AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, Kürtler’in en büyük partisinin AK Parti olduğunu söyledi.

Şentop, TGRT Haber’de,gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Şentop, HSYK’daki yeni dönemi "Çoğunluk değil, çoğulculuk oluştu" diye değerlendirdi. Mustafa Şentop, Kobani meselesinin ise sadece siyasi bir kurgu olduğunu söyledi.

Şentop, devlet ile hükümeti birbirinden ayıran anlayışın eski Türkiye modeli olduğunu anlatarak, "Kırmızı kitap meselesinin sembolik bir anlamı var. Daha çok eski Türkiye’de devlet ile hükümeti birbirinden ayıran bir anlayış, bir yaklaşım söz konusuydu. Bir tarafta seçilmiş bir hükümet, diğer tarafta ise sürekliliği muhafaza edilmek kaydıyla, bir de devlet vardı. Halbuki biz; 2002’den bu yana yaptığımız düzenlemeler ile, siyasi tavır alışlar ile beraber, aslında hükümet ile devleti bütünleştirmiş olduk. Yani devlet müessesesini seçilmiş olan hükümet idare eder. Değişiklik olursa da, seçilmiş olan yeni hükümet icra eder; ama iktidarda olduğu müddetçe hükümet, devlet aygıtını yöneten, onun adına konuşan, iş ve işlem yapan siyasi mertebedir. Burada bir bütünlük söz konusudur esasen. Biz Türkiye’yi anlayış olarak bu noktaya getirdik; fakat 17 ve 25 Aralık’tan bu yana paralel yapı ile ilgili devam eden mücadelede, özellikle buna yakın çevrelerin ve örgüt içerisinde görüş açıklayan, yayın yapan bazı mecraların temel tezi; "AK Parti Hükümeti var, ama devlet farklı" şeklinde. Bu eski Türkiye’nin ayrıştırmacı alışkanlıkları, bunu sürdürmek istiyorlar" değerlendirmesinde bulundu.

"KIRMIZI KİTAP, ’DEVLET TEHDİDİ’ SEMBOLÜDÜR"

Paralel tasfiye çalışmalarının ’kırmızı kitap’a dahil edilmesini yorumlayan Şentop, Paralel yapı konusundaki hassasiyet, mücadele azmi ve gayret ifadeleri sadece AK Parti’nin, genelde hükümetin meselesi değil. Ne yazık ki; muhalefet bunu hükümet ve AK Parti özeli olarak algılıyor. Milli Güvenlik Kurulu, anayasal organ olarak, Türkiye’nin iç ve dış güvenlik meseleleri ile ilgili en yetkili kuruludur. Paralel yapı ile ilgili hususların da buranın gündemine alınması, hükümet ve AK Parti’nin meselesi değil; aynı zamanda bir bütün olarak devletin meselesi olduğunun göstergesidir. Kırmızı kitap da aslında sembolik olarak bu manayı ifade ediyor. Paralel yapı ile mücadele kırmızı kitaba girmeseydi de aksamayacaktı. Bunun bir ’devlet tehdidi’ olarak görüldüğünün ispatıdır kırmızı kitaba alınması... Bu devletin topyekün bir meselesidir, sorunudur" diye konuştu.

"PARALEL YAPI DEĞİL, SİVİL CUNTA"

’Paralel yapı değil, bu bir sivil cuntadır’ ifadesini kullanan Mustafa Şentop, "Mesela 27 Mayıs... Aslında doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahalesi değil. Ordu içinde yuvalanan bir cuntanın müdahalesidir. TSK’nin kendine has bir hiyerarşik yapısı var. Genel kurmay başkanı, kuvvet komutanları var ve yapacaklarını, alacakları kararları belli bir hiyerarşi düzeni ile alıyor. Halbuki 27 Mayıs Darbesi’ni yapanlar, albay ve alt düzeydeki subaylardan oluşuyordu. Bir, iki tane de tuğgeneral yer alıyordu. Daha sonra emekliye ayrılmış Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’i de işin başına getiriyorlar. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kurumsal yapısı içinde ayrı bir yapı oluşmuş. İşte bu cuntacıların bir benzeri de, devlet içindeki illegal yapılanma, sivil bürokrasideki sivil cuntacılardır. Devlet bunu bertaraf etmek durumundadır, aksi halde çalışamaz duruma gelir" dedi.

"17 ARALIK’IN GEÇMİŞTE VE DÜNYADA EMSALİ YOK"

Şentop, dünyadaki bütün darbelerin uluslararası irtibatları olduğu kanaati taşıdığına dikkat çekerek, 17 Aralık darbe teşebbüsü için de şöyle konuştu: "Bunun bazı emareleri ve belgeleri ortaya çıktı. MİT olayı ve dinlemeler ile kamuoyu olan bitenden biraz haberdar olmuştu; ancak 17 Aralık ve süreci sonrası ne kadar ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğumuz görüldü. Geçmiş darbeler, sınır dışı desteği görse de, uluslararası kabul görse de, fakat Türkiye’de hiçbir zaman başkalarının taşeronluğunu yapmak üzere darbe gerçekleştirilmemişti. Darbecilerin, bir başka uluslararası örgütlerin taşeronluğu yapmak üzere teşebbüsleri olmamıştı. 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsleri, bütün geçmişteki darbelerden ve dünyadaki örneklerinden farklı bir tablo. Türkiye’de uluslararası bir projenin taşeronluğunu yapmak üzere halkın iradesine müdahale hevesiyle bir cunta devreye girmiştir. Bütün bu dinlemeler, toplanan bilgi, belge ve kayıtların nereye servis edildiği meselesi ortada duruyor."

"HSYK’DA ÇOĞUNLUK DEĞİL, COĞULCULUK OLUŞTU"

HSYK’daki ’yeni dönemi’ değerlendiren AK Parti Genel Başkanı, ’AK Parti çoğunluğu değil, çoğulcu bir yapı oluştu’ dedi ve devam etti: "Türkiye açısından HSYK Seçimleri bir hayat memat meselesi değildi; ama bu sivil cunta ve paralel yapı için hayati önemdeydi. Seçimler, cuntacıların, paralelcilerin istediği şekilde sonuçlansaydı; Türkiye, bazı sıkıntılı durumlar yaşayabilirdi. HSYK’da çoğunluğu sağlarlarsa, tasfiyenin önüne geçeceklerini varsayıyorlardı kendilerine göre... Farklı ideolojik ve siyasi görüşten, farklı hayat tarzı ve etnik kökenden Türkiye’nin bütün değişik kesimlerinden hakim ve savcılar, bu yapı ile ilgili ciddi sıkıntılar yaşadı. Sayısal hesapların hepsinin ötesinde, paralel yapının yıllardır gadrine uğrayanlar çoğulcu bir teşkilat oluşturdu. Çoğunluğu da AK Parti’yi sevmez. Herkes hakimlik ve savcılık sıfatının gereğini yerine getirecek şekilde hareket etmek mecburiyetinde. Bunu yapamayacak olan varsa bu mesleği bırakmalı."

"KÜRTLER’İN EN BÜYÜK PARTİSİ AK PARTİ’DİR"

HDP’nin sokak çağrısı ve Kobani provokasyonlarını yorumlayan Şentop, "HDP bir siyasi parti gibi hareket etmiyor. HDP, bizim bildiğimiz gibi bir siyasi parti mekanizmalarını çalıştırarak tavır ve tutum belirlemiyor. Dışarıdan aldıkları talimatlarla hareket ediyorlar. Bir siyasi parti, 6-7 Ekim olayları öncesinde halkı sokağa çağırıyor, sonra ortaya olaylar, ölümler, maddi zararlar ve karışıklıklar çıkıyor. Çözüm Süreci, Türkiye açısından bir şanstır. Terör problemi yaşayan ülkelerde, benzeri bir Barış Süreci’nin başlatılması çok zordur, risklidir, bu dirayet öyle kolay gösterilemez. Bu konuda akademik çalışmalar var ve 500’e yakın örnek bize bunları söylüyor. Türkiye, sadece bu süreci başlatmak ile sorunun çözümü noktasında çok ciddi, çok büyük mesafe katetmiştir. Ancak HDP ve beraberindekilerin bir şımarıklığı da var; ’Biz bir mücadekle yaptık, devlet bu adımı atmaya mecbur kaldı’ gibi... Bu gerçek olsaydı, Türkiye’nin terörün en hararetli günlerinde bahsedilen adımı atması gerekirdi. Barış Süreci, AK Parti olduğu için başlamış bir süreçtir. Kimse böyle bir siyasi riski almak istemez. Biz; siyasetin ve siyasetçinin aleyhine de olsa, Türkiye’nin menfaatine hareket ettik. 6-7 Ekim Olayları’nın bir iyi tarafı, bölge siyasetçilerinin samimiyetlerini ortaya çıkarması bakımından olumlu oldu. Bazen Allah’ın lûtfu, kahrında saklı olabiliyor. Kürtler’in en büyük partisi AK Parti’dir. Bölgede ve genelde en büyük oyu, en güçlü siyasi oluşum olarak AK Parti alıyor" değerlendirmesinde bulundu.

"KOBANİ, BİR SİYASİ KURGUDUR"

’Kobani meselesi bir siyasi kurgu’ diyen Şentop, "Suriye’nin kuzeyinde, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgeler var. Ama ortada çok geniş bir noktada, Kürtler’in de bulunduğu; ama nüfus kalabalıklığı bakımından Araplar’ın bulunduğu yer Kobani, adı bile Ayn al Arab; yani Arap Bölgesi. Burada biraz Beşar Esad’ın desteği ile PYD, Arapları bir miktar tasfiye etti, daha sonra da farklı görüşten olan Kürtler’i çıkardı. Sonuç olarak doğu ve batıdaki Kürt yerleşkelerine rağmen, ortada ayrı bir Kürt kantonu oluşturmaya çalışıyorlar; sonunda da bu üç kantonu birleştirip bir siyasi yapılanma planlıyorlar. Bu bir siyasi manevra, bu kurguya Türkiye’nin destek vermesini beklemek mümkün değil. O bakımdan Türkiye’nin Kobani’ye destek vermesi, girmesi yönündeki HDP açıklamaları, anlaşılır, kabul edilir değil. Kendinize göre bir siyasi dizayn yapacak, buna da herkesin desteğini isteyeceksiniz, böyle bir şey mümkün değil" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.