ÖLESİYE ÇOCUĞUM

Ben her bir adımı toprağa düşen
Kaldırımsız sokaklarda büyüdüm
Ayaklarımı daldırdım korkmadan 
Ter temiz ırmakların kalbine
Yokluğa gülüp geçtim
Almadılar selamımı bir kez bile
Gösterişli dükkânlar, kör olası camekanlar
Kirletirdim ellerimi doyasıya
Kül yığınlarını ıslayan yağmur suyunda
Anne kokulu yamalı elbiselerime silerdim
Ter temiz olurdu yüreğim gibi
Aç karnına dolaşırdım bazen
Aslında çoğu zaman
Şahidim yollar, ağaçların gölgesi
Bir de taş duvarlardan dökülen tozlu kaldırımlar
Koşarken düştüğüm, düşürdüğüm
Bir parça ekmeği bulma telaşım
Bazen kuytu bir köşede zambak olurdum
Sahipsiz kırıldı kırılacak
Arkama alırda yaslanırsam dağlara
Ardıç olurdum, kızılcık olurdum
Rüzgârlara boyun eğmeyen
Romantizmi ne yaşadım ne de yaşattım
Bir sinema filminde izledim o kadar
Yüzlerce çiçek koparttım ama saymadım
Sevdiğime de vermedim bir kerecik olsun
Utanırdım azıcık büyümeli öyle ya
Babam tarlaların yavuklusu bir ırgat
Ellerinde büyüyen nasırları saklardı Annem
Önlerinde uçsuz bucaksız pamuk tarlası
Başlarında foterli bir toprak ağası
Merhameti her şeyiyle toprağa gömen
Yine de beklerdim göz ucumla yarınları
Her yeni yarında özlediğim geçmişim olurdu
Her şeye hasret duruşumu bozmadım hiç
Uykumda üzerine çektiğim gökyüzü
Saçlarımı okşardı benden habersiz
Rengârenk uçurtmalar uçururdum
Yırtık ayakkabılarımdan gökyüzüne
Bedava düşlerin bini bin para
Bakışlarım olurdu eski elbiselerime uyan
Ufka takılı, ağlamaklı, eğreti duran
Ve sonra avucuma bırakılan üç beş kuruş
Değişiverirdi yüzüm bir ben değişmezdim
Bir tek şehir kokan kravatlı adamlar olurdu
Beni kendi çimde bakışlarıyla ezen
Şehirler, şehirli adamlar, sahte gülüşler
Ortaktı bizim sokaklarımız, yollarımız
Kimseye sormadan akan çeşmelerimiz
Düşlerimiz vardı ortak güneşe rağmen
Biz bir de ağlamayı ezbere bilirdik
Gülmeyi denerdik olmazdı çoğu zaman
Çünkü sahiciydi bizim gülmelerimiz
Ben gönül testisi aşk yolunda kırılan
Özgürlüğü iki satır şiirde bulan
Öylesine bir köylü çocuğuydum
Ölesiye köylü çocuğuyum ben