Mersin Üniversitesi (MEÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Selim İnan, Mersin ve yakın yöresinin 6’dan büyük bir deprem potansiyelinin olmadığını belirterek, "Ancak gevşek zeminli Erdemli-Mersin-Tarsus kıyı şeridinde çok katlı yapılanma nedeniyle büyük hasarlar olabilir" dedi.

Mersin’de 7 Aralık Pazar günü yaşanan 3.6 büyüklüğündeki deprem, kentte paniğe neden oldu. Bilim adamları tarafından küçük ölçekli olarak yorumlanan, ancak etkisi güçlü biçimde hissedilen depremle ilgili açıklamalarda bulunan MEÜ. Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Selim İnan, depremin oldukça küçük olmasına rağmen şiddetli hissedilmesinin nedenini zemin ve bina kalitesine bağladı. İnan, Mersin ve yakın yöresinin 6’dan büyük bir deprem potansiyelinin olmadığını, ancak gevşek zeminli Erdemli-Mersin-Tarsus kıyı şeridinde çok katlı yapılanma nedeniyle büyük hasarların olabileceğini söyledi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nin ölçümlerine göre depremin 7 Aralık 2014 tarihinde, Mezitli ilçesinin deniz tarafında yaklaşık 5 kilometre derinlikle ve 3.6 büyüklüğünde gerçekleştiğini ifade eden İnan, ilk belirlemelere göre herhangi bir hasar görülmediğini, zaten bu kadar küçük ölçekli bir depremin hasar vermesinin beklenmediğini kaydetti. Meydana gelen depremin oldukça küçük olmasına rağmen şiddetlice hissedildiğine dikkat çeken İnan, "Bunun nedenleri çoğunlukla zemin ve bina kalitesine bağlıdır" diye konuştu.

Depremleri, fay olarak adlandırılan kayaların kırılması sonucunda açığa çıkan gerilim enerjisi olarak tanımlayan Prof. Dr. İnan, bir bölgenin depremselliği denildiğinde o bölgedeki aktif fayların uzanımı ve deprem üretme potansiyelinin akla geldiğini söyledi. Mersin ve yakın yöresi için en önemli tehlikeyi, bölgedeki aktif faylar ile bu faylara olan uzaklıkların oluşturduğunu belirten İnan, Mersin ve yakın yöresindeki aktif faylar hakkında şu bilgileri verdi; "Mersin’in kuzeyinde Çamardı ile Gülek Boğazı arasında doğrultu atımlı Ecemiş fayı yer alır. Gülek Boğazı ile Karsantı-Karaisalı arasında ise kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Karasantı-Karaisalı fay zonu bulunmaktadır. Son yapılan çalışmalarda, Gülek Boğazı ile Anamur arasında da yine doğrultu atımlı Namrun fay zonunun varlığı ortaya çıkarılmıştır. Diğer önemli bir fay zonunu da 1998 Adana depremine neden olan Yumurtalık-Karataş fayı oluşturur. Bunların dışında Akdeniz içersinde ve Kıbrıs’tan geçen önemli bir kırık hattı daha bulunmakta olup, Akdeniz’de meydana gelen depremlerin kaynağını oluşturmaktadır. Mersin ve yakın yöresine en yakın kırık hattı Ecemiş fay zonunun bir parçasını oluşturan Namrun fayıdır. Namrun fayı batıda Gülek Boğazı’ndan başlar, güneybatıya doğru sırasıyla Namrun (Çamlıyayla), Arslanköy, Sorgun kuzeyi, Kurtsuyu deresi, Göksu ırmağı ve Demirözü’nden geçerek Anamur kuzeyinde son bulur. Doğrultusu boyunca bir iki yerde sıçramalar yapar. Ayrıca Namrun fayı ile Mersin-Anamur kıyı şeridi arasında kalan bölgede daha küçük ölçekli çok sayıda kırıklar da yer almaktadır. Bunların dışında Mut civarında Mut fayı ile Ovacık-Silifke arasında uzanan Ovacık fayı önemli kırık hatlarına karşılık gelmektedir."

"MERSİN’DEN 6 ŞİDDETİNDEN BÜYÜK DEPREM BEKLENMİYOR"

Mersin ve yakın yöresinde son yüzyıl içersinde, 3-3,9 büyüklüğünde 36 adet, 4-4,9 büyüklüğünde 16 adet ve 5-5,9 büyüklüğünde 3 adet olmak üzere 55 adet deprem kayıt edildiğini ifade eden Prof. Dr. İnan, son yüzyılda büyüklüğü 4’ten fazla olan depremlerin iki tanesinin deniz içerisinde, geri kalanının karada gerçekleştiğini, bunların da aktif kırıklar ile yakın yöreleri üzerinde yer aldığını belirtti. Mersin ve yakın yöresinde gözlenen depremlerin aktif faylara bağlı olarak geliştiğini kaydeden İnan, "Bu fayların son yüzyıl içersinde 5.5’ten büyük deprem üretmedikleri dikkate alındığında, gelecek yıllar içinde büyük ölçekli yani 6’dan büyük bir deprem potansiyeli taşımadığı söylenebilir" ifadelerini kullandı.

Depremsellik açısından diğer önemli bir nedenin bölgedeki kaya birimleri ile zemin özellikleri olduğuna dikkat çeken İnan, Erdemli-Mersin-Tarsus arasında yer alan kıyı şeridi ile yerleşim yerlerinin (Erdemli, Çeşmeli, Kargıpınarı, Tece, Davultepe, Mezitli, Mersin Merkez, Karaduvar, Kazanlı, Tarsus), genelde gevşek ve sıkı tutturulmamış zeminler üzerinde yer aldığını, kuzey kesimlerin ise (Güzeloluk, Arslanköy, Çamlıyayla, Gözne) daha sert ve sağlam kayalar üzerine kurulduğunu söyledi.

Deprem sırasında gevşek zeminlerin, sağlam zemin ve kayalara oranla çok daha fazla etkilendiğini ve en büyük hasarların burada gözlendiğini vurgulayan İnan, "Bu nedenle gevşek zeminler üzerine mümkün olduğu kadar az katlı, maksimum 4 katlı ve sağlam binalar yapılmalıdır. Bununla ilgili çok kötü örnekler hem Kocaeli hem de Düzce depremlerinde yaşanmış, on binlerce bina sırf bu nedenle yıkılmış ve binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Tüm bunlar acı bir gerçek olarak karşımızda dururken, Erdemli-Mersin-Tarsus kıyı şeridinde 14-20 katlı binalar kondurulmuş, daha sağlam olan kuzey kesimlerde ise tam tersine tek veya iki katlı evler yapılmıştır. Burada çok görülmemesine karşın özellikle 6 ve 6’ya yakın bir büyüklükte meydana gelebilecek bir deprem, Erdemli-Mersin-Tarsus sahil bandı ve yerleşim alanlarında çok büyük hasarlara, çok sayıda insanın ölümüne ve binlerce binanın yıkılmasına neden olabilir. Ayrıca, Adana ve yakın yöresinde meydana gelebilecek 7 veya daha büyük ölçekli bir deprem ile Kıbrıs yayı üzerinde gelişebilecek bir deprem, bu sahil şeridinde oldukça yıkıcı hasarlar oluşturabilir. Bu nedenle bu bölgelerde bir an önce yeni bir imar planı hazırlanmalı, çok katlı bina yapımından biran önce vazgeçilmeli ve eski yapılmış binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekmektedir" diye konuştu.