Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’de milli gelirin 2002 yılında 8 bin 667 dolarken 2013 yılında 18 bin 809 dolara çıktığını, bu oranın AB ve Japonya’da yaklaşık 35 bin dolar olduğunu ifade ederek, Türkiye’nin artık Japonya ve AB’nin refahının yarısına ulaşmış bir ülke haline geldiğini söyledi.

TBMM Genel Kurulunda, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı görüşmelerinde konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye ekonomisinin son 12 yılda dünyaca bir başarıya ulaşmışsa bunun arkasındaki temel faktörün Türkiye’de oluşturdukları güven ortamı olduğunu belirtti.

“TÜRKİYE SÖZÜNE GÜVENİLEN, PROGRAMLARINA İNANILAN BİR ÜLKE HALİNE GELDİ”

Güven oluştuktan sonra verilen söze piyasaların, iş dünyasının, vatandaşın inandıktan sonra ekonomi politikasını uygulamanın kolaylaştığını kaydeden Babacan, “Aynen piyasada itibar sahibi bir iş adamının, iş kadınının iş yapması ile itibar sahibi olmayan ancak parası kadar iş yapanların mukayesesi gibi bu. İşte, Türkiye, çok şükür, artık sözüne güvenilen, programlarına inanılan bir ülke hâline geldi. Biz, kriz gelmeden önceki dönemde temel alanlarda reformlarımızı yaptık. Şu anda krizin en çok vurduğu ülkelere bakın temel problem alanı nedir diye, bütçe açığı, bankacılık, sosyal güvenlik, sağlık ve bununla ilgili diğer sosyal problemler. Oysa Türkiye, bu kriz gelmeden önce bankacılık reformunu tamamladı, bütçe açığını minimum seviyelere düşürdü, Türkiye sosyal güvenlik reformunu yaptı, sağlıkta artık dünyaca meşhur, dünyanın takdir ettiği bir reformu gerçekleştirdi. Bugün, bizim bir önceki Sağlık Bakanımız dünyada pek çok ülkede sağlık bakanlarına ders veriyor, dünyanın en ünlü üniversitelerinden birisi olan Harvard Üniversitesinde başka ülkelerin sağlık yetkililerini eğitiyor, yetiştiriyor. Dolayısıyla, bu konularda Türkiye’nin zamanlıca atmış olduğu adımlar ve aldığımız tedbirler gerçekten Türkiye’yi bu krizin türbülansından önemli ölçüde korudu. Hem sosyal olarak hem ekonomik olarak ve aynı zamanda da finansta çok şükür sıkıntı yaşamadık” dedi.

“TÜRKİYE AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİNDE ÖNEMLİ SİYASİ REFORMLAR GERÇEKLEŞTİRDİ”

Bankalarımız sapasağlam ayakta olduğunu, bütçe açığının milli gelire oranla bu yıl yüzde 1,4; görüşülmekte olan bütçenin bütçe açık hedefinin yüzde 1,1; Orta Vadeli Program’da 2017 için koydukları hedefin ise yüzde 0,3 olduğunu söyleyen Babacan, “Neredeyse artık denk bütçeye giden bir sağlam duruşumuz var burada. Bir yandan sağlam bankacılık sistemi, bir yandan da sağlam bütçe yapısı Türkiye’yi dışarıdan ve içeriden gelebilecek her türlü olumsuz etkiden önemli ölçüde korudu, koruyor ve inşallah bundan sonra da korumaya devam edecek. Türkiye aynı zamanda Avrupa Birliği sürecinde önemli siyasi reformlar gerçekleştirdi. 2002’yle mukayese ettiğimizde artık demokrasimizin kalitesi arttı. Temel haklar konusunda, özgürlükler konusunda 2002’yle mukayese ettiğimiz anda daha iyi bir noktaya geldik. Siyasi istikrarın sağlanmasında demokratikleşme süreci son derece önemli oldu ve bu kararlılığımız bundan sonraki dönemde de aynen devam edecek. Demokrasiyle ekonomiyi beraberce yükseltmeye devam edeceğiz” diye konuştu.

“KRİZİN EN DERİN DÖNEMİNDEN BUGÜNE KADAR TOPLAM İSTİHDAM 5 MİLYON 732 BİN KİŞİ ARTTI”

Kriz döneminde ve kriz sonrasında uygulanan politikaların da çok çok önemli olduğunu ifade eden Babacan, “Krizin en derin anında, 2009 yılında açıkladığımız istihdam tedbirleri, açıklamış olduğumuz mali tedbirler çok hızlı sonuç verdi. 2010 yılında ve 2011 yılında arka arkaya iki yıl Türkiye ekonomisi yüzde 9 oranında büyüdü, yüzde 9, bir yüzde 9 daha. O krizin yine en derin döneminden bugüne kadar Türkiye’de toplam istihdam 5 milyon 732 bin kişi arttı. Gelişmekte olan ülkeler ya da gelişmiş ülkeler içerisinde istihdamını yüzde olarak en çok artıran ülkelerden birisi şu anda Türkiye. Bir yandan da iş gücüne katılım oranımız artıyor ve çok hızlı artıyor. Özellikle kadınlarımızın iş gücüne katılımında ciddi artış var. Bakıyoruz, eskiden, toplam stoka baktığımızda, çalışanların toplamına baktığımızda kadınlarda yüzde 30, erkeklerde yüzde 70 gibi bir iş gücüne katılım oranı vardı. Son üç yıla bakıyoruz, son üç yılda iş gücüne yeni girenlerden yüzde 46’sının kadın, yüzde 54’ünün erkek olduğunu görüyoruz. Ve özellikle üniversite mezunlarında iş gücüne katılım oranı gerçekten çok çok yüksek. Dolayısıyla, bir yandan bu iş gücüne katılma oranının yükselmesini yaşarken bir yandan da istihdamın artmasını yaşıyoruz ve işsizlik oranımız belki de arzu ettiğimiz hızda bu sebeple de düşmüyor ama yeni açıkladığımız Ulusal İstihdam Stratejisi gerçekten son derece önemli. Bu bir YPK kararı olarak açıklandı ve önümüzdeki üç dört yıla yaygın bir eylem planı var. Bu eylem planındaki adımları inşallah attığımız zaman, özellikle iş gücü piyasamızdaki katılıklarla mücadelede başarıyı ortaya koyduğumuz zaman işsizlik oranımızın biz daha düşük seviyelere ineceğine inanıyoruz” şeklinde konuştu.

“BİZ ARTIK JAPONYA’NIN, AB’NİN REFAHININ YARISINA ULAŞMIŞ BİR ÜLKE HALİNE GELDİK”

Türkiye’nin ekonomisinin büyüklüğüne bakıldığında 230 milyar dolardan 822 milyar dolara yükselmiş bir toplam gayri safi yurt içi hasıla olduğunu belirten Babacan, “Burada kuşkusuz kur da etkili. Ekonomiyle ilgili söz alan değerli konuşmacılarımız kur etkisinden bahsetti, burada haklılar ama kur etkisinden tamamen arındırılmış ve satın alma gücü paritesine göre hesap edilmiş millî gelirimize baktığımızda 2002 yılında 8 bin 667 dolardan 2013 yılında 18 bin 809 dolara çıktığımızı görüyoruz. Bakın, bu oran Japonya’da yaklaşık 35 bin dolar, Avrupa Birliğinin ortalaması yine oralarda. Biz artık Japonya’nın refahının yarısına, Avrupa Birliğinin refahının yarısına ulaşmış bir ülke haline geldik. Bakın, 2002’de kişi başına düşen milli gelirimiz satın alma gücü paritesine göre Avrupa ortalamasının yüzde 36’sıydı. Dün açıklanan en son TÜİK verilerine göre bu yüzde 53’e çıktı yani gelişmiş olan ülkelerle farkı bu süre içerisinde kapattık. Ha, gelişmiş bir ülke olabildik mi? Hayır. Eğer gelişmiş ülkelerle bizi mukayese ederek rakamlara bakıyorsak bu da tabii çok doğru bir karşılaştırma değil. Ama ne yaptık? Dünya Bankası hesaplamalarına göre alt orta gelir ülke grubundan üst orta gelir ülke grubuna çıktık ve Dünya Bankası hesaplamalarına göre, yine, yüksek gelir grubuna sadece 2 bin dolarımız kaldı. İnşallah birkaç seneye kadar bu farkı da kapatıp Türkiye resmen Dünya Bankası sınıflandırmasında yüksek gelir grubuna girmiş olacak. Yine, Dünya Bankasının son açıkladığı rapora göre dünya standartlarında hesap edilen orta kesim, orta sınıf Türkiye’de tam 2 kat büyüdü bu geçtiğimiz dönemde. Bunun kuşkusuz gelir dağılımına etkisi olumlu, yoksullukla mücadelede sonuçlarımız yine olumlu” ifadelerini kullandı.