Çocuk istismarı, yaşlı istismarı, kadın istismarı…
Bu tabirleri günlük hayatımızda bol bol duyuyoruz. Peki, sağlık çalışanlarına istismar… Hiç duydunuz mu?
Belki duydunuz. Aslında birçoğumuzun gözünde sağlık çalışanları; suratsız, insanlara kötü davranan, tek işi çay kahve içmek olan, gece nöbetlerinde yan gelip yatan bireyler olarak canlanıyor. Siz orada acınızı, sancınızı çekerken onlar sadece karşıdan bakıyorlar değil mi? Değil!
Son günlerde sıkça duyar olduk. Ülkemizin dört bir tarafından bu haberler geliyor; Adana ‘da mesaisi biten doktor tekme tokat dövülüyor, Erzurum ‘da annesine erkek doktorun iğne yapmasını istemeyen kişi doktora saldırıyor, İzmir ‘de hakaret etmek isteyen hasta yakınını şikâyet etmek isteyen doktor tehdit ediliyor, Yalova ‘da bir hemşire polis memuru tarafından tartaklanıyor, Gaziantep ‘de bir doktor kanser hastası olan hastayı kurtaramadığı için öldürülüyor, Muğla, Van ve daha birçok yerde sayamadıklarımız…
Bunlar sadece buz dağının görünen yüzü. Bir de görünmeyen niceleri…
Aslında bizim öldürdüğümüz, dövdüğümüz ve hakaret ettiğimiz o insanlar, çok yorucu bir eğitimden sonra o yerlere geliyorlar. Mesleklerini yapabilmek adına birçok şeyden vazgeçiyorlar. Nelerden mi?
Üniversite öğrencilikleri ders çalışarak, etüt odalarında sabahlayarak geçiyor. Mezun oluyorlar yetmiyor, uzman olmak için uğraşıyorlar. Uzman oluyorlar hayatlarının çoğu nöbetlerde sabahlamayla geçiyor. Herkes resmi tatil, bayram tatili yaparken onlar belki 48 belki de 72 saat bayram nöbeti tutuyor. Bu arada evlerini, eşlerini, çocuklarını ve anne-babalarını ihmal ediyorlar. Annesinin elini öpmeden, çocuğunu görmeden nöbette bayram yaşıyorlar. Birçoğu çocuklarının büyüdüğünü bile doğru düzgün göremiyor. Neden? Belki bir can daha kurtarabilirim, belki bir yaraya daha merhem olabilirim diye.
Şunu unutmayalım!
Sağlık çalışanlarımız da insan. Onlar da etten ve kemikten, onların da bir sabrı, onların da bir dayanma gücü var. Onların da sorunları var. Her insanın taşıyamayacağı kadar omuzlarında taşıdıkları yükleri var. Her gün yüzlerce insanın hikâyesine tanık oluyorlar. Belki uzun süredir baktığı hastasını kaybettiğinde canı yanıyor, bir bebeğin doğumuna yardım edip mutlu oluyor… Bazen refakatçisinin, ailesinin bile bakmadığı hastaya onlar bakıyor. Ama şunu düşünün; bir anne bile her zaman çocuğuna gülümseyemiyor ya da bir çocuk annesinin her isteğini yerine getiremiyor. Aile içinde bile bu durum böyleyken sizce bu kadar yoğun, yorucu ve yıpratıcı bir mesleğin biraz toleransa ihtiyacı yok mu?
Doktor ve hemşireler dâhil tüm sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet ve öldürme olaylarının, geçen yıla göre %156 arttığı söylenmekte.
Peki, bizim için uğraşan, sağlığımızı iyileştirmeye çalışan, gerektiğinde başımızda sabahlayan bu kişilere yaptığımız hak mı? Bunun kararını da size ve vicdanınıza bırakıyorum. 
Geleceğimiz için şiddetsiz günler umuduyla…