41 Kapı, 41 Bahçe…



Çocukluğumuzun en güzel hatıralarından biri de büyüklerimizden zevkle dinlediğimiz masallardır. Halk tarafından yaratılan, hayale dayanan ve çoğunlukla insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, dev, peri vb. varlıkların başından geçen olağanüstü olayları içeren bu anlatılarda masal kahramanı, içinde kırk odanın bulunduğu bir sarayda tek başına kalır ve elindeki anahtar demetiyle odaların her birini merakla açmaya çalışırdı. O, kapıları birer birer açarken biz oturduğumuz yerde duramaz, nefesimizi tutarak heyecanla sonucu beklerdik. Açılan her kapı, bin bir çeşit eşyanın, yiyeceğin, mücevherin bulunduğu bir dünya sunardı kahramana ve bize. Çocukluğun saflığını taşıyan, her türlü kaygıdan uzak, tertemiz, hayallerle örülü, sırlarla çevrili, zengin bir dünya… 
 

2010 yılının son günlerinde çıkan bir eser, İstiklâl Marşı İstikbâl Marşı 41 Dize 41 Yorum (Hat Yayınevi, 2010), masal kahramanlarının açtığı gizemli kapıları hatırlattı bize. Her biri bir usta kalem tarafından açılan 41 kapı, rengârenk çiçeklerin, türlü bitkilerin süslediği, kuşların, kelebeklerin hayat verdiği 41 bahçe…
 
İstiklâl Marşı’nı törenlerde okunan kuru bir metin olmaktan çıkarmak için hazırlanan bu eser, marşın kabulünün 90. yıldönümü münasebetiyle marşın sahibine bir armağan olarak düşünülmüş, Hasan Akay ve M. Fatih Andı’nın özel çabalarıyla yayına hazırlanmış. Marşta yer alan mısraların her biri hem ayrı ayrı hem de ait olduğu bütünden ayrı kalmayacak şekilde incelenmiş, yorumlanmış. Abdullah Uçman, Ali Çolak, Beşir Ayvazoğlu, Hayati Develi, İskender Pala, Musa Duman, Ramazan Korkmaz, Turan Karataş yorumlarıyla bu eserin hayat bulmasına katkıda bulunan, “şairin emeğine emeklerini ekleyen” değerli isimlerden yalnızca birkaçı. İstiklâl Marşı’nı millî marş ve edebî metin olarak ele alan Orhan Okay ismini ayrıca zikretmek gerek.
Ortak bir kanaatin ifadesi olarak İstiklâl Marşı, “ifade ettiği mana, taşıdığı değerler, bu mana ve değerlerin dile getiriliş şekli bakımından Türk milletinin ve Türk şiirinin yüz akı olan bir metindir.” (s. 13) Baştan sona insanları uyaran ve onlara uyanık olmayı salık veren, duygu ve vurgu değeri yüksek ifadelerle örülmüş bir şiirdir o. Millete armağan edilen bu eserin dua bölümlerinde ise boynu bükük, gözü yaşlı kişilerin ruh halini yansıtan bir üslup göze çarpar. Böylesine güçlü ve samimi duygularla yazılan bir metnin tahlil edilmesi birikim ve derinlik ister elbette.
 
Millî ve insanı değerlerle dinî motifleri dengeli bir şekilde birleştiren bu metin, yeniden yola çıkan bir milletin yol haritası niteliğindedir adeta. Esasen Akif’in şiir vadisinde ortaya koyduğu ürünler, birtakım duygu ve düşüncelerin ifadesi değildir. O, gerçekçi bir çizgide memleketin içinde bulunduğu siyasi, toplumsal şartları dikkate alarak fikir üreten, değişik teklifler getiren bir düşünce adamıdır. Bu yaklaşım tarzı hayat boyu çalışkan, üretken, dinamik ve enerjik bir duruş sergileyen Akif’in İstiklâl Marşı başta olmak üzere bütün şiirlerinde kendisini hissettirir. Dolayısıyla Akif’e mütefekkir-şair gözüyle bakmak, kendisini ve eserlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Türk edebiyatının usta kalemlerinin elinden çıkan yazılar şairin mütefekkir kimliğini vurguluyor, okurun gözünde belirginleştiriyor. Yazarların yukarıda sözü edilen kavramlar etrafında yaptığı açıklamalarla şiir, çağrışım alanını oldukça geniş bir alana yaymış ve ulaştırmış.
Başlangıçtan bugüne Türk şiir dilinin en güzel örneklerinden biridir İstiklâl Marşı. Akif’i ve hayat felsefesini yansıtan bu şiirde yer alan her kelime önemlidir ve tahtında farklı manalar barındırır. Ayrıca metin dikkatle incelendiği takdirde birtakım kelimelerin öne çıktığı, mısraları taşıdığı görülecektir. Her biri çok şey anlatan “sancak, ocak, hak, toprak, hürriyet, cesaret, şehit, hilal, iman, vatan, ezan, azim, kararlılık” kavramlarının yazarlar tarafından etraflıca işlenmesi bu düşünceyi doğrular niteliktedir. 
 
Şiirin öne çıkardığı kavramlardan biri olan hak, şairin dünyasında vazgeçilmez bir yer tutar. “Allah, doğru, doğruluk, gerçek, adalet” gibi pek çok manaya delalet eden bu kelime, eserin hemen her yerine nüfuz etmiş, iz bırakmıştır. Şiirde farklı sözlerle ifadesini bulan hakkı bilip tanıma, ona iman/itaat etme, hakka uygun konuşma ve davranma şairin temel ilkeleri olup bu millette görmeyi arzu ettiği hasletlerdendir. Mehmet Doğan (s. 191), Akif’in milletimizi “istiklâlini imanıyla hak eden millet” şeklinde nitelendirdiğini söyler. Bu ifade, hak-iman-hürriyet kavramları arasındaki ilişkiyi göstermesi bakımından önemlidir. Hakka tapmak, hakkı gözetmek, haktan yana olmak istiklâli bu millet için bir hak haline getirmiştir adeta. 
 
Hak, “adalet” demektir aynı zamanda. Mülkün temelinde adalet vardır. Modern dünyanın ve içinde yaşadığı toplumun adaletten uzaklaştığını gören şairin bu kavrama dikkat çekmesi oldukça manidardır. Nitekim Safahat’ta İslam âleminde adalet ve cesaretiyle öne çıkan halife Hz. Ömer’e çokça vurgu yapıldığı görülür. Bu tavır, devrin manzarasını resmetmekle birlikte Akif’in adalet ve cesaretiyle temayüz eden bir devlet/lider, millet/birey beklentisi içinde olduğunu anlatır bize.
 
Duygu ve düşüncelerin dile getirilmesi sırasında karşıtlıklardan yararlanılması, şiir dilinde etkili ve güçlü bir anlatımın oluşmasını sağlayan yollardan biridir. Bu bağlamda Akif’in, İstiklâl Marşı’nda zıt unsurlardan etkin bir şekilde yararlandığı görülür. Medeniyetin karşısına tek dişi kalmış canavarı koyan, çelik zırhlı duvara karşılık iman gücünü öne çıkaran şairin hürriyeti “izmihlal” sözüyle, yani “yok oluş”la belirginleştirmesi (s. 195) dikkat çekicidir. Hiç kuşkusuz şairin hayatına yön veren temel ilkelerden biridir hürriyet. Zira hürriyet hem dünyanın hem dinin birincil şartıdır. Akif insanlığı, adamlığı, Müslümanlığı hürriyetle özdeşleştiren anlayışla hareket eder daima.
 
İman, azim ve kararlılık... İstiklâl düşüncesinin bayrağı haline gelen bu şiirin tematik sözlüğünü oluşturan maddelerden üç tanesi… Sağlam bir inancı, geri dönüşü olmayan kutlu seferi, kesin zafere ulaşıncaya dek sürecek bir mücadeleyi, sönmeyecek bir ocağı anlatan bu kavramlar, yazarların eşsiz anlatımıyla ve biri diğerini tamamlayan yaklaşımıyla irdelenmiş. Bu meyanda düşüncelerin olgunlaşması amacıyla kimi zaman Safahat’ta yer alan diğer şiirlere başvurulmuş, onlardan alıntılar yapılmış.  
 
“Ben” vurgusuyla başlayan/şekillenen mısralar, İstiklal Marşı’nda ve Safahat’ta sıkça karşımıza çıkar. Bu mısralarda şair ya da şiirde konuşturduğu kişiden çok, milletin kastedildiği açıktır. Burada milleti oluşturan her ferdin elini taşın altına koyması amacı da güdülmüştür. Büyük bir milletin ortak iradesinin dile geldiği bu mısralar şu hükmün açıkça dile getirilişidir: “Bir millet tek/bir sözde, tek/bir kararda, tek/bir ağızda, tek/bir yürekte birleşmiş; Mehmet Akif de onların haykıran dili olmuştur.” (s. 227)
 
Toprak, yani vatan şiire şekil veren bir diğer unsur olarak kendisini gösteriyor. Basılan, gezilen sıradan bir toprak parçası değildir vatan. Şehitlerin yeryüzündeki mekânıdır toprak. O, altındaki şehitleri sarıp sarmalayan, üzerindeki mabetleri taşıyan, beş vakit ezanların okunduğu coğrafyayı anlatır bize. Vatan hem üstünde yaşayanların hem de altında bulunanların kendisini güvende hissettiği mekândır. Bayrak, ocak, hilal gibi simgeler ancak bir vatanın zemininde vücut bulur, yaşamını sürdürür. Toprak, Akif’in dünyasında ve söz varlığında önemli bir yer tutar. 41 kapının size sunduğu bahçelerde gezinirken bu toprakların hangi şartlar altında bir vatan hâline geldiğini titreyerek, hüzünlenerek bir kez daha öğreniyorsunuz. O zaman vatanı kaybetmenin canı, cananı, tarihi, kültürü, geleceği yitirmek anlamına geldiğini düşünüyor, büyük şairin niçin “Vatan, vatan!” diye çırpındığını daha iyi anlıyorsunuz. 
 
Tarihsel bir kesitten doğan İstiklâl Marşı, milletin mücadelesine ontolojik bir boyut katan bir eserdir (s. 483). Bu düşünceden yola çıkarak şiirdeki her mısra zamansal, metinsel ve imgesel bağlamda ele alınmış, dil bilim ve onun alt dalları olan anlam bilim, deyiş bilim imkânları ölçüsünde yorumlanmış. Yorumlar, deneme tarzında yazıya geçirilmiş. Yapılan açıklamalardan çıkan sonuç aynı: “İstiklâl Marşı” bir “İstikbâl Marşı”dır (s. 14). 
 
Son derece titiz bir gayretin sonucu olan eserdeki her unsur, bize Mehmet Akif’i hatırlatıyor, bizi onunla buluşturuyor. Mısralar üzerine yapılan incelemeler, değerlendirmeler hep onu anlatıyor sanki. İstiklâl Marşı’nın Safahat’ın özeti, Akif’in düşüncelerinin özü olduğu hakikati (s. 212) bütün gerçekliğiyle karşınıza çıkıveriyor. Bu arada incelemede esas alınan yöntemin Akif’in karakteriyle örtüşmesi gözlerden kaçmıyor: Hem birey ve millet olarak bağımsız olmak hem de ait olduğu bütünden kopmayan, ona değerler katan bir parça olmak.
 
Metin inceleme yöntemlerine kazandırdığı farklı yaklaşımlarla bir ders kitabı hüviyeti kazandığını düşündüğümüz bu kıymetli eserin aralık ayına yetiştirilmesi, oldukça anlamlı. Zira aralık ayı, büyük şairin doğumuna ve aramızdan ayrılışına tekabül eden bir ay. Aralıkta doğan ve ebedî âleme irtihali aynı ayda gerçekleşen bir şairin aralık ayında böyle güzel ve anlamlı bir çalışmayla gündeme gelip anılması tarih bilincinin ve geçmişe saygının bir tezahürü. 
İstiklâl Marşı için, marşın şerhi niteliğindeki bu kıymetli eser için söylenebilecek çok söz var. Doğrusu sözü uzatmamak ve sahibine bırakmak:

“Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!”
Âmin. 

Yar.Doç.Dr.İdris Nebi UYSAL
KMÜ