ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Eğer toplumların ortak kader bilinci yok edilmiş ve zayıflatılmışsa, herkes kendi kaderini komşusunun kaderinden farklı düşünmeye başlamışsa, orada huzur, düzen kalmaz" dedi.

Davutoğlu, Çankaya Köşkü'nde düzenlenen kahvaltıda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge illerinden bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi.

Demokrasi içinde farklı düşüncelerin olabileceğini belirten Davutoğlu, "Farklı akıllar olacak, hep beraber konuşacağız. Peki, demokrasilerde farklı akılların konuşulacağı yer neresidir? TBMM'dir. TBMM'ye büyük zafer psikolojisi içinde 80 milletvekili gönderdikten sonra, bu 80 milletvekilinin dönüp Kandil'e doğru, 'Artık ortak aklın üretileceği yerdeyiz, silahı indirin, tehditlerinize son verin' deme kararlılığını gösterebildiler mi" diye sordu. 

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Şimdi bizi, onların tabiriyle ateşkesi, çatışmasızlığı sona erdirmekle suçluyorlar bugün. Bakın, sıralamayı veriyorum. 7 Haziran seçimlerinden 3 veya 4 gün sonra açıklama yapıldı, 'Çatışmasızlık konusunda sadece biz karar veririz, kimse karar veremez silahların bırakılması konusunda.' Tarih, 9 Temmuz. Sayın Cumhurbaşkanımız bana hükümeti kurma görevini verdi. 11 Temmuz'de KCK açıklama yaptı. Onların tabirini kullanarak söylüyorum, 'ateşkes dönemi bitmiştir' diye. Daha ortada Suruç yok, daha ortada herhangi bir operasyon beklentisi ya da bunu gerektirecek şartlar yok. 15 Temmuz, ben Demirtaş ile görüşürken aynı saatlerde, bakınız dikkat çekici, aynı saatlerde KCK, 'sözde halk savaşını başlatma' talimatı verdi. 

Ben görüşürken daha siyasi görüşme yapılırken, 19 Temmuz, Suruç'tan bir gün önce KCK, Cemil Bayık açıklama yaptı ve 'silahlanın ve halk savaşına hazır olun' diye. Kime karşı, kiminle savaşıyorsunuz? Kim adına, hangi savaşı başlatıyorsunuz? 

Mezopotamya çocuklarının, Anadolu çocuklarıyla, Rumeli çocuklarıyla, Kafkas çocuklarıyla birbirine girmesi için size kim talimat verdi? Türkiye'yi Suriye ya da Irak'a benzetme yönünde nereden talimat aldınız?"

-"Bizim kültürümüzde, siyaset felsefemizde kaderleri ayrıştırmak yok ve olmayacak"

Davutoğlu, şimdi herkesin ortak akıl üretmek anlamında son 13 yıl içinde alınan mesafeye bakmasını istedi.

Demokratikleşme yolunda atılan adımların tekrar tekrar değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Davutoğlu, "Nihayet, ortak kader. Bütün bunlar geçmişte ortak olabilir. Vicdan, akıl ve kültürel maya. Eğer toplumların ortak kader bilinci yok edilmiş ve zayıflatılmışsa, herkes kendi kaderini komşusunun kaderinden farklı düşünmeye başlamışsa, orada huzur, düzen kalmaz" diye konuştu.

Burada da iki yaklaşımın bulunduğunu anlatan Davutoğlu, bunlardan birincisinin "kaderleri ayrıştıranlar", ikincisinin ise "kaderleri birleştirenler" olduğunu söyledi.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Biz, Türkiye'de kaderlerin birleştirilmesi çabasının mücadelesini veriyoruz. 'Tek kaderimiz var' diyoruz. 78 milyonun huzuru da ya hep beraber olacak, Allah muhafaza kaosu da hep beraber yaşama riskimiz var. Birilerinin mutlu, birilerinin mutsuz olduğu bir ülke, bir arada kalma gücü, direnci, bilinci gösteremez. Ortak kader bilincidir aidiyet bilincini güçlendiren. Ortak kültür mayasıdır, aidiyet bilincini kuran, sürdürense ortak kader bilincidir. 

Ortadoğu'daki gelişmelere bakınız. Birileri Ortadoğu halklarının kaderini ayrıştırmaya çalışıyor. Sadece 'Kürtler buraya gelsin' diyenler var. 'Sadece Türkler, sadece Araplar, sadece Farslar biraraya gelsin' diyenler var. Biz, bütün bu coğrafyada 5 asır birlikte yaşama kültürünün öncüsü olmuş bir toplumun, geleneğin devamıyız. Bizim, kültürümüzde, bizim anlayışımızda, siyaset felsefemizde, kaderleri ayrıştırmak yok ve olmayacak. Birilerinin Türkiye'de Bayırbucak Türkmenlerine yapılan saldırılar, zulümler karşısında yüreği titremiyorsa Türk de değildir Kürt de değildir, bu ülkenin vatandaşı da olmak bakımından da ortak kadere sahip değildir. Herhangi birisi, Telabyad'daki Arap'ın gördüğü zulme, ortak bir kader bilinci ile yaklaşmıyorsa Türk de değildir, Kürt de değildir, Arap da değildir. Herhangi birisi Kobani'deki Kürt'ün acısına ortak bir şekilde yaklaşmıyorsa, 'Onun kaderi benim kaderimdir' diyemiyorsa, Türk de değildir, Kürt de değildir, Arap da değildir."

Davutoğlu, tüm bunların ancak ortak kader bilinci ile aşılabileceğinin altını çizerek, "Türkiye, Ürdün, Suriye ve Lübnan arasındaki dörtlü ortak sınır, ortak ticaret havzasını oluşturma çabası içine girdiğimizde 2010'da, bunun için girdik" dedi.

-"Birileri, ülkeleri, şehirleri, mahalleleri, yürekleri ve kaderleri böldüler"

Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Müslüman'ı Hristiyan'ı ile Sünni'si, Şii'si, Alevi'si, Türk'ü, Kürt'ü ve Arap'ı ile öyle bir Orta Doğu kuralım ki, herkes sınırlardan geçişken bir şekilde gidip gelsin. Avrupa'dakine benzer bir şekilde sınırlara herkes saygı duysun ama sınırlar aradan bir duvar olmaktan çıksınlar. Ama, maalesef bizim bu ortak kader bilinci yönünde attığımız adımları gören birileri, bunun yok edilmesi için bırakın bölge bazında bir bütünleşmeyi, ülkeleri böldüler, parçaladılar, şehirleri böldüler, parçaladılar, mahalleleri böldüler ve parçaladılar. En önemlisi de yürekleri, gönülleri ve kaderleri böldüler. 

Humus'ta 'Şu mahalle Alevi, şu mahalle Sünni' diye anıldı. Bağdat'da 'Şu şehir Sünni, şu şehir Kürt, şu şehir Arap' diye ayrıldı. Şimdi bu ayrışmayı, Türkiye içine getirmek isteyenler var. Ama aradaki fark şu. Herkes bunu bilmeli ve idrak etmeli. Suriye'de Kürtler'in yaşadıkları bölge bellidir, Şam'da ya da Dara'da özellikle Şam'da bir iki mahallede ama Dara'da yoktur. Aynı şekilde Türkmenler... Irak'da da böyle. Kuzeyde yaşayan Kürt oranı diğer bölgelerde minimuma, bazı yerlerde sıfıra iner. Neden? Çünkü, onlar ulus devlet olarak doğdular, sürdürdüler ve ayrıştılar bu ulus devlet uygulamadan da. Biz de ise Türkiye'de her şehir hem Türk'tür hem Kürt'tür hem Alevi'din hem Arap'tır, hem Rumeli'dir hem Kafkas'tır."

Davutoğlu, İstanbul'da herhangi bir apartmana gidildiğinde bir katı Rumeli göçmeni bir Boşnak, bir katında bir Azeri Kafkas göçmeni bir Çeçen Çerkez, yanı başında bir Kürt, öbür tarafta bir yörük bulunduğunu anlatarak, "Bir apartmanı parçalayabilir misiniz? Ülkeyi böldüğünüz gibi bir apartmanı daire daire bölmeyi düşünebilir misiniz" dedi.

İmparatorluk tabirini çok sevmediğini belirten Davutoğlu, "Türkiye, bir büyük kadim düzenin devamı olan bir ülkedir. Her bir vatandaşın, her bir köşede hakkı vardır. Edirneli'nin Edirne'de olduğu gibi Hakkari'de hakkı vardır, Hakkarili'nin Hakkari'de olduğu kadar Edirne'de hakkı vardır" diye konuştu.

Davutoğlu, bir Edirneli gencin Hakkari'de askerlik yaparken ne hissederse, Hakkarili'nin de Edirne'de askerlik yaparken aynı şeyi hissedeceğini ve bunun da kader bilinci olmaktan geldiği değerlendirmesinde bulundu. 

-"12 Eylül, kader bilincini yok etti"

"12 Eylül'ün bu kader bilincini yok ettiğini" belirten Davutoğlu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"12 Eylül, bu kader bilincini yok etmek için tek tipleştirmeye gitti. PKK ideolojisi de dışarıdan aldıkları bu talimatlarla bu kader bilincini yok edip, Orta Doğu'nun parçalanmasına, Balkanlar'ın parçalanmasına benzer bir şekilde Anadolu'nun, Rumeli'nin parçalanması için çabalar gösterdi. Sonra da demokrasiden, barıştan bahsediyorlar.

Biz, şimdi bu ortak kader bilincini tekrar inşa etmek durumundayız. Geriye dönüp baktığımızda, 13 yıl içinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlık görevini almasından itibaren 3 Kasım seçimlerinden itibaren, 2005'te Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan olarak Diyarbakır'da yaptığı konuşmayla yeni bir dönemin başlamasından bugüne kadar çok ilkeli, tutarlı bir stratejiyi takip ettik.

Ortak kültürel mayayı, ortak aklı, ortak vicdanı, ortak kader bilincini hayata geçirmek, harekete geçirmek için demokrasinin yaygınlaşması, derinleşmesi gerektiğine inandığımız için büyük demokratik hamleler yaptık. O dönemden bu döneme farklı isimler verdik. Demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik, Çözüm Süreci. Ama hep iki şeyi hedef edindik. Bir, demokrasimiz derinleşsin, kökleşsin, insan hak ve özgürlükleri en geniş anlamda uygulansın. Buna özgürlük alanı diyelim. İkincisi, Türkiye'de silahların, şiddetin, terörün sonu gelsin. Buna da güvenlik alanı ya da kamu düzeni alanı diyelim."

(Sürecek)