Yüreğimin parçaları mı o yıldızlar? Birleşip güneşim mi olacaklar? Yoksa karanlığıma ay mı? Ne bekliyorum böyle? Olmazı mümkün kılacak bir gücüm mü var ki? Kalbimin nasırlarında mı saklı mutluluk? Henüz haketmediğim içindir belki bu denli uzaklığı gelmezliği olmazlığı… Halbuki, neler neler istemedim ben hiç. Sadeydi basitti kendimce içimde büyüttüğüm özlemler. Yücelttiğim yegane şey sevgiydi, vermeye ölesiye gönüllü benliğimde… Neden der yürek, neden unutmaya bu kadar zorlanır aklım ben çırpınırken hatırlamaya… Varlığımın verdiği savaşın galibi mi olacak bu sualler? Cevabını bulamadan son mu bulacak naçar hayatım? Yollar hep gidilesi bir yeri anımsatır bana, “bir yer var” der, umut edilesi… Vardığında eksikliğini bitirecek bir yer… Umuttur sonsuz gibi görünen yollar bana. Acı yüklü kervanlarım hep benimle yürüse de o yollarda, yine de tutunduğum tek dalımdır… Yolculuğumun nağmeleriyle başlıyorum gitmeye… “Haydi artık gidelim bu kapıdan, ışık söndü ayaz bastı gönlüm. Tanıyanlar nerden diye sormadan, terkedelim sokağını gönlüm, başımın belası. Yavaş yavaş alışalım geceye, umut etme ne yarına seneye. İki de bir tutup da pencereye, dönüp dönüp bakma artık gönlüm. Gönlüm gönlüm başımın belası… Şimdi şurdan çıkacağız caddeye, yaralıyız belli etme kimseye. Yardan kalan bu ateşi sinede, yaka yaka kül olalım, gönlüm…” …