Dünya ne medeniyetler yaratmış ne medeniyetler yok etmiştir. Varoluş ve yok oluşta evrensel değil milli çıkarlar belirleyici rol olmuştur. Bir medeniyetin de en önemli varoluş şemasını  kültür çizer.  
    Tarih der ki; “Medeniyetler havzasının en önemli sacayaklarından birisi de elbette  Türk milli kültürüdür”.  Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar; din, edebiyat, sanat, ahlak, gelenekler, görenekler ve dil gibi unsurları içine alan bir çınar ağacıdır Türk milli kültürü. Bu kültür ağacın belki de en dirayetli ve uzun süre dalına tutunanı dildir. Çünkü geniş bir açıdan baktığımızda  medeniyetlerin ve kültürlerin nesilden nesile aktarılmasında en önemli rolünü dil üstlenir. Bu sebepten dolayı  geniş bir havzada hüküm sürmüş Türk medeniyetinin dili de geniş bir içeriğe sahiptir. Fakat  Türkçe  son zamanların en güçlü mücadelesini tek dişi kalmış bir canavara karşı vermektedir.   
    1277’de bize resmi bir vasiyetle intikal edilen Türkçe! Orta Asya’nın ve Anadolu’nun yüreği Türkçe! Kerimüddin Karaman Bey’in oğlu Mehmet Bey tarafından yayınlanan fermanla devletçe halk nazarında güvenceye alınan Türkçe! 
     Batı medeniyetlerinin dünya siyasetinde, teknolojisinde, ekonomisinde söz sahibi olmalarının sebebi tek bir stratejik halka üzerinde yoğunlaşmamalarıdır. Bilinir ki medeniyetlerin yok olması silahla ve savaşla mümkün değilse kültürlerini yok etmekle mümkündür. Kültürün bel kemiği olan dilin yok olması da bu anlamda yapılacak faaliyetleri kolaylaştıracaktır. Destanlarla tarih yazan bir medeniyetin zengin geçmişini yok etmek, yozlaştırmak ve mazide bırakmak maneviyatını yok etmekle elbette mümkündü. Çünkü dil yok olursa tarih yok olur, tarih yok olursa milli benlik yok olurdu. 
    Peki, gözü kara bir medeniyetin kök saldığı kültürü nereden yok etmeliydi? Teknolojinin vasıtasıyla kolayca hâkim olunabilecek bir yerden başlamak süreci kısaltacağından işe  genç dinamik insanlardan ve onların sıklıkla vakit geçireceği mekânlardan yola çıkılmalıydı! Biliyoruz ki en çok vakit geçirilen mekânlar cafeler oldu artık. Ve tabii ki müşteri arttırmak için her yol mubahsa tabelalar ile algı oluşturmak gerek! Şimdi içeri giriniz ve cam kenarı bir yere oturup görevlinin bize Getirdiği menüden yiyeceğininizi seçiniz! Tatlılardan “tramisu ve brovni”, “içeceklerden milksaheke ve latte” olabilir!
     Bir de teknolojinin bize hapis hayatı yaşattığı uyurken bile yastığımızın altından eksik etmediğimiz kıymetli telefonlarımızdan söz edelim! İletişimin babası olan telefonlarımızda en çok kullandığımız mesaj uygulamalarının malum isimleri ve aynı uygulamayla irtibata geçerken kullandığımız ifadeler ne basitler!  Sadece İngilizce değil veba sebebi; Fransızca, Arapça, farsça…  Birbirimizi anlamak iletişim kurmak dinlemekten geçse de bazen kulağımızı dört açtığımızda bile anlamakta güçlük çekeceğimiz durumlara düşebiliyoruz. Yine Türkçeye göz ardı edilemeyecek bir başka çelme ise; mesaj yazımının hayatımızın günlüğü olması. Gün içerisinde onlarca kişiye mesaj yazıyoruz birleştirsek buradan bir günlük çıkacağı kanaatindeyim. Fakat nasıl bir günlük! “slm, tşk, kib, aeo” gibi harf birleşimlerinden oluşan bir günlük düşünülürse! 
    Yine, bir ilden bir ile alışveriş yapmak için gittiğimiz marka” AVM’ler, Plazalar, forumlar”! 
    Spora giderken giydiğimiz (bakın bunun bile Türkçesini kullanamıyorum) sol üst köşesinde paha biçilemez amblemlere sahip “tişörtlerimiz” ya da “eşofmanlarımız”! 
    Karşılıkları yok diye içimizden geçebilir fakat yabancı kelimelerin  karşılıkları olsa da günlük hayatta kullanımı yaygınlaştırılamıyor. Bazı kurum kuruluşlar öz Türkçede yer alan sözcüklerin kullanımı için büyük mücadeleler verse de engel olunamayan bir değişim yaşanmaktadır.
     Türkçenin burada da almış olduğu ağır darbe yabancı dillerin sarmaşık misali dilimizi  sarıp sarmalamasının sonucudur.  Bu sarmaşık bizi kaybetmeden ve kaybolmadan elimizde avucumuzda var olan ve Karaman’a emanet Türkçenin ebediyen muhafazası için gelin Türkçe konuşalım!