir sonraki sayımızda ilimizle ilgili düşüncelerini içeren özel bir yazı için sohbet sözünü aldıktan sonra yanından ayrılıyoruz.
KAYNAKÇA:

Uğurlu, Kâmil (2010), Karaman Şehrengizi, Karaman: Karaman Belediyesi Kültür Yayınları.7

RÖPORTAJ;
Kemal Önder DEMİRKOLLU