Başbakan Ahmet Davutoğlu, halkın çözüm sürecine sahip çıktığını belirterek, süreci başarıya ulaştırma yönünde kararlı olduklarını söyledi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT’de, ’Başbakan’la Özel Yayın’ programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, çözüm sürecinin sadece siyasal ve sosyal barışı öngörmediğini, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının da önemli araçlarından biri olduğunu ifade etti. “Ne olursa olsun biz çözüm sürecini başarıya ulaştırma yönünde kararlıyız” diyen Davutoğlu, “Bu konuda herhangi bir ispat durumunda değiliz çünkü attığımız her adım kararlı tutumumun göstergesidir. Ama karşımızda da tek bir taraf yok. Çözüm sürecinin tarafı nihayette halkımızdır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürt vatandaşlarımızdır, oradaki bütün sivil toplum kuruluşlarıdır, bütün siyasi partilerdir. Şu ana kadar çok ciddi mesafeler alınmıştır. 6-7 Ekim olayları ekonomimize zarar vermiştir. Türkiye’de bir anlamda ciddi bir tepki de görmüştür ama nihai kertede 6-7 Ekim olayları Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımızın da tepkisini görmüştür. Bu da çözüm sürecinin toplum olarak bütünüyle sahiplenildiğini ortaya koymuştur” ifadelerini kullandı.

Siyasetin, Merkez Bankası’na müdahale ettiği iddialarını değerlendiren Davutoğlu, “1990’lı yıllarda makalelerimde de yazmıştım. 90’lı yıllarda Doğu Avrupa’daki demokratikleşme dönüşümünün en önemli motor güçlerinden biri Alman Merkez Bankası’ydı. Birçok Doğu Avrupa ülkesinde paralar çökünce, o zaman daha Avro’ya geçilmediği için Alman markı kullanılmaya başlandı. Bunu şunun için zikrediyorum; siyasi alan ile ekonomik alanı, ekonomik alanda da finansal alanı, reel sektör alanını birbirinden mutlak anlamda koparmak mümkün değildir. Bu, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı karşısında söylenmiş bir çerçeve de değil. Merkez Bankası, kendi parasal politikalarını ortaya koyarken rasyonel bir karar mekanizması içinde koyar. Bu ancak ve ancak hükümetlerin bütüncül politikaları içinde anlam taşır” ifadelerini kullandı.

“TARIM POLİTİKALARINDAN FAİZ POLİTİKALARINI AYIRT ETMEK MÜMKÜN DEĞİL”

Başbakan Davutoğlu, Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesini bekleyip beklemediği yönündeki bir soruya, “Mayıs ayındaki beklenti, bu aylara doğru yüzde 6’ya doğru gerilemesi olmadı. Normalde yaz aylarında düşmesi beklenen tarım ürünleri fiyatları biraz da kuraklık sebebiyle yüksek çıktı. Peki, bu neyi gösteriyor? Tarım politikalarıyla ilgili bir husus Merkez Bankası’nın beklentilerini etkileyebiliyor. Dolayısıyla tarım politikalarından faiz politikalarını ya da enflasyon politikalarını ayırt etmek mümkün değildir. Herhangi bir sektörden ayırt etmek mümkün değildir” diye cevap verdi.

Merkez Bankası’nın nihayetinde bir ekonomik bütünlük içinde hareket ettiğini belirten Davutoğlu, “Nihai ekonomik politika belirleme yetkisi de hesap sorulabilme yetkisi de hükümettedir. Hükümetin bu konuda söyleyeceği husus, Merkez Bankası’na irrasyonel bir politika yöneltilmesi de değildir. Aksine sağlıklı koordinasyon, en doğru zamanda doğru politikaların belirlenmesini sağlar. Dünyada faiz oranları aşağıya doğru çekilirken Türkiye’nin de bu faiz oranlarında reel sektörü teşvik edecek şekilde bir düşüş içine girmesi beklentisi reel sektörde olur tabii. Enflasyon oranları ile faiz oranları arasındaki ilişkinin bu anlamda rasyonel bir şekilde tanımlanması ve dünya ekonomi politiğindeki gelişmelerle ülke ekonomisi arasındaki irtibatın doğru gözlenerek, önemli olan öngörülebilir bir ekonomik istikrarın sağlanmasıdır. Parasal endikasyonlar ya da finansal ve mali endikasyonlar ülkedeki reel üretimin bir yansımasıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Dünyanın her yerinde siyasi iktidarlarla merkez bankaları arasında çok daha fazla iletişimin olduğu bir döneme girildiğini ifade eden Davutoğlu, şunları ifade etti:

“Şu anki yapı içinde dahi bir takım kısıtlayıcı yaklaşımlar yerine daha açık bir şekilde konular iletişim içinde konuşulduğunda, birçok problemin aşılacağı kanaatindeyim ama gerektiğinde her türlü tedbir alınır. Şu anda Türkiye’nin siyasi istikrarı ile ekonomik istikrarımızın bu derece önemli olduğu ve aslında işleyişte de bu anlamda bir sıkıntının olmadığı bir dönemde hepimizin yoğunlaşması gereken bu istikrarın nasıl korunacağıdır. Bir ülkenin kalkınma ve büyüme hedefleri gerçekleşmeden siyasi istikrar olmaz. Siyasi istikrarın olmadığı yerlere bakınız; kalkınma ve büyüme rakamlarının düştüğü yerlerdir bunlar.”

Temelde Merkez Bankasının politikalarının mutlaka büyümeye ve reel sektöre ön açacak şekilde olması lazım. Enflasyonla büyüme arasında kaçınılmaz bir çelişki varmış gibi bir yaklaşımla faiz politikalarını buna göre belirlediğinizde aslında bir kısır döngüye girmeye başlıyorsunuz. Halbuki, ülkenin kaynaklarıyla arz talep dengesine dayalı bir büyümeyi öngördüğünüzde, ortaya çıkacak olan yeni denge daha yukarıda ve enflasyonla faizin yeniden belirlendiği daha üst bir düzeyde ortaya çıkar.”

“2 SEÇİME RAĞMEN SİYASİ İSTİKRARI KORUDUK”

2014 yılında yapılan 2 seçime rağmen siyasi istikrarın korunduğunun altını çizen Başbakan Davutoğlu, “Siyasi istikrarı korumakla birlikte 62. Hükümeti kurar kurmaz ilk yaptığımız şey orta vadeli programı açıklamaktı. Dolayısıyla makro ekonomik istikrar konusunda da bir perspektif öngörü ortaya koyduk. Şimdi üçüncü ayak olan sektörel reformlar… yani yapısal reformları tamamıyla reel sektörden alıp kalkınmanın altyapısını oluşturacak 25 yapısal reform programı uyguladık" şeklinde konuştu.

“DOĞRU OLDUĞUNA İNANDIĞIMIZ İÇİN YAPTIK”

Başbakan Davutoğlu, PKK ile görüşülmesi hususunda, “Aslında talep ve beklenti açısından bakıldığında, nihayet bir sorun varsa, sorunun çözülmesi için bir çerçeve oluşturulacaksa, bu sorunun tarafı olan ve bu sorundan bir çözüm bekleyenlerin talepleri, beklentileri ne olurdu? Bu günlerde, 1990’lı yıllarda yazılan bazı raporlar, 1996’da mesela CHP’nin hazırladığı Kürt raporu var… O yıllarda dile getirilen talepleri arka arkaya koyduğumuzda, ne denmiş mesela? ’OHAL kalksın’ kalktı. ’Kürtçe rahatlıkla konuşulabilsin, yayın yapılsın’ olmuş. ’Hapishanelerde Kürtçe yasağı kalksın’ yapılmış. ’Kürtçe konusunda enstitü açılsın’ açılmış. ’Kürtçe özel okullarda okutulsun’ yapılmış. Biz bunları yaparken müzakere ederek, ’Şunu yaparsanız biz karşılığında şunu yaparız’ diye yapmadık. İnsanların en doğal hakları olan hususlarda zaten siyasal bakışımız evrensel bakış olduğu için AK Parti olarak geldiğimiz andan itibaren hep bu perspektiften baktığımız için, bunları bir müzakere sonucunda yapmadık, doğru olduğuna inandığımız için yaptık. Bu ülkeyi bütünleştireceğine inandığımız için yaptık”.