CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "Kürt sorunu güvenlik yöntemleriyle çözülmez. 30 yıllık deneyim bize bunu gösterdi. Dedik ki, bu sorunun çözümü siyasi birliktelikten ve toplumsal mutabakattan geçer. Gelin bu sorunun çözümü için elimizi taşın altına koyalım” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bilkent Politik Düşünce Kulübü’nün düzenlediği “Muhalefetin Çözüm Sürecine Bakışı” konferansına katılarak öğrencilerin sorularını cevapladı.

Konuşmasına Kürt sorununun çözümüyle başlayan Kılıçdaroğlu, “Düşüncenin özgürce ifade edildiği bir üniversitede sizlerle buluşmakta benim için ayrı bir keyif. Türkiye’nin 30 - 35 yıldır çözemediği bir sorunu tartışıyoruz aslında. Keşke bu tartışmaları sorunun doğduğu dönemde yapabilseydik. Bir araya gelip rahatlıkla konuşabilseydik. Ama bu gerçekleşmedi. Pek çok insanımız hayatını kaybetti ve şimdi bizler bu sorunu çözmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

“BİZİM GÖRÜŞÜMÜZ ŞU; BU SORUN GÜVENLİK YÖNTEMLERİYLE ÇÖZÜLMEZ”

CHP olarak düşüncelerini ifade eden Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şimdi değerli arkadaşlar, bu sorun nasıl çözülür? İlk soracağımız soru bu. Bizim görüşümüz şu; bu sorun güvenlik yöntemleriyle çözülmez. 30 yıllık deneyim bize bunu gösterdi. İlk kez çıktık dedik ki bu sorunu bir siyasal parti olarak bu sorunun çözümü ancak siyasi birliktelikten geçer. Toplumsal mutabakattan geçer. Gelin bu sorunun çözümü için elimizi taşın altına koyalım ve bu sorunu çözelim. Peki ikinci soru; sorun nerede çözülür? Onu da söyledik. Bu sorun kapalı kapılar ardında çözülmez. Bu sorunun çözüm yeri TBMM’dir. Yani milli iradenin tecelli ettiği yerde bu sorunu oturup tartışmamız lazım. Soru üç; peki nasıl çözeceğiz ve nasıl bir araya geleceğiz? Onun da yanıtını hazırladık. Dedik ki, bu sorunu çözmek için parlamentoda bir araya geleceğiz. Siyasi partilerden eşit ağırlıkta milletvekillerinin oluşturduğu bir uzlaşma komisyonu kuralım. Tıpkı anayasa uzlaşma komisyonunda olduğu gibi. Her siyasi parti, grubu olan 4 siyasi parti var ve o partilerden örneğin ikişer kişi, üçer kişi bir araya gelsinler, eşit sayıda olsun ve bu sorunu nasıl çözeriz diye oturup tartışsınlar. Bu yeter mi? Hayır. Dedik ki aynı zamanda parlamentodaki uzlaşma komisyonuna paralel olarak bir de parlamento dışında yine eşit sayıda grupların temsil edildiği akil adamlar heyeti olsun. Bunlar eşzamanlı ve eşgüdümlü çalışsınlar. Bize bazen soruyorlar neden akil adamlara ihtiyaç duyuyorsunuz diye. Bizim görüşümüz şu; bir sorunu meşru zeminde çözmek zorundasınız. Meşru zeminde bir sorun çözülür. Parlamentoda çözmek zorundasınız. Toplumsal mutabakatı sağlamak zorundasınız. Çünkü sorun bir partinin sorunu olmaktan çıktı ve daha tehlikeli olanı bizim önerimiz kabul edilmedi ve biz o dönem dikkatini çektik. Eğer bu sorunu Türkiye kendi özgür iradesiyle çözmezse sorun uluslararası boyut alabilir ve çözümü daha zor olur. Bugün geldiğimiz nokta budur.”

“SİYASİ PARTİ OLARAK BENİM GİZLİ KİŞİSEL BİR AJANDAM OLURSA BU SORUNU ÇÖZEMEZSİNİZ DEDİK”

Bir Genel Başkan olarak Parti Meclisinde sorunun çözümüyle ilgili olarak 4 temel noktaya vurgu yaptım ve bu 4 temel noktada dönemin Başbakanın dikkatini çektiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “4 temel nokta neydi arkadaşlar? Bir; sorunun çözümünde samimi ve dürüst olacaksınız. Devlet kandıran organ konumunda olmaz. Devlet doğruları söyler, hükümette dolayısıyla doğruları söyler. Çünkü devleti yöneten siyasi otoritedir. Yani iktidardır. Samimi ve dürüst olacaksınız. Neyi yapacağınızı ve neyi yapamayacağınızı çok net ortaya koyacaksınız. İki; gizli kişisel bir ajandanız olmayacak. Siyasi parti olarak benim gizli kişisel bir ajandam olursa bu sorunu çözemezsiniz dedik. Üç; millete izah edemeyeceğiniz angajmanlara girmeyeceksiniz dedik. Madem sorunu ben tek başıma çözerim diyorsun millete izah edemeyeceğin angajmanlara girmeyeceksin. Çünkü o zaman hem samimi olmadığın çıkar, hem halka karşı zor durumda kalırsın. Dört; başta ana muhalefet ve muhalefet partilerine bilgi vereceksin. Bunu açtık, eğer bunları yapıyorsan sana kredi açıyoruz buyur sorunu çöz dedik. Yine dönemin Başbakanı ertesi gün ne kredisi kardeşim senin kredine falan ihtiyacımız yok biz bu sorunu çözeriz dedi. Buyurun çözün dedik” şeklinde konuştu.

“DEVLET MEŞRU ZEMİNİN DIŞINA ÇIKARSA SAYGINLIĞINI YİTİRİR. SADECE ÜLKEDE DEĞİL DÜNYADA DA SAYGINLIĞINI YİTİRİR”

Şimdi bilinmeyen bir olayı tartıştıklarını kaydeden Kılıçdaroğlu, “Yani bilinmeyen bir süreci tartışıyoruz. Konu belli, görüşmeler yapılıyor. Ama ne olduğunu kimse bilmiyor. Ben bilmiyorum. Açıklandı Genelkurmay’da bilmiyor. Bakanlar bilmiyor. Bunun önemli bir aktörü olması gereken HDP’de bir milletvekili dedi ki, bizde bilmiyoruz. Kim biliyor? Parlamento? Hiçbir milletvekili bilmiyor. Parlamentonun da bilgisi yok. Bakın ben size daha konuşmamın başında bu sorunun çözümünde meşru zeminin dışına çıkmamaya özen göstermemiz gerektiğini söylemiştim. Meşru zemin dışına çıkılmaması lazım. Devlet meşru zeminin dışına çıkarsa saygınlığını yitirir. Sadece ülkede değil dünyada da saygınlığını yitirir. Meşru zemin nedir? Bizim gösterdiğimiz yoldur. Parlamentoda ben bu sorunu çözeceğim diyeceksiniz. Şimdi sorun Abdullah Öcalan’la dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki bir görüşmeydi. Şimdi Davutoğlu’yla Öcalan arasında görüşmeler yapılıyor. Ne görüşüyorlar kimse bilmiyor. Ne vaatlerde bulunuyorlar kimse bilmiyor. Biz akil adamlar heyetini şunun için istemiştik. Devlet meşru olan insanlarla görüşür. Meşru insanlarla görüşür. Devlet elbette ki gizli görüşmeler yapar. Ama gizli görüşmeler kamuoyuna yansımaz. Yansıdığı andan itibaren devlet onu tanımaz” ifadelerini kullandı.

“YÜZDE 10 SEÇİM BARAJININ KALKMASI LAZIM. BİRİNCİ ÖNERİMİZ BU”

“Devlettin elbette ki gizli operasyonları olabilir. Ama bunu toplumun önünde yapamazsınız” diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“O zaman saygınlığınızı yitirirsiniz. Eğer parlamentoda olsaydı akil adamlar gidip herkesle görüşebilirlerdi akil adamlar. Bizim zaten akil adam önerimiz buydu. Toplumun her kesimiyle görüşmek, çözümle ilgili gelen her türlü görüşmeyi almak, parlamentoya taşımak ve milletvekillerinin tartışmasına zemin hazırlamaktı. Bunu yapmaktı. Ama bu olmadı. Biz bunun ötesinde düşüncelerimizi ifade ettik. Yeterli mi bu düşünceler? Hayır. Biz bu sorunun çözümünün demokrasi ve özgürlükten geçtiğine inanan bir partiyiz. Demokrasi ve özgürlüğün kısıtlandığı bir yerde bu sorun çözülmez arkadaşlar. Bize dediler ki, hangi demokrasi, hangi özgürlükten söz ediyorsunuz? Size bilgi vereyim o konularda. Birincisi şu; eğer siz 12 Eylül askeri darbesinin yasalarıyla bu ülkeyi yönetirseniz yönetemezsiniz. Yüzde 10 seçim barajı. Yüzde 10 seçim barajının kalkması lazım. Birinci önerimiz bu. Ben A partisine oy veriyorum milletvekilini B partisi çıkarıyor. Olmaz böyle bir şey. Hangi dönemde çıktı bu? Askeri dönemde çıktı. Dünyada böyle bir uygulama var mı? Dünyada böyle bir uygulama yok. Demokrasi istiyorsanız milletin oyunun sandığa tam yansımasını istiyorsanız yüzde 10 seçim barajının kalkması lazım. Makul bir düzey olabilir. Biz bunu söylediğimizde dediler ki siz samimi değilsiniz. Bizde samimi olduğumuzu kanıtlamak için götürdük kanun teklifimizi verdik. Buyurun kim samimi kim değil. Biz yüzde 10 seçim barajının kalkmasını istiyoruz. %1 oy bile alan bir partinin en azından Genel Başkanı parlamentoya gelebilmeli. Temsil edilebilmeli. Neden dışarıda kalsın parlamentonun dışında? Çünkü bir siyasi oluşumu halktan destek bulan veya yüzde 10 veya yüzde 5, yüzde 2, yüzde 1 oy alan bir siyasi organizasyonu parlamentonun dışına ittiğiniz zaman sesini nerede çıkaracak? Sokaklarda. Oysa parlamento zeminini hazırlamamız lazım.”

“12 EYLÜL DÖNEMİNDE ÇIKAN BU YASALARIN ORTADAN KALKMASI LAZIM. TÜRKİYE’NİN BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİYE İHTİYACI VAR”

Milletvekillerini seçenlerin siyasi partilerin Genel Başkanları olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “ Onlar sizin önünüze bir liste koyuyorlar bunlara oy verin diyorlar. Bu mu demokrasi? Neden vatandaş kendi milletvekilini doğrudan seçmiyor? Bunun yolu var. Uygulayan ülkelerde var. Ama biz bunu yapmıyoruz. Bunun da değişmesini istedik. Bunun da yasa teklifini verdik. Samimiyiz. 12 Eylül döneminde çıkan bu yasaların ortadan kalkması lazım. Türkiye’nin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var. Biz üçüncü sınıf ülke değiliz. Üçüncü sınıf demokrasiye ihtiyaç duymuyoruz. Batının birinci sınıf demokrasisinin koşullarının aynen Türkiye’de olmasını istiyoruz. Toplantı, gösteri yürüyüşleri. Poşu takan çocuğa 18 yıl hapis veriyorsunuz arkadaşlar. Bu olmaz. Yürüyüş yapan öğrencilerin üzerine veya eylem yapan öğrencilerin üzerine TOMAlarla, biber gazlarıyla müdahale ediyorsunuz. Onlara baskı uyguluyorsunuz. Bu doğru değildir. Ama ben bunları savunurken asla şiddeti savunmuyorum. Öğrenciler veya yurttaşlar demokratik tepkilerini gösterirler şiddet uygulamaksızın. Buna çok dikkat edeceğiz. Şiddeti uygulayan kim? Hükümetin talimatıyla emniyet güçleri. Şiddeti uygulayanlar onlar. Bunu kabul etmeyiz. Demokrasilerde anayasada bir kural var. Bakın, anayasanın ilgili maddesi derki silahsız ve saldırısız önceden izin alınmaksızın herkes toplantı ve gösteri yürüyüşünde bulunabilir. Anayasanın kuralı budur. Bu kurala uyuyor muyuz? Uymuyoruz. Siyasi iktidar bu kurala uymuyor. Bu kurala uyulması lazım” diye konuştu.