Cihannüma Karaman Şubesi tarafından düzenlenen Pazar Sabah Namazı Buluşmaları devam ediyor. Bu haftaki sohbette Mülteciler konusu işlendi. Aktekke Camisinde eda edilen namaz sonrası Hatuniye Medresesine geçildi. Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program KMÜ İslami İlimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nasseruddin Mazheri’nin sohbetiyle devam etti. Nasseruddin Mazheri Konuşmasında;

Mülteciler Bir Millet İçin Allah’ın İmtihanıdır

Değerli katılımcılar! Bu günkü sohbetimizin konusu mültecilerdir. Dedik ki bu mesele Allah’ın imtihanıdır. Evet, gerçekten de Allah’ın imtihanıdır. Bir millet ya bu imtihandan geçer veya sınıfta kalır. Sınavlar bildiğiniz gibi çeşit çeşittir. Ama bu sınav toplumun bütün fertlerini kapsayan bir imtihandır. Her kes buna dâhildir. Her kes mutlaka bu imtihan ile karşılaşır. Zenginde fakir de, patronda, işçide, ev sahibi de kiracıda, doktur da, hemşire de, öğretmen de, öğrenci de, emlakçı da ev sahibi de, amir de memur de, Hulasa her kes bir şekilde bu imtihana maruz kalmış ve kalacaktır.Birçoğu bu imtihanı Allah (c.c)’ın fazlıyla kazanacak birçoğu de belki bu güzel fırsatı elden edecek ve kaybedecektir.

Gördüğümüz gibi yaşadığımız toplumda bu imtihan ile her kes karşılaşmıştır ve karşılaşıyor da. Çünkü toplumda saydığımız bütün sınıftan insanlar yaşıyor. Bir tarafta her şeyini kaybetmiş hatta en yakın akrabalarını bile toprağa vermiş, şiddetten ve ölümden tit tir titremiş bu topluma sığınmış insanlar var. Diğer tarafta da Allah’ın verdiği emniyet ve türlü türlü nimetlerde yüzen evinde barkında yaşayan insanlar var.İşte tam bu bağlamda Enbiya süresinin 35. Ayetinde Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “her nefis ölümü tadacaktır, sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz ve bize döndürüleceksiniz”.

Ayette Allah (c.c) ilk olarak bu ayette gafil insana ölümü hatırlatıp şunu demek istiyor: kendini bu yaşadığın dünyada sonsuz ve ölümsüz zannetme! Sen öleceksin. Sen buralarda kalıcı değilsin.Zalim isen de mazlum isen de sonunda bizimle karşılaşacaksın ve mükâfat veya cezanı hak ettiğin gibi elde edeceksin. Ayetin ikinci şıkkında de şunu belirtmek ister: zannetme ki biz sadece kulu sadece musibetlerle, felaketlerle deneyeceğiz. Hayır! Bizim imtihanımız her ikisinde de vardır.Nimet içinde olduğun zaman acaba sana verilen nimetin kadrini bilip şükrettin mi yoksa diğer insanları ezmek ve istismar etmek için mi kullandın.

İlginçtir ki Allah (c.c) ne zaman imtihandan bahsetse ölümden de bahseder. Mülk süresinin ikinci ayetinde de şöyle buyurur: “o hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır, o mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır”.

Ensar ve muhacir kavramından bahsetmek zordur. Çünkü onun gereğini yerine getiren ve ne anlama geldiğini bilen, bu dini kavramın farkında olan, bu şuuru taşıyan insanların sayısı bütün Müslüman toplumlarda azdır.Devlet zaten elinden gelen her türlü yardımı mültecilerden esirgemiyor. Bunu mucamele olsun diye demiyorum her kes buna şahittir. Bunu söylememek ve dile getirmemek aslında haksızlıktır.

Yaşadığımız toplumda yardım sever insanların da sayısı az değildir. Ben şahsen gecesini gündüzüne katan ve mültecilere karşı her türlü fedakârlıkta bulunan birçok insan tanıyorum. Onların kapısına kadar giden, hal ve hatırlarını soran, onlarla hasbihal eden, dertleşen, dili bilmese de gönül diliyle onlarla muhatap olan birçok insan var. Bu duyarlı insanların sayesinde hem onların ihtiyaçları gideriliyor hem de toplum iç huzura kavuşuyor. Hatta bu yardım yapan insanların bazıları o kadar samimidirler ki kesinlikle yardımlarını ilan etmiyorlar, hatta fotoğraf bile çekmiyorlar, çektirmiyorlar. Mülteci de yardımın nerden geldiğini bilmiyor, onuruna da dokunmuyor.Bunlar çok güzel örnekler. Bunları zikretmeden geçmek olmaz.

Mültecilere işverenler ise tespit ettiğimiz kadarıyla dörde ayrılır. Daha çok çeşitleri varda burada en bariz ve göze çarpan patronlardan bahsedeceğiz.

Birinci kesim: bu kesim Allah’tan korkan ve kul hakkına riayet eden patronlar ve işverenlerdir. Bunlar toplumun bereketi ve manevi sermayesidir.Bunlar adamın çalışma karşılığı neyse neyi hak etmişse ayrımcılık yapmadan zamanında veriyorlar. Aynı şartlarda yerli ve mülteciyi çalıştırıp ikisine de aynı ücreti veriyorlar. Bunlar sınavı kazanan ve kul hakkını riayet eden kimselerdir. Onlara karşı asla kötü muamelede bulunmazlar. Mağduriyetlerini istismar etmezler. “bu zaten mecburdur ne versem alır, sabahtan akşama kadar çalıştırıp ayda 4 yüz 5 yüz TL da versem kabul eder” mantığıyla hareket etmezler. Bilirler ki Allah (c.c) emniyet ve nimet vermiştir ve bu insanları Allah (c.c) bizi sınamak için bizim iş yerimize kadar sokmuştur. Allah (c.c) dileseydi tersi de olabilirdi, ama olmamıştır, bizi ev sahibi yapmış onları da muhacir ve mecbur işçi…

İkinci kesim: mültecileri yerlilerle aynı şartlarda çalıştırıp az ücret verenlerdir. Bilirler ki bu çalışmaya mecburdur. Sigortası zaten yoktur.Her ne kadar işçi o parayla yetinse, ses çıkarmazsa da içinde işverene karşı bir ukde oluşur ve derinden derine nefret besler. “Ben arkadaşlarımla aynı şartlar altında hatta belki daha ağır işlerde çalışıyorum ama onun yarısı kadar bile ücret alamıyorum” diye söylenir. Birçok işverenler bunu yapıyorlar. Bir vicdanlı Müslüman’a bu asla yakışmaz.

Üçüncü kesim: yurt dışından gelmiş mecbur Müslüman kardeşini aylarca çalıştırıp tek bir kuruş bile vermezler. Onu köle gibi zannedip istedikleri işi yaptırırlar ve karşılığını asla vermezler. İşte bu insanlar hem kul hakkına giriyorlar hem de toplumun iç barışını ve huzurunu bozuyorlar. Aynı zamanda mağdur insanların topluma karşı ve millete karşı kin beslemelerine vesile oluyorlar. Biliyorlar ki bu yabancı işçi hakkını arayamaz, dili de bilmez, kimseyi de tanımaz. Zaten kanuni olarak da şikâyette de bulunamaz. Dünya hayatı ve meşgalesi bunların vicdanları köreltmişti. Bunlar işverenlerin yüzkarasıdır. Bunları uyarmak ve yaptıklarının doğru olmadığını söylemek hepimizin görevidir. Toplumun başına bir bela gelse de bu gibi insanların yüzünden gelir. Çünkü bunlar mazlumların ahını alıyorlar. Bunlara karşı susarsak bu vebale hepimiz ortağız demektir.

Dördüncü kesim: yabancı işçinin çalışma karşılığının bir miktarını verip bir miktarını ellerinde tutuyorlar. Yabancı işçiyi kendilerine bağlamak için ve onu kendilerine ait işyerine çalışmaya mahkûm etmek için böyle bir metot uyguluyorlar. Bazıları da parayı yerli işçilere zamanında ödeyerek yabancının hakkını aylarca bekletiyorlar. Biliyorlar ki yerli işçiler bu parayla çalışmaz, bunlar giderse işçi bulamam. Hz. Peygamber (s.a) buyurur ki: “İşçinin teri kurumadan ücretini veriniz”. Bu kesimi de uyarmamız dini ve vicdani görevimizdir.

Çeşitleri ve kesimleri çoğaltmamız mümkündür… hepsini burada zikredemeyiz. Her kes kendisinin ve vicdanının müftüsü olsun… Düşünsün taşınsın…Acaba ben de bu sınav ile karşılaşmış mıyım? Karşılaşmışsam kazanmış mıyım? Yoksa kaybetmiş miyim?

Müslüman muamelesinde Müslümanlığın gereğini hayatında yansıtmazsa ne kadar namaz ve niyazda bulunsa da faydası olmaz. Kul hakkını Allah (c.c) asla bağışlamaz. Kul ve Allah (c.c) arasındaki meselenin bağışlanması tövbeye bağlıdır. Ama anlattığımız konular kul hakkı olunca asla kurtuluş yoktur. Bir büyük alim der ki:“halka hizmetten başka bir ibadet tanımıyorum”. Gerçekten de öyledir. Hz. Peygamberimiz de der ki: “din muameleden ibarettir”.

Bu günler geçecek, gök kubbe altında sadece güzel veya kötü hatıralar kalacaktır. Gelin onların nesilden nesle güzel hatıralarımızı birbirine ve gelecek nesillerine aktarmaya vesile olalım. Ben de bir zamanlar şu anki Suriyeliler gibi Pakistan’da ailemle mülteci idim. Pakistan halkını ailecek sevdik ve hala da hayır ile onları yad ediyoruz. Çocuklarıma da o eski günleri naklediyorum. Türkiye halkı için mültecilerin gönlünü kazanmak büyük bir sermayedir. Bu sermayeyi elden kaçırmayalım.

Allah (c.c) hepimizi bu sınavdan yüz akıyla çıkmayı nasip eylesin! Amin..

Program bir önceki ay okunan hatimlerin duasıyla sona erdi.