Günümüzde siyaset ve siyasetçi kavramı çok daha bilimsel bir niteliğe bürünmektedir.

Bir zamanların vaat etmek, ikna etmek, kayırmak ve ne pahasına olursa olsun iktidara yürümekle eş görülen kavram artık; hizmet, üretim, refah, kalkınma, yatırım ve toplum mutluluğu gibi kavramların kullanılmasına dönüştü.

Bu anlamda bir zamanlar siyasetçi yönetici, bürokrat idareci gibi bir algı ile yürüyen işler değişti. Artık siyasetçi ve bürokrat iç içe, el ele ve kol kola olmak zorunda.

Üstelik baş döndüren bir hızla gelişen teknoloji insanların adeta saniyeler içinde tüm olaylardan haberdar olmasını sağlar hale geldi. Basın – Yayın organlarındaki teknolojik gelişmeye bir de sosyal medya eklenince doğru yanlış haberler anında patlamakta.

Geçmişte siyasiler bürokratları her türlü emelleri için yönlendirme ve sözlerini dinletebilme konusunda tam bir güç oldukları inancı ile davranırlardı. Günümüzde artık bürokraside görevli olanlar mesleki gelişmişlikleri ile yanlış olan şeyleri yapma konusunda çekimser kalabiliyorlar. Kurallar da bir o kadar katı.

AK Parti iktidarlarında her türlü güçlüğe, kazanılmış yanlış alışkanlıklara rağmen temiz siyaset, şeffaf siyaset konusunda bir uğraş veriliyor. Bu şeffaflık artık öylesine bir beklenti oluşturdu ki Devlet sırları hakkında bile açıklama beklenir hale geldi.

Taşra her zaman merkezi yönetimler gibi olmaya biliyor. Zaman zaman bir gücü, özellikle siyasi bir gücü elinde bulunduranlar bunu abartarak tanrısal bir güce sahip oldukları şaşkınlığına kapılabiliyorlar. Bu nedenle taşrada siyasi çöplükler bir hayli doludur.

Göreve yeni gelen birisi ilk anlarını adeta bir balayı havasında geçirir. Niyetler halis, amaçlar yüce, nezaket sonsuzdur. Taşranın ağalık düzeninden gelen halkı da, güç sahibine iyi davranmayı hep abartarak bu yetki sahiplerine biraz da gaz verirler. Buna, çıkar beklentileri içinde olanların yağcılık ve yalakalıkları da eklenince, temel değerlerinde noksanlık olanların elbet tanrısal güç fikrine kapılmaları doğaldır.

İster yönetici ister idareci olsun, hedef kitlesini hiçbir zaman unutmamalıdır.

Bu temelde halkın ta kendisidir. Yani kamuoyudur. Kamuoyu aydınlandığı kadarı ile fikir sahibi olur. Elde ettiği fikirleri kültürü kadar yorumlar. Ancak kamuoyu da elbette başıboş ve sahipsiz değildir. Çeşitli üstünlükler ile ön plana çıkmış ve toplumbilimde adına kamuoyu liderleri dediğimiz kişiler toplumun fikirlerinin oluşmasında önemli bir rol oynar.

Geniş bir faaliyet alanı olan bir konuda yönetici ya da idareci iseniz her birimdeki işlerde uzman olmanız imkansızdır. Bir fabrika sahibinin mükemmel bir mühendis, usta olması mümkün değildir. Hatta finansman kaynaklarının yönetiminde bile uzman olması söz konusu olamaz. İşte bu noktada da danışma işlevi devreye girer.

Atalarımızın aksakallılar, atamanlar olarak adlandırdıkları bu kimseler uzman oldukları konularda fikir beyan eder, seçenekleri sunar. Son karar yöneticinindir belki ama tüm şartların süzgeçten geçmesini sağlayanlar da bu kimselerdir.

Böylece oluşmuş kararların artık idarecilere tebliği ve uygulanması daha verimli sonuçlar alınmasını sağlayacaktır.

Eğer bir yönetici danışma yolunu seçmemişse, kamuoyuna sırtını dönmüş ya da duymazdan geliyorsa, kamuoyu lideri vasfındaki insanları bilgilendirmiyor ve zaman zaman da mütalaalarını almıyorsa verdiği kararların sağlıklı olduğu tartışılır.

İhtimal vermeyiz ama bir de, beytülmali ve kamu kaynaklarını nefsani çıkarları için kullanmak için elinde bulundurduğu yetkiyi yeterli görür, ben yaparım, kime ne, kimse duymaz, kimse hesap soramaz, benim hakkım yanlışlarına düşerse o daha vahim.

Günümüzde idarecilerin uyması gereken kurallar artık çok katı ve teknik, kalem oynatmaya uygun değil. Üstelik belirttiğimiz gibi haber kaynakları saniyeler periyodunda işliyor. Elbet bir de bu işin İlahi Mizanı var. 

Bu tartışmayı da bilgilendirilmeyen ya da yanlış bilgilendirilen kamuoyu yapmaya başlarsa işte o zaman fırtına geliyorum der.

Hiçbir yaratılmış kul da tanrısal bir güç olamadığına göre, hiç kimse yönettiği tüm birimlerin tüm bilgilerine hâkim olamayacaksa, günümüzün her an her şeyden haberi olan kamuoyuna karşı geçmiş siyasetçilerin yönettiklerini tebaa görme alışkanlığını sürdürmesi siyasi çöplükteki yerini kendi elleri ile hazırlaması demektir.

Dünya ve Türkiye ölçeğinde bir avuç sayılabilecek azlıkta bir insana yönetici olmak, üstelik iktidarın en üst seviyede gücünü yanında hissetmek, temelde ahlaki ve kültürel seviyesi ortalamaların üstünde insanlara mutluluk verecek hizmetleri sağlamak çok da zor olmasa gerek.

Eğer amaç gerçekten bu ise…

Yok, başlangıçta bu amaçla yola çıkılıp da tanrısal gücü iliklerinde hissedince zihniyetler raydan çıkarsa bu dünya, ahiret, sandık, seçim, sokağa şerefle çıkamama, Ankara’dan fırça yeme, buhran, kariyer kaybetme gibi kavramlar birer muz kabuğu olur ve kaydırarak siyasi çöplüğün derinliklerine atar.

Allah kimseyi dili ile Allah’ın kurallarına uyduğunu bağıran ama icraatları ile her türlü yanlışı yapan kullarından eylemesin. Bu dünyada ise kamuoyu asla affetmez, yasalar hiç affetmez…