11 Şubat 2021 Perşembe günü kaleme aldığım yazıda içinde bulunduğumuz yılın hareketli ve bereketli geçeceğine dair görüşlerimi paylaşmış, seneye dair duygu ve düşüncelerimi kısaca dile getirmiştim. Aynı yazıda şehirdeki kimi kurumların toplantılar düzenlediğini ve bazı hazırlıklarla meşgul olduğunu ifade etmiş, sözlerimi “Basına düşen haberlerden, Karaman’da da kurumların Yunus Emre ve Türkçe Yılı için birtakım çabaların içine girdiği anlaşılıyor. Vali Sayın Mehmet Alpaslan Işık’ın riyasetinde yapılan toplantıların mahiyeti hakkında bildiklerimiz, basın açıklamasına yansıyanlar kadar. Bir Yunus/Türkçe sevdalısı ve araştırmacısı olarak çantada nelerin bulunduğunu hayli merak ettiğimi söylemek isterim. (…)” şeklinde sürdürmüştüm.

Bu yazıdan altı gün sonra Karaman Valisi Sayın Mehmet Alpaslan Işık imzalı bir davet mektubu aldım. Nazik davetleri için kendilerine bir kez daha teşekkür ederim. Toplantıya iştirakim de bu davet üzerine olmuştur. Elektronik bilgi sistemi üzerinden gelen çağrıda 19 Şubat Cuma günü, 2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı kapsamında şehrimizde düzenlenecek etkinliklere dair bir toplantı gerçekleştirileceği belirtiliyordu. Yazının dağıtımından programın geniş katılımlı olarak planlandığı hemen fark ediliyor, bu noktada daha önce dile getirilen bazı haklı serzenişlere de kulak verildiği anlaşılıyordu.

“Geç Kalınmış Bir İstişare Toplantısı” diye adlandırılabilecek program saatinde başladı. Sayın Vali’miz, programın başında gelinen noktayı özetleyen kısa bir konuşma yaptı. Sözlerinden bu işte samimi olduğunu, meseleyi mülkî amiri olduğu şehre, Hz. Yunus Emre’ye, Türkçeye hizmet olarak telakki ettiğini hissettim. Sayın Işık, sahnede Vali Yardımcısı ve İl Kültür ve Turizm Müdürü ile birlikte yer aldı, toplantıyı sonuna kadar aynı ekiple sürdürdü. Oysa toplantı, taşrada bu tür programların üç temel dinamiği olan Belediye ve Üniversite yöneticileriyle birlikte yönetilse kamuoyuna daha anlamlı bir mesaj verilmiş olurdu. Valilik Makamından sözü edilen kurumlara böyle bir talebin gidip gitmediğini, gittiyse nasıl karşılık bulduğunu bilmiyoruz. Ancak bundan sonraki toplantıların elbirliğiyle yürütülmesi yılın ruhuna uygun olacaktır. Zira “dirlik”, Yunus’un buyurduğu üzere “birliğin olduğu” yerdedir. 

Toplantının, geçtiğimiz Kasım ayında başlayan toplantılar zincirinin 10.’su olduğunu, mahiyetinde de nelerin yer aldığını o gün orada öğrendim. Bugüne kadar yapılan görüşmelerden, fikir alışverişlerinden program konusunda hayli mesafe alındığı belli oluyor. Fakat içinde müze, kütüphane, külliye, sergiler, animasyonlar, uluslararası sempozyum ve çalıştaylar, paneller, söyleşiler, kitaplar, yarışmalar, film gösterimleri vb. pek çok başlığın sayıldığı faaliyetler genellikle “Yunus Emre” üzerine planlanmış. Bu noktada Türkçenin dosyada biraz zayıf kaldığı göze çarpıyor. Türk dili,  Vali’mizin yerinde tespitiyle, Karaman’ın maça “1-0” önde başladığı bir alan. Dolayısıyla dosyanın dil yönüyle geliştirilmesinde yarar var. Şehrin Yunus Emre’yle ilişkisi üzerine odaklanıldığından olmalı, dosyada Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evren ve İstiklal Marşı yılına dair hiçbir şey bulunmuyor. Bu vesileyle bir kez daha hatırlatalım. Bizim Yunus’un bir ahinin soyundan geldiği ve Hünkâr bahçesinin “bir garip bülbülü” olduğu unutulmamalı. Bu zengin içeriğin ciddi bir finansmana ihtiyaç duyduğu da bir gerçek. İşin bu yönü tertip heyetince mutlaka hesap edilmiştir.

Soğuk ve kapalı bir mekânda, salgın tedirginliğinin yoğun biçimde hissedildiği bir ortamda icra edilen toplantı, toplumun her kesimini bir araya getirmesi bakımından faydalı olmuştur. Katılımcıların dile getirdiği önerilerin hepsi kıymetlidir ve dikkate alınmalıdır. Ancak bir kez daha anlaşılmıştır ki 1961 yılından beri birçok Türkçe ve Yunus Emre etkinliği düzenleyen Karaman için bu işleri kurumsal bir kimlikle yürütme zamanı gelmiştir. 2021, sevgili Âdem Kocatürk’ün de sözünü ettiği gibi, bu hayırlı düzenlemeye vesile olmalıdır. Kurumsallaşmanın beraberinde getireceği temel şeylerden biri, birlikte hareket etmek olacaktır. “Birlikdedür varumuz biz bir olduk kamumuz” diyen Yunus’un da arzusudur bu. İkinci kazanım işi ehline bırakmak olacaktır. “Yunus olma cahillerden ırak olma ehillerden” dizesi bu hakikati dile getirir. Üçüncüsü günü değil geleceği planlamak olacaktır. Büyük Yunus’un huzuruna anı kurtaracak işlerle çıkmak yakışmaz. Bu gerçeği “Ten fanidir can ölmez çün gitti geri gelmez/Ölür ise ten ölür canlar ölesi değil” şeklinde haykıran Yunus’un divanında sıkça görülen “her dem, erte gece, dün ü gün” sözleri hem sürekliliği hem geleceği vurgular. Bu anlayışın kazandıracağı bir başka husus, işleri usulüne göre tertip ve icra etmek olacaktır. Hiç kuşkusuz, yoluna yordamına göre yürüyen her iş er geç muvaffakiyetle neticelenecek, “pişirilerek söylenen söz (keleci)” gibi yüz ağartacaktır. “Usul olmadan vusulün olmayacağı” muhakkaktır.

Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evren, İstiklal Marşı… hepsi milletimizin ortak değeridir. Kadim medeniyetimiz hem kendi toplumuna hem insanlığa ışık olmuş, rehberlik etmiş pek çok değerle, önemli eser, hadise ve tarihle doludur. Bu abidevi şahsiyetler yahut hadiseler için UNESCO’nun girişimi / ilanı beklenmeden ülke sathında yıl boyu sürecek faaliyetler planlanmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, adı geçen şahsiyet ve değerlerin saygıyla, dikkat ve özenle yâd edilmeyi hak ediyor olmasıdır.

(Not: İl Müftümüz Sayın M. Lutfi Ketenci’ye 11 Şubat tarihli yazıda yaptığımız çağrıya kulak verdiği için teşekkür ediyoruz. Kendisinin öncülük ettiği bu hayırlı işin tüm ülkeye örnek teşkil edeceğinden kuşkumuz yoktur. Salonda gündeme getirilen birkaç hususun izahını daha sonra yazacağım. Toplantının uzamaması ve maksadını aşacağı için Rektör Yardımcımızın talimatıyla konuşmadığımın bilinmesini isterim.)