BABAMA BİLE GÜVENMİYORUM(!)

 BABAMA BİLE GÜVENMİYORUM(!)
Hani o meşhur sözü hatta tabiri caizde sloganı hepimiz çok iyi biliriz;
‘’Babana bile güvenmeyeceksin’’ 
Küllen yalan!
Biz aslında o kadar çok şeye güveniriz ki;
Mesela eşimize,
Mesela kardeşimize,
Patronumuza,
Bankadaki memura,
Cebimizdeki paraya,
Cüzdanımızdaki kredi kartımıza,
Hatta biz garip kullar sırayı şaşırıp önce kendimize bile güvenebiliriz çoğu zaman,
Bir damla nutfeden yaratıldığımızı bile bile hem de…
Güvenmek, güvenilmek, birine tereddütsüz sırtımızı dayayabilmek dünyanın en güzel nimetlerinden olsa gerek…
Yalnız doğru biliyor; yanlış yaşıyoruz.
Önce kendimize sonra başkalarına sonrada ALLAH’A güveniyoruz,
Bazen sıra değişebiliyor önce başkalarına sonra kendimize sonra da ALLAH’A,
Bu bir genelleme nihayetinde ama doğru ve nadir olan;
‘’önce ALLAH’A, sonra kendimize, sonrada başkalarına…’’
Yok, kardeşim ben önce ALLAH’A güvenirim diyen insan sesleri geliyor kulağıma?
Eğer öyleyse ‘‘Her şeyi kulum istesin diye yarattım’’  diyen rabbimizden dilerken, dua ederken acep kabul olur mu? Tereddütleri içinde yaşayanlar kimler?
Büyük sanatçının verdiğinden vereceğinden, şerrinden ve hayrından şüphe edenler kimler?
Benim sonum ne olacak kaygısını sırtına yük edip taşıyanlar?
Kimler en küçük bir iş görüşmesinde bile son hadde gelince dua gibi bir kılıcı bırakıp araya adam katma derdine girenler?
Sonrada aradaki adamdan medet umanlar?
İstihareye yatıp da aman canım rüya sonuçta diyenlerde o kimselerden…
Mevkiimizle, makamımızla, cebimizdeki paramızla, açamayacağımız kapının olmadığını çıkarıp atalım aklımızdan.
Şişirilmiş nefislerimiz bıraksın dünyaya meydan okumayı ve biz aciz kullar çokça hatırlayalım bu hadis_i şerifi;’'ALLAH’I Hakkı İle Tanısaydınız,Dualarınızla Dağlar Yerinden Oynardı..!
Tanımak, bilmek, emin olmak yani diyorum ki; Güvenmek…
Sonra kendimize ve başkalarına güvenebiliriz rahatça… Zaten bütün mesele de önceliklerimizde değil miydi?
Hem belki bu sayede beynimizde saltanat kurmuş şüphe denen kurdu öldürmüş oluruz da?
Düşünüyorum da ne güzel olurdu,
Sırtımızdan vurmasın diye yüzüne gülerek yaşamak zorunda kalmazdık dost mu düşman mı ayırt edemediğimiz insanların?
Yakınmazdık eşin dostun vefasızlığından,
Kadın her an terk edilme aldatılma korkusu ile yaşamaz,
Erkek acaba benim için mi yoksa param pulum, mevkiim için mi benimle diye şüphelere düşmezdi,
Velhasıl yalanı yanlıştan ayırt edebilirdik…
Güvenmek… O büyük o güzelim nimet yani, ama önce ALLAH’A!
Sonra dayamak sırtımızı tereddütsüz bir insana, hatta yaşlanmak gölgesinde o koca çınar ağacının…
Ki zaten bir tane çınar ağacınız varsa ömrünüzde yaslanır ama yaşlanmazsınızda…
Güvenen ve güvenilenlerden olmak duası ile…