Eskilerden çok duyardım bu sözü. Konuşurken o konu içinde yedikleri bir yemek geçiyorsa, kendilerinden iyi bir şekilde bahsedeceklerse ayıptır söylemesi diye başlarlardı söze. Karşısındaki incinmesin, kendini kötü hissetmesin, belki yapıp yiyebilecek durumda değil diye düşünülürdü. Öyle anlatıldı bana. Öyle öğrendim. Ne kadar güzel bir söz…

Ayıptır söylemesi diyen büyüklerimizin, yediği içtiği her şeyi paylaşan, defalarca paylaşan ve ben buradayım, ben de varım, beni de görün arzuları olan çocukları olduk bugün. Eskiler söylemeye çekinirken şimdi insanların gözüne sokuluyor adeta yenilen içilen her şey.

Gizli saklı hiçbir şey neredeyse yok artık. Sosyal medyada birçok kişinin özel hayatları apaçık ortada. Öyle tercih ediyorlar, yaşamlarını sunuyorlar adeta. Herkesin her şeyden haberi var. Buluşmalardan, toplantılardan, nerede olunduğundan, kavgalardan… Sahi hangi amaçla yapılıyor sizce tüm bunlar? Diğerleri paylaşıyor diye mi yoksa? O zaman bizim yaşadığımız hayatın bir anlamı olmaz ki. Diğerleri gibi olacaksak, diğerleri gibi giyinip eğleneceksek ve davranışlarımızın bir anlam ve amacı olmayacaksa neden yaşıyoruz?

Dünyada biriciğiz ve bizlere sunulmuş bir yaşam var. Kontrol etmek elimizde. Bazı olayları kontrol edemesek bile bize hissettirdiklerini kontrol edebiliriz. Hayatta bir anlam ve amaca sahip olmak yaşamdan aldığımız doyumu arttırır. Hiçbir şey öylesine olmamalı fikrimce. Amacımıza hizmet etmeli davranışlarımız. Ya da anlam katmalı yaşama. Ve insanoğlu sormalı; bu hayat benim mi, ben istediğim için mi yaşıyorum tüm bunları? Doğan Cüceloğlu’nun da dediği gibi, ben yaşadım mı be, bu benim hayatım mıydı? Diye sormalı herkes kendine.