NERDE O ESKİ KIŞLARIMIZ


Hepimiz çağın gerektirdiği teknolojiyi uzun zamandır kullanmaya başladık. Asansör, kalorifer, bilgisayar derken zaman birden geçiyor, gün gün ömrümüzden ömür gidiyor farkında olmadan. Çok değil bundan 30-35 yıl önceye kadar herkesin evinde kalorifer diye bir şey yoktu. Durumu iyi olanlar dışında herkes kömür sobası ile ısınıyordu. Köylerde 2 oda antre diye hitap edilen 1 aralık aynı zamanda mutfak olarak kullanılıyordu. Odanın birinde aileler, birinde tezek kayılırdı. Tabi o zamanlar başka yakacak yok.



Kuzine soba yanar, tezek kokusuna aldırmadan fırınında kumpir (patates) külçe ve mayalı pişirilir soba üstünde kestane kebap yapılırdı. Tabi hep kışın yapılırdı. Akşamları elektrik olmaz, kalabalık ailede ya da bir misafir geldiği zaman ebelerimiz hikâyeler anlatır, kahve fincanlarıyla yüzük bulma oyunu oynardık. Kimi zamanda bilenler ev yapımı pişmaniye ve arabaşı çekerlerdi. Meyvenin yanında kestanesi, üzerine meneviş serpilmiş buğday bulguru, nohut ve bulgur kavurgası yenilirdi. Şimdi şöyle bir geçmişe baktığımızda hey gidi günler hey diyorum. Artık eski kışlar da kalmadı eski komşuluklarımız. Herkesin evinde kaloriferi, televizyonu ve bilgisayarı var. Eski kültürlerimizi de kaybetmeye başladık. Artık bayramlarda bile aileler bayram kahvaltılarını yapmıyor, büyüklerini ziyaret etmiyor, kendilerini otellere ve tatil yerlerine atıyorlar. Hatta bayram harçlıkları bile sadece öğrenciye verilir oldu. 
 

Ah nerde o eski kışlarımız, tezek kokusunda pişen sütlerimiz, fırında pişirilen külçelerimiz, kumpirlerimiz, kestane kebaplarımız nerde. Nerde o eski günlerimiz, karanlıkta anlatılan hikâyelerimiz, yüzük oyunlarımız, kör ebelerimiz nerde. Şimdi hepsi birer tatlı bir anıdan ziyade acı kayıplarımız. O günleri çok özlüyorum. Çok şey kaybetmenin yanında çok şey de kazanıyoruz ama bu kazanımda sağlımızı da etkilemekte. Doğa artık doğallığını kaybetmekte, mevsimler sürekli değişmekte, insan genetiği artık bozulma noktasına gelmiştir. Doğa da hayvanlar, fenni yemler ile beslenmekte, süt ve süt ürünlerine koruyucu madde atılmakta, zamanında yağmayan yağmur ve kar yüzünden sulanmayan ekinler artık besin değerlerini yitirmiştir. Ne meyveler de meyve tadı ne de sebzelerde sebze tadı kalmıştır. Hemen hemen her mevsim meyve ve sebze yetişmekte ve seralar çoğalmaktadır.
Sözü daha fazla uzatmadan ve sizleri daha fazla sıkmadan son sözlerimi şöyle özetlemek istiyorum;
 
Elimizdeki her şeyin değerini ve kıymetini bilelim özellikle sevdiklerimizin. Kalplerini kırmayalım, sevgimizi saygımızı belli edelim. Onlara sevgimizi verirken gözlerinin içine bakalım. Bir insanı kaybetmek çok kolaydır.

Ama kazanmak bir o kadar zor. İnsan kalbi bir cama benzer, kazayla bir tabak kırsan yapıştırırsın ama bir kalbi kırsan bir daha eskisi gibi olmaz. Kadınlar bir çiçeğe benzer, ilgi beklerler şefkat isterler. Çirkin de olsa güzel de olsa böyledir. Onları hiç soldurmayın. Yoksa iş işten geçer, çok ah eder nerde o eski günler dersiniz.
Şimdi sizleri “Kaybetmek Kolaydır Kazanmak Zor” adlı şiirimle baş başla bırakıyor hepinizi “Şiir ve Türkü Tadında selamlıyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
 
  Kaybetmek Kolaydır Kazanmak Zor
 
Kaybetmek, kalp kırmak o kadar kolay ki, 
Ama kazanmak bir o kadar zor, 
kırılan bir kalbi, bir cam misali. 
Yapıştırsan da düzen tutmaz bir daha, 
Benim gibi, Savrulur dört bir yana. 
Ben hiç kazanamadım, 
hep kaybeden oldum, 
seni, diğerini, ötekini derken hep kaybettim. 
Her şey bana kaldı, 
Acı, hüzün, hasret, 
Gözyaşı, umut, yıkılan hayal, 
Hepsi bende. 
Elimde avucumda, 
sadece yaşam, nefesim kaldı. 
İstersen onu da al al be vicdansız. 
Zafer ÖZKAY